GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATO'nun Afganistan'da icra edeceği kararlı destek misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistan'a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Hükûmete Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca iki yıl süreyle izin verilmesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:38
Tarih:06.01.2015

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afganistan'da NATO'nun icra edeceği kararlı destek misyonuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilvesile, 5 Ocak Adana'nın kurtuluşunun tüm Adanalı milletvekillerimiz adına kutlu olmasını diliyorum.

Sözlerime başlarken, değerli insan, topluma ve siyasete önemli hizmetler vermiş Adana Milletvekilimiz Murat Bozlak'a Allah'tan rahmet, ailesi ve yakınlarına, Halkların Demokratik Partisi Grubuna başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, insanlık için hayırlı olmasını dilediğim 2015 yılı, ülkemiz açısından çok önemli iç ve dış gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacaktır. Dış ilişkilerimize, Ermeni iddialarına kaynak teşkil eden 1915 olaylarının 100'üncü yıl dönümü, bölgemizde özellikle Suriye ve Kıbrıs bağlamında yaşanması muhtemel gelişmeler 2015'e damgasını vuracaktır.

İçeride ise gündemimizin ana maddelerini genel seçimler, çözüm sürecinin akıbeti, yolsuzluklar, anayasa tartışmaları, ekonominin kırılgan durumu ve laikliğe yönelik saldırılar oluşturacaktır.

Bu noktada bazı gözlemlerde bulunmak istiyorum. 2015'in bu ilk günlerinde, ülkemiz nerededir diye sorduğumuzda yanıt nettir ve durum maalesef hiç iç açıcı değildir. Türkiye vahim bir girdap içinde savrulmaktadır, demokrasi bitmiş, temel hak ve özgürlükler diğer birçok şey gibi sıfırlanmıştır. Anayasa'mıza göre parlamenter sistemle yönetilmesi gereken ülkemizde bugün iktidarın gücü fiilen otoriter bir başkanlık sistemine dayanmaktadır. AKP iktidarı, ayak bağı olarak gördüğü erkler ayrılığını rafa kaldırmış, her kararın tek bir kişi tarafından belirlendiği bir yönetim tarzını benimsemiştir. Cumhurbaşkanı yürütme erkini tamamen uhdesine almış gibi hareket etmekte, bu duruma sessiz kalmayı onuruna yedirebilen Başbakan ise sanki öyle değilmiş, yürütmenin başı kendisiymiş gibi davranmaktadır. Kararları alan makam icraattan sorumlu değildir, yürütmeden sorumlu olan Başbakan ise kararları alan makam değildir. Hiçbir ülkede, hiçbir rejimde benzeri olmayan, siyaset bilimine yeni bir kavramla geçmesi beklenen bu tuhaf durumu Türkiye'miz her gün yaşamaktadır. Daha dün, "Yolsuzluk yapan kardeşim dahi olsa kolunu keserim." diye şeriatçı bir çıkışın sahibi bir Başbakana rağmen, ilgili soruşturma komisyonunun AKP'li üyeleri başka bir kaynaktan aldıkları talimat uyarınca 4 bakanın Yüce Divana sevkine "Hayır." demişlerdir. AKP, ne yazık ki Türk siyasi tarihinde doldurulacak kara bir sayfa bırakmamakta ve utanç zincirine yeni halkalar eklemekte kararlı gözükmektedir. Yalnız, uyarıyorum: Burada kaldırılan ellerle vicdanlara vurulan darbeler fani ve geçici, adalet ise baki ve ebedidir. Suçlular adalet önünde, vicdanlar ise ahirette bir gün mutlaka hesap vereceklerdir. Halka vereceğiniz hesabı elinizdeki geçici iktidar gücüyle ancak erteleyebilirsiniz ama sonunda hesap vermekten kaçamazsınız.

Değerli arkadaşlar, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığına yürütme tarafından indirilen darbelerle demokrasimiz en ağır kayıplarını vermiştir. Demokrasinin teneffüs ettiği oksijen olan adaletin bugün ülkemizde sadece kırıntıları kalmıştır. Bugünlerde, bir yerde adalet tecelli ettiğinde olağanüstü bir olay olmuş gibi hepimiz seviniyoruz. Oysa adalet, gerçek demokrasilerde önemli ancak sıradan ve kimseyi şaşırtmayan bir süreçtir. Biz ise adaletin kırıntılarıyla yetinmek durumunda bırakılıyoruz, bu kadarını da nesilleri tüketilmeye çalışılan, sorumluluk sahibi, cesur ve dürüst hâkim ve savcılarımıza borçluyuz.

Kalıcı ve kapsamlı etkileri bakımından derin hasar gören bir diğer alan ise eğitim sistemimiz olmuştur. Bilime dayalı eğitime son verilip inanca dayalı, dogmatik ve çağ dışı medrese düzenine geçilerek, bilim ve bilimsel kuruluşlar yozlaştırılarak cumhuriyetimizin harcını oluşturan laiklik ilkesi de eğitim yoluyla bitirilmek istenmektedir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği karartılmakta, beyinleri safsatalarla işgal edilmektedir. Gelecek nesillerin zihinlerine ve bir ülkenin geleceğine eğitim sistemi üzerinden dayatılmaya çalışılan bu gerici anlayışın ülkemize maliyeti çok ağır olacaktır. Sovyetler döneminde, komünist rejimin en büyük günahının insanların hayallerini öldürmesi olduğu söylenir, meğer bundan da beteri varmış. Bugün, AKP iktidarına mahsus eğitim anlayışıyla insanların yaratıcılığına, sorgulama yeteneklerine gem vurulmak, korkan, itiraz etmeyen, biat eden bireyler ve bu dogmatik anlayışa itiraz edenleri susturacak kindar nesiller yetiştirilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2015 yılı uzun süredir sözü edilen çözüm sürecinin akıbeti bakımından da kritik bir yıl olacaktır. Gerçek bir karşılığının olmamasına, varlığı iddia edilen içeriğinin ve takviminin hâlâ meçhul olmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kan akışının durmasının kalıcı hâle gelmesi için çözümden yana olduk. Eleştirdik ama engelleyici olmadık. Kendimiz yapıcı önerilerde bulunduk, önerilerimizi Hükûmete götürdük, yasa teklifi verdik ancak kaygılıyız. Kaygımızın ana kaynağı, AKP'nin daha önce defalarca yaptığı gibi, çözüm sürecini seçimler öncesi Kürt yurttaşlarımızın oylarını çelmeye yönelik siyasi bir taktik olarak kullanmakta olması yolundaki güçlü kanaattir. Görünen odur ki AKP ile PKK arasındaki tüm pazarlıklar Hükûmetin bile hâlâ terörist olarak nitelendirdiği PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması noktasında düğümlenmektedir. Öcalan'ın akıbeti gerçek, kapsamlı ve kalıcı bir çözümün yerine geçerse AKP hedefine ulaşır, Kürt yurttaşlarımız zafer elde ettiklerini düşünerek kutlamalar yapar fakat çözümsüz bırakılan Kürt meselesi topluma orta ve uzun vadede büyük zarar verir. Bundan üç yıl önce, 5 Ekim 2011 tarihinde yine bu kürsüden yaptığım konuşmada ifade ettiğim üzere, çözüm için nihai mekânın AKP-PKK gizli müzakere masası değil bu yüce Meclis olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2015 yılında ülkemizin karşı karşıya kalabileceği en olumsuz gelişmelerden biri, Amerika Birleşik Devletleri Kongresinin Ermeni soykırımı iddialarını destekleyen bir karar alma olasılığıdır. Zira, AKP'nin dış politikada yarattığı enkazın da katkılarıyla Amerika Birleşik Devletleri'nde bütün taşlar Ermenilerin lehine dizili gözükmektedir. Başkan Obama, soykırım öyküsünü kabul ettiğini peşinen ilan etmiş ve bunu Türkiye ziyareti sırasında bile teyit etmiş bir siyasetçidir. Bugün, Amerikalıların deyimiyle "topal ördek" konumunda olan Obama, iç ve dış baskılara karşı güçlü değildir. Üstelik, Türkiye-Amerika ilişkilerinde şu sıralarda yaşanan, özellikle Orta Doğu'daki gelişmeler ve terörle mücadele konularındaki sıkıntılar hem Amerika'daki Ermeni baskısının daha fazla hissedilmesine neden olmakta hem Kongre karşısında Başkan Obama'yı zayıf düşürmektedir. Öte yandan, cumhuriyetçi ve demokrat farkı gözetmeksizin gerek Senato gerek Temsilciler Meclisinde Ermeni iddialarını onaylayacak çoğunluklar her zaman olmuştur. Dolayısıyla, bugüne kadar Kongreden bir soykırım kararının çıkmamış olmasının nedeni yeterli sayısal çoğunlukların bulunamaması değil, Amerikan yönetimlerinin ulusal çıkar savını kullanarak Kongreyi frenlemiş olmasıdır. AKP'nin izlediği iç ve dış politikalar nedeniyle Beyaz Saray, Türkiye bağlamında ulusal çıkar kartını bu sefer kullanmayabilir.

Kısacası, 2015'te Başkan Obama'nın Kongreyi durdurması bir hayli zor görünmektedir. Ayrıca, Kongre üzerindeki Ermeni baskıları karşısında Türkiye'nin hep yanında yer alan güçlü Yahudi lobisi de Türkiye-İsrail ilişkilerinin olumsuz durumu nedeniyle artık yanımızda değildir. Ayrıca, IŞİD'e militan ve silah desteği verdiği iddiaları nedeniyle Türkiye'nin uluslararası toplumda giderek daha fazla zan altında kalması da Kongrenin kararını etkileyebilecektir.

Amerikan Kongresinden çıkacak bir soykırım kararı niçin önemlidir? "Birçok karar gördük, bir tane de oradan çıksın." diyenleriniz olabilir. Yanıt: Çok nedenle ve diğer ülkelerin benzer karar yasalarından farklı anlam ve sonuçları olacağı için önemlidir.

Birincisi: Böyle bir karar Türkiye-Amerika ilişkileri üzerinde yıkıcı bir deprem etkisi yapar ve etkileri siyasi ve stratejik boyutlarda derin ve kalıcı olur.

İkincisi: Bu doğrultuda henüz karar almamış ülke parlamentolarını Ermeni tezleri lehinde etkiler.

Üçüncüsü: Olası Kongre zaferiyle, Ermeni tarafı eylemlerine ciddi moral takviyesiyle devam eder.

Dördüncüsü ve en önemlisi olarak: Ermeni tarafı, bugüne kadar toplumsal ve siyasal planda yürüttüğü mücadelesini Amerikan Kongresinin kararıyla hukuki plana taşıyacak manivelaya erişmiş olur. Ermeni tarafının hedefi sadece soykırım öykülerini kabul ettirmek değil, ayrıca Türkiye'ye ağır bir bedel ödetmektir. İşte, bu nedenlerle, Kongre kararının özel anlam ve önemi vardır. Çünkü bu karar, Türkiye'den toprak, mal ve mülkiyetlerin iadesi, mülklerin iadesi, tazminat ve sigorta bedellerinin ödenmesi taleplerinin ABD mahkemelerine götürülmesinin önünü açacaktır. Toprak taleplerinin ciddiye alınacak bir yanı yoktur ancak diğer unsurlar ciddidir. Amerikan mahkemeleri, şimdiye kadar Ermeniler tarafından açılan bu tür davaları "Bunlar siyasi yönü de olan davalardır, Amerikan yönetiminin bu konuda ulusal çıkarlara işaret eden yol gösterici bir kararı yoktur." gerekçesini de öne sürerek ret yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla, Ermeni iddialarını destekleyen bir Kongre kararı, içeriğine de bağlı olarak, Amerikan mahkemelerinde Türkiye aleyhinde çok sayıda dava açılmasının önünü açacak ve bu davalardan Türkiye aleyhinde kararlar çıkmasını mümkün kılacaktır. Amerika'daki bu olumsuz potansiyel, Avrupa'da, ilgili Avrupa Birliği çerçeve kararına göre üye ülkeler tarafından yapılacak yasal düzenlemelerle birleştiği takdirde, benzeri davalar münferit Avrupa ülkelerinde ve Avrupa mahkemelerine de gelebilecektir. Özetle, ülkemizi Amerika ve Avrupa'yla ilişkilerimizde tam bir hukuki kâbus senaryosu beklemekte olduğunu göz önünde tutmamız gerekmektedir. Ne biz Ermenilerin ne de Ermeniler bizim tarih öykümüzü kabul etmeyeceğine göre, ortak bir buluşma noktası aramamız şarttır. Böyle bir uzlaşı şansı taraflardan birinin diğerine görüşlerini kabul ettirmesi ihtimalinden çok daha güçlü ve fazladır. Bu nedenle, 2015 yılının bir büyük kırılma noktası değil, iki tarafın uzlaşarak buluşacağı bir nokta olması için çalışmalıyız. Ortak tarihimizden korkmadığımızı, Ermenilere düşman olmadığımızı, tam aksine onlarla tarihsel dostluğumuz olduğunu göstermeliyiz. Kuşkusuz, Hükûmet ve kurumlarımız tarafından yapılmakta olan çok yönlü hazırlıklar vardır ancak bunlar uzlaşı önermekten uzak, savunma odaklı hazırlıklar olduğu için, etkileri muhtemelen sınırlı olacaktır. Dolayısıyla, bu hazırlıklara ek olarak başka yaklaşımlar da geliştirmeliyiz. Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin oy birliğiyle yaptığı 13 Nisan 2005 tarihli deklarasyon doğrultusunda yeni bir girişim başlatılabilir. Yapılabilirse böyle bir girişimin mahiyeti yine bu çatı altında belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs, Suriye, Irak, bölgesel Kürt dinamikleri, Arap Baharı, Dağlık Karabağ ve Ukrayna gibi sorunlara zamanımız kalmadığı için değinmeyeceğim. Ancak, 2015 yılında bu saydığımız konulardaki gelişmeler de ülkemizi doğrudan etkilemeye devam edecektir. Eğer Davutoğlu'ndan bir enkaz olarak miras kalan mevcut dış politika yönelimleri köklü bir değişikliğe uğramazsa dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmelerin ülkemiz için olumsuz etkileri artarak, yoğunlaşarak devam edecektir.

Sayın Başkan, bu genel çerçeveyi çizdikten sonra, şimdi Afganistan tezkeresi konusuna geçmek istiyorum. NATO'nun Afganistan'da icra edeceği Kararlı Destek Misyonu kapsamındaki bu tezkerenin süresi ve amacı bellidir. Cumhuriyet Halk Partisi, temelleri Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan Türkiye-Afganistan dostluğunun her zaman yanında olmuş, bu dostluğun bütün dönemlerde güçlenmesini ve iki kardeş halkın dayanışmasının her koşulda sürmesini savunmuştur. Afganistan'da haziran ayında ikinci turu yapılan başkanlık seçimlerinin sonuçları üzerinde nihayet mutabakat sağlanmış ve Başkan Eşref Gani ile rakibi Abdullah Abdullah ortaklığında, bakanlıkların eşit olarak bölüneceği bir millî birlik hükûmeti kurulması kararlaştırılmıştır. Bu girişimin başarıyla sonuçlanması Afganistan'ın geleceği, Afganistan'a olan dış desteğin kesintisiz sürmesi, özellikle Afgan halkına daha iyi ve sağlıklı yaşam koşullarının sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır.

Türkiye, bütün iktidarlar döneminde, mevcut iktidar dönemi dâhil, Afgan halkıyla birlik içinde olmuş ve son yıllarda yaptığı katkıyı çeşitlendirip zenginleştirerek Afgan kardeşlerimizle dayanışmamızı güçlendirmiştir. Bunu olumlu karşılıyoruz ve bunu takdir ediyoruz.

Önümüzdeki Afganistan tezkeresi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları çerçevesinde NATO tarafından üstlenilen yardımların sürmesini sağlayacak düzenlemeler öngörmektedir. Tezkerede, Mehmetçiğin -muharip bir görevi yine olmayacak- sadece eğitim, danışmanlık ve yardım işlevleriyle iştigal etmesi öngörülmektedir. Yabancı askerlerin Türkiye üzerinden gidiş ve gelişleri ise Afganistan bağlamında bugüne kadarki uygulamaların devamı niteliğindedir. Bildiğiniz üzere, ISAF çerçevesinde de üçüncü ülkelerin askerleri Almanya'dan, Amerika'dan, diğer ülkelerden Samsun, Trabzon gibi illerimiz üzerinden Afganistan'a gitmişler, dönüşlerinde de yine aynı güzergâhları kullanagelmişlerdir.

Sonuç olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz Afganistan tezkeresine olumlu oy verecektir. Tezkerenin kardeş Afgan halkı ve Afganistan için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)