| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 18.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, siyaset asla tamamıyla bir hamaset yeri değildir, olmamalıdır. Hele bazı konular vardır ki bu gibi konularda hamasete hiç yer yoktur. Bunların başında insan sağlığı gelir çünkü biz inanıyoruz ki insan, Cenab-ı Allah'ın yeryüzünde yarattığı en değerli varlıktır, yeryüzündeki tüm nimetler insanlığın hizmetine sunulmuştur. Esas mesele, bu nimetlerin etkili ve verimli bir şekilde nasıl kullanılacağıdır. İnsan sağlığını içine alan ve etkileyen her konu bu bakımdan çok önemlidir; yapılan her hizmette, her iş ve eylemde öncelikle ele alınması gereken bir meseledir. İnsan ve insan sağlığının içinde olmadığı her iş ve eylemin esasen bizim için bir önemi de yoktur.
Ancak, üzülerek ifade etmem gerekirse on iki yıllık AKP iktidarı döneminde ülkeyi iyi yönetmek iddiası bir algı yönetimi olarak alınan oy çokluğuyla izah edilmeye çalışılmış, her şey buna bağlanmıştır. Dolayısıyla, yapılan icraatlar, Meclis çalışmaları muhataplarla hiç paylaşılmadan "Ben yaptım, oldu." mantığıyla yapılmış, hâl böyle olunca yapılan işler hiç sorgulanmamış, eksikliklerini ve hatalarını da görme imkânı olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu körlük öyle bir hâl almıştır ki ülke demokratik hukuk devletinden hızla uzaklaşırken içeride vatan bölünme noktasına gelmiş, dışarıda ise itibarsızlaşmıştır. Dış ülkeler ve uluslararası demokratik kuruluşlar ülkemizi sürekli eleştirir olmuşlardır. "Biz geliştik, değiştik." diyerek ileri demokrasi adına vatandaşlarımızdan on iki yıl evvel oy talep edenler, gelinen noktada ülkemizi her yönüyle kaos ve karmaşaya sürüklemişlerdir. Bugün ülkemizin bir bölgesinde devlet hâkimiyetini maalesef kaybetmiştir. Bu zaman zaman yetkili ağızlar tarafından da dile getirilmektedir. Ayrıca, bu dönemde yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırma had safhaya varmış, 17-25 Aralık sürecinde ise artık mızrağın çuvala sığmadığı bir dönem yaşanmıştır. Bu süreçte hukuk ayaklar altına alınmıştır. Bu hırsızlık soruşturmasının önünü kesmek için hukuka aykırı her türlü olayda yasama organı çoğunluk iradesine dayalı olarak kullanılmış, yapılan bir yasa değişikliğiyle 77 milyon önce makul şüpheli sayılmış, buna bağlı olarak 14 Aralıkta Cumhurbaşkanı tarafından sürekli hedef olarak gösterilen bir kesime karşı haksız ve hukuksuz operasyon başlatılmış, evdeki paralar belki sıfırlanamamış ama Meclisin itibarı maalesef sıfırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı seçildiğinden beri bir siyasi parti mensubu gibi konuşmalar yaparak Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayan davranışlarını ısrarla sürdürmektedir. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin "Recep Tayyip Erdoğan'dan Cumhurbaşkanı olmaz." derken ne kadar haklı olduğu da böylece ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, esasen biz bu zihniyeti 1970'li yıllardan beri tanırız. Bu zihniyet 6 Eylül 1980 yılında Konya'da yapılan bir açık hava toplantısında İstiklal Marşı okunurken sırtını dönen bir zihniyetin temsilcileridir. Bu zihniyetle ülkeye demokrasi, hele ileri demokrasi gelmesi mümkün değildir. Halk kandırılmış, iktidar ele geçirilmiştir. Türkiye'de demokrasi esaret altındadır ancak Victor Hugo'nun söylediği gibi "Gecenin en karanlık anı sabahın habercisidir." Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemiz için aydınlık günlerin yakın olduğuna inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, ben hakikaten merak ediyorum; Bu süreçte yaşananlarla ilgili olarak Mecliste çoğunluk iradesine sahip AKP milletvekilleri rahatlar mı, bu kaçak saray konusunda ne düşünüyorlar, başlarını yastığa rahat koyabiliyorlar mı? Bakınız, hepimiz bu dünyada faniyiz, önemli olan huzur içerisinde yaşamak ve bu dünyada hoş bir sada bırakmaktır.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde ülkemizdeki gelişmelere bağlı olarak sağlık alanında önemli değişiklikler yapılmıştır ancak her alanda olduğu gibi bu alanda da algı yönetimi olarak sanal bir hasta memnuniyeti üzerinden "Ben yaptım, oldu." mantığıyla hareket edildiğinden, geçen süre içerisinde üzerine hiçbir şey konulamamıştır. Hâlbuki, gelinen noktada, sağlıktaki gelişmelerin tüm yönleriyle sorgulanmaya ihtiyacı vardır.
Gerçekte sistemin hastayı doğru yönlendirmesi ve hastanın doğru hekimi sistem içerisinde bulabilmesi gerekirken bugün hastalar hekimlerini mahalle sohbetlerinden, arkadaş tavsiyeleriyle seçmekte, sonuçta hastane hastane dolaşarak derdine derman aramakta, bu arada devletin kıt olan kaynakları da maalesef boşa harcanmaktadır.
Kurulan Kamu Hastane Birlikleri de sistemin mantığı içerisinde hastaya nitelikli bir sağlık hizmeti ortaya koyamamıştır. Kamu hastanelerinde ihaleyle alınan ve en ucuzu tercih edilen hastane ihtiyaçlarının temininde kaliteli malzeme alma imkânı maalesef yoktur. Kamu hastanelerinde nicelik sürekli artarken -AKP bununla iftihar ediyor- nitelik ise son derece kötüye gitmektedir.
Ayrıca, Hükûmet, gelişmiş ülkelerde genel sağlığın bir parçası olarak küçük yaşlardan itibaren gerek koruyucu hekimlikte gerekse tedavi edici hekimlikte büyük önem verdiği ve olağanüstü programlarla desteklediği ağız ve diş sağlığı hizmetlerini tam bir çağ dışı anlayışla sadece bir külfet olarak görmekte, kamu ağız ve diş sağlığı merkezlerinde nüfusun ancak yüzde 9-10'una ulaşarak vatandaş üzerinde sözde bir algı yaratmak istemektedir. Diğer ülkelerle kıyaslandığında ağız ve diş sağlığı konusunda çok geride olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Dünyadaki sağlık sistemleri incelendiğinde, ülkelerin halk sağlığı ve koruyucu hekimliği öne çıkararak daha çok bu konulara önem verdiğini, hastalıkları daha baştan önleyerek sağlık harcamalarını azaltmayı hedeflediğini görmekteyiz. Tedavi edici hekimlik de ise devletin daha çok koordine edici ve denetleyici olarak görev aldığını, ödeme gücü olmayan veya sigorta dışı ödemelerde vatandaşlarına sosyal yardımlarla destek olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla sağlık hizmetlerine erişim kolaylaşmış fakat sağlık hizmetlerinde kalite iyice düşmüştür. Bu dönemde sağlık hizmetlerine yapılan harcamalar artmış ancak fayda-maliyet oranı ise iyice düşmüştür. Türkiye'de kişi başına düşen sağlık harcamaları, doktor, hemşire ve hasta yatak sayısı AB'nin 28 ülkesinin ortalamasının çok altında iken hasta müracaatının fazla olması sistemin çarpıklığını ortaya koyması bakımından önemlidir.
Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, Türkiye'de antibiyotikler artık fayda etmemektedir. Bu, bize Türkiye'de gereksiz ilaç kullanımının hangi boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Sağlıkta ülkelerin gelişmişliklerinin bir göstergesi, yüksek hizmet kalitesinin sağlanması ve buna paralel finansmanının sürdürülebilir olmasıdır. Hâlbuki ülkemizde bu sağlık politikalarıyla ne hizmet kalitesinin artacağı ne de finansmanının sürdürülebilir olabileceği öngörülmektedir. Bu durum gerçekten sorgulanmalıdır.
Ayrıca, sorgulanması gereken önemli konulardan bir tanesi de sağlıkta uygulanan performans sistemidir. Bizim dilimizde tüy bitti, hem eski Sağlık Bakanımıza hem de şimdiki Sağlık Bakanımıza defalarca söyledik: Bu sistem -adına "sistem" denilebiliyorsa- kaliteli bir sağlık hizmeti sunumu adına sürdürülebilir değildir Sayın Bakanım. Sistemle hekimler çok hasta bakmaya zorlanmakta dolayısıyla bu, hem nitelikli sağlık hizmeti vermeyi engellemekte hem de sağlıkta gereksiz harcamaları artırmaktadır.
Sağlıkta hizmet kalitesinin artırılması için önemli etkenlerden birisi de, sağlık hizmeti sunucularının rahat ve huzurlu bir ortamda çalışmalarıdır. Sistemde sağlık hizmeti sunucuları rahat ve huzur içerisinde çalışamadıkları gibi gelecekleriyle ilgili bir öngörüye de sahip olamamaktadırlar. Aynı işi yapmalarına rağmen, hastanenden hastaneye, branştan branşa, aydan aya değişen performans ücretleri de sağlık hizmetlerini bir kaos ve karmaşaya sürüklemektedir.
Ayrıca, aynı zihniyet önce özel hastanelerin açılmasını teşvik etmiş, ancak daha sonra gerek Sağlık Bakanlığı politikaları gerekse SGK uygulamalarıyla özel hastanelere, hekim kadroları, bakılan hasta sayıları, özel bölümlerde istenen şartlar, katkı payları gibi daha birçok uygulamalarla kamu hastanelerinden istenmeyen şeyler istenerek hastaneler açısından haksız rekabet uygulamaları yapılmıştır. Bu, hakikaten anlaşılabilir değildir. Asıl amacının vatandaşına kaliteli sağlık hizmeti sunmak olması gereken devlet, uygulamalarıyla âdeta bu amacından uzaklaşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, dolayısıyla sağlık sistemimizde gelinen noktada kamu nezdinde şeffaf sağlık politikalarının etkin bir diyalog ortamında tüm paydaşlarıyla paylaşılarak kaliteli bir sağlık hizmeti sunumunun ve finansmanının planlanmasına ihtiyaç vardır. Bunun için öncelikle hizmet kullanımındaki kontrol mekanizmaları ve planlama için veri kullanılması konusunda öncelikli olarak hastalıkların insidans ve prevalans bilgileri gibi verilere ulaşılarak toplum sağlığında karşılaşılan sorunların doğru bir şekilde tespit edilmesi, mevzuatın yeniden düzenlenerek sağlık açısından, mali açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması ve yatırımların teşvik edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığı hizmet sunumundan çok anayasal görevi olan denetleyen ve koordine eden konumuna getirilmelidir. Hizmeti sunan ile denetleyen, koordine eden ile rekabet edenin aynı olması, hizmetin kalitesini maalesef olumsuz etkileyeceği ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuza geldik. ancak konuyla ilgili olarak şöyle bir değerlendirme yaptığımızda, Sayıştay raporunda da ifade edildiği gibi, Sağlık Bakanlığı genel bütçeli bir kamu idaresi olmasına rağmen kurum bünyesinde döner sermayeli işletme bütçelerinin aynı kamu idaresi içinde farklı bir bütçe yapısını oluşturduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilen bütçe yetkisi ve raporlanan bütçe uygulama sonuçları genel bütçeye ilişkin olup döner sermaye gelirleri Parlamento bilgisi ve kabulü dışında gerçekleşmektedir. Tahsis edilen bütçe ve uygulama sonuçları Bakanlığın tüm faaliyetlerini içermediğinden Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlık faaliyetleri hakkında doğru bilgilendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Yine Sayıştay raporunda ifade edildiği gibi, değerlendirilebilecek mal ve hizmet üretim ve satışı gerçekleşmediği için Bakanlık merkez döner sermayesinin bir döner sermaye işletmesi olmadığı da ayrıca ifade edilmektedir. Ondan dolayı bizce bu bütçeyi başka konularda eleştirmenin hiçbir anlamı yoktur. Esasen şeffaf ve hesap verebilir olmayan bu bütçenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi abesle iştigaldir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum tekrar. (MHP sıralarından alkışlar)