| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 22.12.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA RECAİ BERBER (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonumuzun titizlikle yürüttüğü yoğun ve özverili çalışmaların ardından 2013 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Genel Kuruldaki görüşmelerini yine yoğun bir çalışma temposu sonunda gerçekleştirerek bugün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Ben de 2013 Yılı Kesin Hesap Kanunu ve bütçe kanununun geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler devletin gelirlerinin toplanmasına izin veren ve giderlerinin yapılmasına yetki veren kanunlardır. Bütçelerin mali yönlerinin yanında, sosyal ve ekonomik yönleri de önemlidir. Bütçeler, devletin bir yıl içinde milletine sunacağı kamusal hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar. Aynı zamanda, iyi tasarlanmış bütçeler ekonomi politikalarına yön verir, geleceğe ilişkin öngörüler içerir. Bir ülkedeki ekonomik faaliyet düzeyi bütçelerle şekillenir. Bir bütçe ne kadar sağlam, öngörülebilir ve güvenilir ise ülkenin dünya ekonomisi içindeki yeri de o derece güçlü ve sağlamdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel rekabet yarışında ülkemizin layık olduğu yere gelebilmesi etkin kaynak kullanımı ve mali disipline bağlıdır. Bunu sağlayacak olan ise bütçelerdir. Bu nedenle, bütçelerin iyi idare edilmesi ve mali disipline bağlı kalınması zorunluluğu vardır. Bizden önceki dönemlerde iyi hazırlanmayan ve yönetilemeyen bütçeler yüzünden, milletimiz, yüksek bütçe açıkları ve kamu borç yüküyle baş etmek zorunda kalmış ve yüksek faizler ödemiştir. Önceki dönemlerde, bazı yıllarda toplanan vergiler faizlerin büyük kısmını bile karşılayamıyordu. Böyle olunca da kamu hizmetleri borç almak suretiyle yapıldı ve bütçeler milletimizin ve gelecek nesillerin sırtında bir borç sarmalı olarak, yük olarak kaldı. Hükûmetlerimiz döneminde ise biz bütçeyi milletimizin sırtındaki bir yük olmaktan çıkarıp milletimize hizmet eder hâle getirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyguladığımız yapısal reformlar ve doğru maliye ve ekonomi politikaları sayesinde son on iki yılda büyük başarılara imza attık. Türkiye'de 1992-2002 döneminde ortalama yüzde 3,3 olan büyüme, AK PARTİ hükûmetleri döneminde ortalama yüzde 4,8 oldu. Yine, 1992-2002 döneminde millî gelir sadece 1,5 kat artarak 230 milyar dolar olmuşken AK PARTİ hükûmetleri döneminde millî gelirimiz 2002'ye göre 3,6 kat artarak 822 milyar dolara ulaştı.
BAŞKAN - Arkadaşlar uğultu var Genel Kurul salonunda.
RECAİ BERBER (Devamla) - Öte yandan, 1992-2002 döneminde sadece 1,3 katına çıkarılabilen millî gelir, AK PARTİ döneminde 2002 yılına göre 3,1 kat artırılarak 2013 sonu itibarıyla 10.807 dolar seviyesine ulaştı.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Hesaplama yöntemiyle kağıt üzerinde arttığını da kayıtlara geçelim.
RECAİ BERBER (Devamla) - Biraz sonra anlatırız onları.
BAŞKAN - Sayın Işık olmadı.
ALİM IŞIK (Kütahya) - 2008'le 2014 arasında ne kadar arttı?
RECAİ BERBER (Devamla) - Hükûmetlerimiz döneminde enflasyonda kalıcı iyileşmeler elde ettik.
BAŞKAN - Sayın Işık, daha beş dakika bile dolmadı, hemen başladınız ya! Bak, bugün dedik ki, son bütçe. Lütfen, rica edeceğim.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Eksik bilgi verdi Sayın Başkan, eksik bilgi veriyor. Bilgiyi tamamlamakta fayda var.
BAŞKAN - Sonra ben ayrı bir süre vereyim size.
RECAİ BERBER (Devamla) - Uzun yıllar yüksek çift hanelerde olan, hatta bazı yıllarda üç haneye de çıkan enflasyon oranlarını dönemimizde tek hanelere indirdik. Enflasyon 2013 yılının sonunda yüzde 7,4 seviyelerine indi.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu yıl 9,2 diyeceksiniz. Onun için, özellikle, geçen hafta Merkez Bankamızı Plan ve Bütçe Komisyonumuzda dinledik ve bunun yani geçen yıla göre hedefteki sapmanın gerekçeleri tamamen bu yıla özgü; özellikle gıdadaki, tarımdaki kuraklık ve birtakım konjonktürel nedenler.
Şimdi, orada bazı arkadaşlar enflasyonun önümüzdeki yıl, özellikle yine konjonktürel olarak önümüzdeki yıllarda devam etmesi hâlinde petrol fiyatlarından ve tarımdan gelen düşüşlerle beraber hedefin yakalanacağını söyleyince "Bu da konjonktürel. Dolayısıyla, enflasyon hedefi hiçbir zaman tutmuyor." dendi. Değerli arkadaşlar, petrol fiyatları dünyada genel olarak düşerken bu petrolden kaynaklanıyor. Ama biz iktidara geldiğimizde 26 dolar olan petrolün 120 dolarlara çıktığı geçtiğimiz dönemlerde bunun enflasyona etkisini görmenizi istiyorum. Özellikle, bakın, bu tabloda enflasyonun 1992-2002 ve 2003-2013 dönemini görüyorsunuz.
Yine, 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracat 2013 yılında 4,2 katına çıkarak 151,8 milyar dolara... Dikkat ederseniz yani trajik bir şekilde geçmiş yıllardaki, neredeyse on yıldaki ihracatı bir iki yılda gerçekleştirebilir hâle geldik.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, bir de ithalatı göster.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, rica ediyoruz, bu son müzakere, ne olur laf atmadan şu işleri bir götürelim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Çam yani sizin adınıza da grup başkan vekilleriniz, değerli sözcüler konuşacak, ne olur şu huyumuzdan vazgeçelim ya!
RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben burada bütçeyi değerlendirirken hepsini söylüyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, eksik bilgi veriyor; eksik vermesin, tam versin o zaman.
BAŞKAN - Efendim, sizler de konuşacaksınız. Neden hatibin sözünü kesiyorsunuz? Yapmayın ya, bu iyi bir görüntü değil ya! Daha yeni başladık yani altı saat buradayız ya.
RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, 2002 yılında 10,2-10,3 olan işsizlik, 2012 yılında 9,2'ye kadar düşmüştü ama bugün itibarıyla 9,8; bunu söylüyoruz, kabul ediyoruz. İşsizlik oranının arzu edilen seviyelere inmemesinde iş gücüne katılım oranlarındaki artış etkili olduğu gibi, 2008 yılında Amerika'da başlayan ve 2009 yılında bütün dünyayı etkileyen global ekonomik krizin etkilerini göz ardı etmemek gerekir. Ancak, alınan önlemler sayesinde ekonomimiz 2010 yılından itibaren yeniden yüksek büyüme performansı göstermiş ve 2009 yılından bu yana 5,7 milyon kişi daha istihdama katılmış, iş sahibi olmuştur. İstihdam yaratma potansiyelimiz eğer 1990'lı yıllar seviyesinde olsaydı değerli arkadaşlar, bugün işsizlik oranı yüzde 14'ler seviyesine çıkar ve işsiz sayımız 3,5 milyon kişi daha fazla olurdu. Dünyanın hâlâ atlatamadığı büyük global krize rağmen, bu sonuçların herkesin takdir ettiği büyük başarı olduğu bir gerçektir.
Uygulanan ekonomi politikaları ve mali disiplinle sağlanan güven ve istikrar ortamı sayesinde büyümemizde önemli etkisi olan doğrudan yabancı sermaye girişi 2002 yılına göre yaklaşık 12 kat artmıştır, 2002 yılında ülkemize doğrudan yabancı sermaye girişi 1,1 milyar dolarken bu rakam 2013 yılında 12,8 milyar dolara çıkmıştır. Özellikle, burada, geçtiğimiz yıllarda Türkiye'ye gelen sabit sermaye yatırımlarının, yabancı sermaye yatırımlarının rakamlarını yıllar itibarıyla verdim. Ki -yani son on yılı- geçtiğimiz 1992-2002 döneminin toplamından daha fazlası bir yılda gerçekleşti değerli arkadaşlar.
Yine, 1992-2002 döneminde Merkez Bankası rezervleri 17,3 milyar dolar, ortalama. Bizim, 2003-2013 döneminde ise 76,2 milyar dolar; şu anda ise rezervlerimiz 132 milyar dolar.
Değerli arkadaşlar, uygulanan mali disiplin ve ekonomi politikalarıyla özetle belirttiğim bu kazanımlar yanında, bütçe performansımızda da önemli sonuçlar elde edilmiştir. 2002 yılında yüzde 11,5 olan merkezî yönetim bütçe açığını 2013 yılında yüzde 1,2'ye kadar indirdik, 2014 yılında bu oranın yüzde 1,4 olarak gerçekleşmesini öngörüyoruz. 1992-2002 döneminde ortalama bütçe açığı yüzde 6,5 iken 2003-2013 döneminde bu oran yüzde 3'e düşmüş ve bu, mali disiplinin açık bir göstergesi olarak önümüzde durmaktadır. Görüşmekte olduğumuz 2015 yılı bütçemizde açığın yüzde 1,1'e indirilmesi hedefleniyor, Orta Vadeli Programda 2016 yılından itibaren de yine yüzde 1'in altına indirilmesi hedefleniyor.
Değerli arkadaşlar, bu tabloda da geçmiş yıllardaki bütçe açıklarını görüyorsunuz. Gerçekten, 2003 yılından itibaren hızlı bir şekilde bütçe açıklarının azaldığını ve 1995 yılından bu yana da bizim faiz dışı fazla verdiğimizi bu tablo gösteriyor.
Yine, 1992-2002 döneminde faiz giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 34,7 iken bu oran 2003-2013 döneminde ortalama yüzde 24,2'ye düştü. Eğer faiz giderlerinin bütçe içindeki payı 1990'lardaki gibi olsaydı, faiz giderleri 2013 yılında 48 milyar yerine 142 milyar TL olacaktı. Benzer şekilde, 1990'lardaki performans devam etseydi, bizim 2003-2013 döneminde faize ödediğimiz toplam para 392 milyar TL daha fazla olacaktı, ki biz bu tutarı milletimize hizmet olarak harcadık, eski hükûmetler gibi rantiyeye vermedik.
Diğer yandan, 1992-2002 döneminde faiz giderlerinin millî gelire oranı ortalama 8,6 iken AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu oran yüzde 6,1'e düşmüş. Yine, 2002 yılında devraldığımızda millî gelirin yüzde 14,8'i bütçeden faize gidiyordu, 2014 bütçemizde bunu 2,8'e kadar düşürdük. Değerli arkadaşlar, bu da yine aynı şekilde bütçelerimizdeki faizlerin nasıl azaltıldığını gösteriyor.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde iç borç stoku da aynı şekilde, dramatik bir şekilde çok önemli oranlarda azalmıştır. Bakın, 1992-2002 döneminde iç borç stoku 418 kat, yanlış duymuyorsunuz, 418 kat artış gösterirken 2003-2013 döneminde sadece 1 kat artmıştır.
Değerli arkadaşlar, 1992-2002 döneminde merkezî yönetim borç stokunun -bakın bu çok önemli bir gösterge- millî gelire oranı yaklaşık yüzde 40 oranında, 40 puan daha artış göstermiş. Borçlanma eğilimimiz bu şekilde devam etseydi, 2013 yılı itibarıyla borç stokumuzun millî gelire oranı yüzde 109'a çıkacaktı; bunun da parasal karşılığı 1,7 trilyon yani 1 trilyon 700 milyar liralık bir borç stoku altında, biz de Yunanistan gibi şimdi borç batağında iflas etmiş durumda olacaktık.
Kayıp 1990'lı yılların aksine, ak yıllarda faiz giderlerinin hem bütçe hem de millî gelir içindeki payını hızlı bir şekilde azalttık. Bu sayede daha fazla kamu kaynağını vatandaşımızın hizmetine sunduk; eğitime, sağlığa, altyapı yatırımlarına daha fazla kaynak ayırdık.
Kamu kesimi borçlanma gereğinde durum daha da çarpıcıdır. 1992-2002 döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinin millî gelire oranı ortalama yüzde 7,8; 2003-2013 döneminde yüzde 1,8. Değerli arkadaşlar, bu oranın 2014 yılında yüzde 1 olacağını, 2015 yılından itibaren de yüzde 1'in altına ineceğini öngörüyoruz. Değerli arkadaşlar, aslında bu, kamu kesimi borçlanma gereğinin ortadan kalkması anlamına geliyor, bazı yıllarda zaten artık negatif duruma düşmüştü.
Bakın, burada özellikle şu hususa dikkati çekmek istiyorum: Bütçe görüşmeleri sırasında bazı arkadaşlar, muhalefet milletvekili arkadaşlar Plan Bütçe Komisyonunda ve Genel Kurulda bu bütçenin seçim bütçesi olduğunu iddia ettiler.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Evet, öyle.
RECAİ BERBER (Devamla) - Bir iktidar milletvekili olarak keşke biraz dediğiniz gibi olsaydı demek geliyor içimden. Ancak, altı ay sonra bir genel seçim ve ondan sonra da dört yıl boyunca seçimsiz bir dönem ülkemizi beklerken bütçemizde yine sıkı duruştan taviz verilmediğini görüyoruz.
Bir yandan borçlarımızın azalmasından dolayı Komisyonumuzda pek çok muhalefet milletvekili, şehir hastaneleri, havaalanları, otoyollar, köprüler, limanlar gibi yatırımların kamu-özel iş birliği yöntemiyle değil de hazine borçlanmasıyla yapılmasını savundular, bunu tercih etmemizi söylediler; bu bir tercih meselesi. Eğer hükûmetlerimiz özelleştirmelerle ekonomik faaliyetlerden büyük ölçüde çıkmasaydı, birçok projeyi muhalefetin dediği gibi kamu-özel ortaklığı modeliyle -PPP projeleri- değil de borçlanarak yapsaydı işte o zaman bugün dünyanın takdir ettiği ekonomik performansı asla gerçekleştiremezdik. Herkes şunu bilsin ki AK PARTİ hükûmetleri ülkemizin potansiyelini harekete geçirmeye, özel sektör eliyle büyümeye devam edecektir.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Ama, özel sektörün borçlarını üstlenmiyorsunuz, onları hesaba katmıyorsunuz.
RECAİ BERBER (Devamla) - Biz de devlet olarak altyapı yatırımlarına devam edeceğiz. Enerji dâhil tüm üretim alanlarının özel sektörümüz, girişimcilerimiz yani milletimiz eliyle yapılmasını sağlayacağız.
Son yıllarda, 2008 global krizi sonrası, bazı sektörlerin, mesela bankacılık gibi, regülasyon ve finansal istikrar amacıyla bir kısmının devletin elinde kalması gerektiği savunulmuştu değerli arkadaşlar. Bu tez doğru olsa bile bizim genel ilkemiz olan devletin düzenleyici ve denetleyici rolünün dışına çıkmasını gerektirmez, sadece çok küçük ve konjonktürel istisna olarak değerlendirilebilir. Uyguladığımız sıkı maliye politikaları, sadece bütçe açıklarının azaltılması, faizlerin nominal olarak düşmesi ve bütçe içinde faiz ödemelerine ayrılan payın azalmasını sağlamamıştır; aynı zamanda piyasa faiz oranlarını da düşürmüş, hazinenin borçlanma faizini 2013 yılında ortalama yüzde 7,6'yla son kırk yılın en düşük oranına indirmiştir. Bu sayede özel sektörün kullandığı kredilerin faiz oranları da düşmüştür. Bugün esnafımız yüzde 4-5 gibi, çiftçilerimiz yüzde 0-5 gibi, sanayicilerimiz, tüketicilerimiz yüzde 10'lar seviyesinde faizle kredi kullanabiliyorsa bu sayede olmuştur.
Değerli arkadaşlar, ben her iki tabloda Türkiye'de özellikle reel faizlerdeki ve nominal faizlerdeki düşüşleri gösterdim. Bakın, son yıllarda faiz oranlarındaki, reel faizlerdeki düşüş o kadar hızlı ki bazı yıllarda negatife düşmüş, şu anda da aşağı yukarı sıfır seviyelerinde seyrediyor. Bu yeterli mi değerli arkadaşlar? Biz, özellikle bu faizlerin düşmesiyle, ekonomideki faiz yükünün azaltılmasıyla sadece devlet bütçesinden değil, milletin cebinden çıkan faizin de yine rantiyecilere gitmesini önlemiş olduk. Yani, millî gelir pastasından daha önce toplam olarak faize daha fazla pay ayrılırken bu, üretime ve üretimde emeğiyle çalışan insanlara aktarılmış oldu.
Değerli arkadaşlar, bunu yeterli bulmuyoruz. Biz bunu da aşabilmek açısından, özellikle önümüzdeki dönemde iç tasarrufları desteklemek suretiyle bunu artırmamız gerektiğini biliyoruz. Başbakanımızın 25 başlıktan oluşan ve 17'sini açıkladığı Yapısal Dönüşüm Programı'nda bu konu özellikle yer almış ve eylem planları oluşturulmuş, hedefler ve yol haritaları açıklanmıştır. Bu sayede, kamu ve özel sektör daha uzun vadeli ve düşük maliyetli finansman sağlama imkânına kavuşacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz on iki yılda dünyanın yaşadığı en büyük krize rağmen, ülkemiz ortalama yüzde 4,8 büyüme gerçekleştirmiştir. Yüce milletimize, Meclisimizin kabul ettiği Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı ve Orta Vadeli Program'da öngörüldüğü gibi yine en az yüzde 5'ler seviyesinde bir büyümeyi gerçekleştirme zorunluluğumuz olduğunu belirtmek istiyorum. 2009 yılından bu yana alınan önlemler sayesinde, krizden sonra, 2010-2014 döneminde yine dünya ortalamasının üzerinde büyümeye devam ettik.
Şimdi, Sayın Başbakanımızın bir kısmını açıkladığı Yapısal Dönüşüm Programı ve eylem planlarıyla ülkemiz yeni bir kalkınma seferberliğini başlatmış olacaktır. Herkes görecek ki AK PARTİ hükûmetleri devrim niteliğindeki reformları sayesinde yine kendi rekorlarını kırmaya devam edecektir. Milletimizden aldığı destekle yine sadece milletimize, ülkemize hizmet etmeye ve İstanbul üçüncü havaalanı, üçüncü köprü, Marmaray, Körfez geçiş köprüsü gibi büyük projeleri yapmaya, ülkemizin her köşesini eserlerle donatmaya devam edecektir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Kanal İstanbul ne oldu, Kanal İstanbul?
RECAİ BERBER (Devamla) - İşte bu bütçe bunu sağlayacaktır. Gerçekçi bir bütçedir. Milletten aldığını yine milletimize sunan, rantiyecilere değil memuruna, emeklisine, işçisine ve köylüsüne daha çok imkânlar sağlayan, eğitimine ve sağlığına aslan payını ayıran, sosyal adaleti sağlamaya çalışan; engellisini, yaşlısını, garibanını kayıran sosyal devlet anlayışının ürünü bir bütçedir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Kanal İstanbul da var mı?
RECAİ BERBER (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri döneminde, sadece iki yıl hariç bütçe hedeflerimizi -2009 ve 2012- tutturduk, hatta çoğu zaman bütçe hedeflerimizi aştık. Oysa 1992 ve 2002 döneminde hedeflerin tutturulabildiği yıl sayısı sadece 3. Bu, hükûmetlerimiz adına büyük bir başarıdır. Bu başarı da hükûmetlerimizin istikrarlı, kararlı, tutarlı ve şeffaf maliye politikaları sayesinde olmuştur. Bu başarıda imzası bulunan sayın bakanlarımıza, Başbakanımıza ve bu dönemde Başbakanımız olan, milletimize on iki yıl hizmet etmiş olan Sayın Cumhurbaşkanımıza şahsım ve milletimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizin biraz da gelir kısmına ait son derece önemli hususları belirtmek istiyorum. Bütçemiz sağlam kaynaklardan finanse edilmektedir. Biraz önce de belirttiğim gibi, 2015 yılında bütçe açığımızı millî gelirin yüzde 1,1'ine, izleyen yıllarda da yüzde 1'in altına düşürmeyi en önemli hedef olarak koyduk. Bu da yine maliye politikalarında Hükûmetimizin, seçimlere rağmen, sıkı duruşunun devam edeceğinin göstergesidir. 473 milyarlık bütçemizde sadece 21 milyarlık bir açık öngörülmektedir, esasen bu rakam da Sosyal Güvenlik Kurumu açıkları olan 22,6 milyarlık açığın bile altındadır. 2014 yılında öngörülen açık, bu yıl yaşadığımız bütçede 33,2 milyar idi ancak gerçekleşme inşallah 24,4 milyar olacak. Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, 2015 yılı bütçesi hadi seçim bütçesi falan iddiaları, elimizde 2014 yılı bütçesine koyduğumuz açık var; 33,2 milyar ve bunun yaklaşık 9 milyar altında bir rakamla, açıkla bütçeyi kapatıyoruz. Yani, elimizde, aslında Sayın Maliye Bakanımızın elinde, 9 milyarlık daha bize bu yüce Meclisin bütçeyle verdiği harcama yetkisi var ama buna rağmen bu kullanılmıyorsa demek ki 2015 yılında da...
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Tasarruf ediyorsunuz, bravo!
RECAİ BERBER (Devamla) - Tasarruf ediyoruz, tasarruf.
Bütçenin 452 milyarlık gelirinin 389,5 milyarlık kısmı vergi gelirlerinden, 51,5 milyarlık kısmı diğer gelirlerden oluşuyor.
Değerli arkadaşlar, yine yeri gelmişken Komisyonda ve kamuoyunda çokça tartışma konusu olan doğrudan ve dolaylı vergilerin vergi gelirlerindeki payı konusuna değinmek istiyorum. AK PARTİ iktidarları dönemlerinde dolaysız vergilerin yeterli düzeyde artırılmadığı veya dolaylı vergilerin göreceli olarak fazla artırıldığı algısı gerçek değildir. Burada gelir, kurumlar vergisi artırılmadı; KDV, ÖTV artırıldı gibi bir algı söz konusu yani dolaylı, dolaysız vergiler diye.
Değerli arkadaşlar, 1980 yılından 2013 yılına kadar, bu dönemde seyreden vergi dilimlerinde onar yıllık dönemler itibarıyla bir analiz yaptığımızda şunu görüyoruz üç açıdan: Dolaylı vergilerin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı, otuz üç yıllık dönemde 10,1 artmış; bunun da yüzde 6'sı 1990-2000 yılları arasında, bu dönemdeki artış, dolaylı vergilerdeki toplam artışın yüzde 60'ı. AK PARTİ hükûmetleri dönemindeyse sadece 1,9. Yine aynı şekilde, dolaysız vergilerin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yani gelir ve kurumlar vergisinin, doğrudan aldığımız vergilerin, bakın, 1990-2000 yılları arasında 3,3; 2000-2013 yılları arasında 5,7; bu otuz üç yıllık dönemde de 5,9 artmış.
Değerli arkadaşlar, özellikle daha çarpıcı olan, dolaysız vergilerin ve dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı çok ciddi anlamda değişmiş ve toplam artışın, bu 5,9'un yüzde 2,7'si dolaysız vergiler; bu da doğrudan vergilerin yüzde 46'sına tekabül ediyor. Yani, biz gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirim yapmamıza rağmen, yüzde 50'ye yakın bir artış sağlamışız bu dönemde. Dolayısıyla, bizim bu dolaylı, dolaysız vergiler konusunda daha adaletsiz bir yapıya gittiğimizi kimse söyleyemez ancak bunlar yeterli değil, biz de biliyoruz. Şu anda Maliye Bakanlığının, biliyorsunuz, özellikle dolaysız vergilerin yeniden düzenlenmesi konusunda Plan ve Bütçe Komisyonu alt komisyonunda gelir ve kurumlar vergisi kanunlarıyla ilgili bir düzenlemesi var. İnşallah, bunu en kısa zamanda yasalaştırmak suretiyle, arkasından Maliye Bakanlığının yine önemli vergi reformu kapsamında Vergi Usul Kanunu ve diğer alanlardaki düzenlemeleriyle bunların gerçekleşeceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir de son olarak özellikle milletimizle ve yüce heyetinizle paylaşmak istediğim bir husus var. Komisyonumuzda da özellikle geçtiğimiz yıl ve bu yıl kesin hesap kanunu ve Sayıştay raporlarının müzakereleri sırasında ciddi tartışmalar oldu. Bazı arkadaşlarımız ısrarla kesin hesap kanunu ve Sayıştay raporunun görüşülmediğini, hatta Sayıştay denetimlerinin ve raporlarının yetersiz olduğunu iddia ettiler.
MUSA ÇAM (İzmir) - Doğru değil mi Sayın Başkan?
RECAİ BERBER (Devamla) - Burada, hatta bir anekdotu da hatırlatacağım. Bu arada da, geçtiğimiz dönemde kaybettiğimiz Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok renkli, çok değerli üyesi Mevlüt Aslanoğlu'nu da rahmetle anmak istiyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çünkü, o, geçtiğimiz dönemde bu konularda çok seviyeli bir -"şov" demeye dilim varmıyor ama- tepki gösterirdi ve her defasında da Sayıştay raporlarından birini yırtardı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Ayıp ya! Yani, yaşamını yitirmiş bir milletvekiline karşı...
RECAİ BERBER (Devamla) - Bir gün, artık herhâlde ya rapor kalmadı ya da elinde yoktu, ben de o sırada tam karşı sırada oturuyorum, "Recai Bey, şu raporun bir tanesini verir misin." dedi, ben de "Mevlüt ağabey, eğer okuyacaksan vereyim ama yırtacaksan kusura bakma, kendi raporlarını yırt." dedim. Ancak, değerli arkadaşlar, hakikaten, dediğim gibi çok seviyeli bir tepki gösteren değerli ağabeyimizdi, kendisini rahmetle anıyorum.
Şunu bilmemiz lazım: Sayıştay, bu yüce Meclis adına denetim yapmakta ve raporlarını da 5018 sayılı Kamu Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 sayılı Sayıştay Kanunu çerçevesinde, kendi yönetmelikleri, denetim ve raporlama standartları çerçevesinde Meclisimize sunmaktadır. Bizler de Plan Bütçe Komisyonunda ve Genel Kurulumuzda bu raporlardan yararlanarak denetimlerimizi yapıyoruz.
Malumunuz, bir önceki yıl kesin hesap kanunu ve raporları ile gelecek yıl bütçe kanununun Komisyonumuzda birlikte görüşülmesinde sıkıntılar ve zorluklar olduğunu görüştük ve birlikte görüşülüyor. Bir alt komisyonda, kesin hesap kanununun, bütçe görüşmelerinden önce görüşülmesi konusunda da mutabıkız ancak bu yıl bütçemizin, Komisyonumuzun yoğunluğu nedeniyle bunu ele alamadık. Ancak, Komisyonda çok ciddi şekilde bu raporlar ve kesin hesap kanunu tartışıldı, müzakere edildi, denetimler gerçekleştirildi. Dolayısıyla, bu konuda, ne verdiği raporlar dolayısıyla Sayıştayımızı ne de Komisyon çalışmalarımızı sanki yapılmamış gibi, burada, kamuoyumuzu ve milletimizi yanıltmaya gerek yok. Bunların yeterli olmadığı söylenebilir, tartışılabilir. Ancak, özellikle 6085 sayılı Sayıştay Kanunu'nda yaptığımız değişiklikten sonra Sayıştayın daha etkin ve kapsamlı denetim yapma yetkisi, imkânı getirilmiştir. Özellikle, bazı muhalefet milletvekillerimiz tarafından, savunma sanayisi bütçeleri ya da harcamaları, belediye iştirakleri konusunda denetimlerin yeterince yapılmadığı söyleniyordu. Şimdi, artık, kamu kaynağı kullanan herkes, yüzde 50'sinin üzerinde kamu kaynağı kullanan herkes, her kurum Sayıştayımız tarafından denetlenmektedir. Dolayısıyla, bu konuda bazı mali suç içeren raporların Meclisimize niye gelmediği arkadaşlarımız tarafından söyleniyor. İnşallah, bu dönem son dönem ama Plan ve Bütçe Komisyonunda görev yapacak arkadaşların mutlaka çağrılıp Sayıştay tarafından bilgilendirilmesi, brifing verilmesi, hangi raporlarının sunulacağı konusunda, bu konuda bilgilendirilmesi lazım. Çünkü, mali suç içeren bu raporların, Sayıştayın yargı fonksiyonu nedeniyle Sayıştay tarafından süreci takip edilmektedir. Burada Sayıştayın 2013 yılındaki denetimleriyle ilgili rakamlar var, bunlar arkadaşlarda da var, ben tek tek bunlara girmek istemiyorum ama Meclis Başkanlığımıza genel bütçeye dâhil ve katma bütçeli diğer idarelerden, 5018'e tabi olan, olmayan kurumlardan toplam 400 kamu idaresi hakkında Sayıştay denetim raporu düzenlenmiştir ve denetlenen kurumlarımız da aşağı yukarı -ilçe belediyeleri hariç- yüzde 95'ler, yüzde 99'lar seviyesindedir.
Değerli arkadaşlar, ekonomik alanda elde ettiğimiz başarıların arkasındaki temel güç, mali disiplin anlayışımız ve ihtiyatlı mali politikalarımız olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Berber, süreniz doldu.
İki dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmalarınızı tamamlayınız.
RECAİ BERBER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şeffaf ekonomi yönetimi, öngörülür yapısal reformları da Türkiye'deki dönüşümün temel motoru hâline getirdik. Bundan sonra da tüm alanlarda, ekonomimizde değişim, dönüşüm ve yenileşmeyi sürdüreceğiz. Yeni Türkiye'yi inşa etmeye hep birlikte devam edeceğiz inşallah. Bu yaklaşımımız sayesinde, 2023 hedeflerimize hızla ilerliyoruz. Gelmiş olduğumuz nokta, bu hedeflere ulaşacağımızın en güzel göstergesidir. Mali disiplin sayesinde elde ettiğimiz kazanımlar ülkemize hem sağlam bir duruş hem de mali esneklik kazandırmıştır. Dünyada büyümenin yavaşladığı ve belirsizliklerin devam ettiği bir ortamda sağlam mali ve ekonomik göstergelerimiz en güçlü dayanağımızdır. 2015 yılı bütçesi de bu politikalarımızın devam ettirileceği bir bütçedir. 2015 yılında büyümeyi destekleyecek, kamu altyapı yatırımlarında, teşviklerde ve AR-GE desteklerinde kullanılacak bir mali alan yaratılmasına devam edilecektir. Bunun için, temel politika araçları yine faiz dışı harcamaların kontrol edilmesi, kamu kesimi harcamalarında gereğinin makul seviyelerde tutulması -kamu borçlanmasının- cari harcamalarda daha verimli kullanımların sağlanması, bütçe gelirlerinin sağlıklı ve sürekli kaynaklardan temin edilmesi, yine kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmesi temel hedefler olacaktır. Sonuç olarak, mali disiplin önümüzdeki dönemde de devam edecek ve bu, bizim en önemli gücümüz olacak.
Değerli arkadaşlar, konuşmama burada son verirken, öncelikle ve özellikle Maliye Bakanımız ve ekibine, görüş ve eleştirileriyle katkı sağlayan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyelerine, milletvekillerimize, bu süreçte emeği geçen tüm çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.
2015 yılı bütçemizin milletimiz, ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)