GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:32
Tarih:17.12.2014

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bugün 1'inci yılını dolduran ve dokuz günlük bir süreyi kapsayan 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftasında, iktidar partisi yöneticisi, yakını ve yandaşı olmaktan başka diğer vatandaşlarımızdan hiçbir farkı bulunmayanların aradan geçen üç yüz altmış beş güne rağmen hiçbir hesabı vermeden, bugün, hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayarak bu ülkede dolaşıyor olmalarından dolayı duyduğum üzüntüyü belirtmek istiyorum.

17-25 Aralık tarihlerini kapsayan dokuz günlük sürede, ülkemizin 9 ilinde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi tarafından düzenlenen programlarla bu haftada, yaşanan yolsuzluk, rüşvet ve usulsüzlükleri tüm vatandaşlarımızla paylaşacağımızı belirtiyor ve bu konunun üzerinin kapatılması amacıyla AKP tarafından "demokratik hukuk devleti" ilkesi çiğnenerek yargı, emniyet ve medya mensuplarına yapılan operasyonları şiddetle kınadığımızı da ifade etmek istiyorum. Yetimin, öksüzün, vatanın ve milletin haklarına ve kaynaklarına el uzatanlarla her türlü mücadeleyi veren tüm vatandaşlarımıza da teşekkür ediyor, bundan sonra sürdürecekleri mücadelelerinde de başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 7 Kasım 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 130'uncu maddesi yükseköğretim kurumları yani üniversiteler, 131'inci maddesi yükseköğretim üst kuruluşları yani Yükseköğretim Kurulu, 132'nci maddesi de özel hükümlere tabi olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumlarına yönelik hükümler içermektedir. Benzer şekilde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu da üniversitelerin iş ve işleyişine yönelik temel esaslara ve hükümlere yer vermektedir.

Üniversiteler ve öğretim üyeleri konusunda detaylı hükümlerin yer aldığı bu düzenlemelerde yöneticilerin uyması gereken ana kurallar çerçeve olarak belirtilmiş olmasına rağmen, Anayasa'da yer alan bu açık hükümlere ve iktidara gelmeden önce YÖK'ün kaldırılacağı yönündeki açıklamalarına karşılık, AKP hükûmetleri döneminde, sadece, 2004 yılında Yükseköğretim Kurulunun oluşturulmasına ve 2015 yılında da bütçelerin hazırlanmasına yönelik hükümlerde değişiklik yapılarak YÖK'ün ve üniversitelerin iktidarın güdümüne girmesi sağlanmış ve vatandaşlarımıza verilen sözler ne yazık ki diğer sözler gibi unutulmuştur.

Son on iki yıllık AKP hükûmetleri döneminde olanlar nelerdir, kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. Üniversite sayıları, devlet üniversitesi olarak yaklaşık 2 katına, vakıf üniversiteleriyle birlikte de 3 katına çıkarılmasına rağmen ne yazık ki YÖK'ün ve üniversitelerin idari ve akademik personel sayılarında ve bütçe paylarında aynı düzeyde artışlar sağlanamamıştır. Kurulan vakıf üniversitelerinin birçoğunda ne yazık ki ticari kazançlar ön plana çıkmıştır. Çağdaş eğitim öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirilememiş, yetişmiş insan gücümüz ise ne yazık ki yerli yerinde değerlendirilemediği gibi, birçok haksızlık ve usulsüzlükle muhatap edilmiştir. Yüz binlerce gencimiz KPSS'ye girerek yüksek puanlarla devlet kadrolarında işe girmeyi beklerken AKP'li bakan, milletvekili, bürokrat ve siyasetçilerin çocukları bu sınavlara girmeden devlet memurluğu kadrolarına atanarak dolgun maaşlarla çalışmaları sağlanmıştır. Bu sınavlarda çalınan sorular ve yapılan haksız atamalar tarafımızdan gündeme getirildiğinde ÖSYM Başkanı ve Hükûmet üyeleri sınavlardan tatmin olduklarını belirterek iddiaları araştırıp sorumluları cezalandırmak yerine bu usulsüzlüklere göz yummuşlar, ancak bugün aynı sorumlular sınav sorularının çalındığını itiraf etmek zorunda kalarak suçu paralel yapılanmaya yıkmış ve sorumluluktan kurtulma çabası içine girmişlerdir.

AKP hükûmetleri döneminde YÖK ve üniversite yönetimleri ne yazık ki personelinin, öğrencilerinin ve mezunlarının yaşadığı sorunlar başta olmak üzere, ülkemizin içinde bulunduğu sorunlarla ilgili hiçbir görüş belirtememişler ve bu görüşlerini bir basın açıklamasıyla dahi olsa kamuoyuyla paylaşamamışlardır. Bu dönemde maalesef her fırsatta millî iradeden bahseden AKP yetkilileri, üniversite öğretim üyelerinin iradelerini yok sayarak rektör atamalarında sadece kendi güdümlerinde çalışacak adayları kaç oy aldıklarına bile bakmadan atamayı tercih etmişlerdir. YÖK, dekan atamalarında rektörlerin bildirdiği 3 aday arasından yaptığı tercihlerde ne yazık ki taraflı davranmak zorunda kalmıştır. Bu son dönemde çok sayıda öğretim üyesi Anayasa'mızın "Her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar." amir hükmüne rağmen görevlerinden uzaklaştırılarak mağdur edilmişlerdir. Üniversite öğretim üyeleri ve çalışanları maalesef siyasi düşüncelerine göre fişlenme iddialarına maruz kalmışlardır.

Yıllardır Hükûmet gündemine alınmayan üniversite öğretim elemanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik düzenlemeler nihayet bir ay önce yüce Meclisin gündemine getirilerek bu ay itibarıyla kısmen de olsa bir iyileştirme getirilmiş ve böylece bu konu gündemden düşürülmüş. Ancak, bu iyileştirmelerde yabancı uyruklu öğretim elemanları ile emniyet teşkilatına mensup öğretim elemanları ve idari personel kapsam dışı tutulmuştur. Bu adaletsizliktir, haksızlıktır.

Üniversite genel sekreter yardımcıları ve hukuk müşavirlerinin ek gösterge ve özlük hakları mağduriyetleri, defalarca bu kürsüden dile getirmemize ve söz verilmesine rağmen, ne yazık ki bugüne kadar giderilememiştir.

Üniversitelerimizde 2547 sayılı Kanun'un 50'nci maddesinin (d) fıkrasına göre yüksek lisans ve doktora yapan ve fiilen araştırma görevlisi olarak çalıştırılan çok sayıda gencimiz, maalesef, lisansüstü eğitimlerini tamamladıkları anda âdeta kapı önüne bırakılarak emekleri yok sayılmıştır. Bu gençlerimizin mutlaka üniversitelerimizde istihdamları sağlanmalı ve bu mağduriyetler acilen giderilmelidir.

Üniversitelerimizde görev yapan akademik personelin, YÖK'ün ve üniversite rektörlerinin keyfî uygulamaları nedeniyle, yükseltilme ve atama ölçütlerini sağladıkları hâlde hak ettikleri kadrolara atanmalarında maalesef ayrımcılık yapılmış, bu nedenle de birçok öğretim elemanının ya üniversiteden ayrılmasına ya da başka üniversitelere gitmelerine yol açılmıştır.

Bu konuda vermiş olduğumuz bir soru önergesine istinaden Millî Eğitim Bakanının verdiği 1 Mayıs 2014 tarihli cevabi yazısında yer alan verileri sizlerle paylaşmak istiyorum: "21/10/2013 tarihi itibarıyla üniversitelerimizde kadro bekleyen ve boş bulunan kadro sayıları şöyledir: Profesör kadrosuna atanmayı bekleyen doçent sayısı 908 kişi, doçent unvanlı yardımcı doçent, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve araştırma görevlisi sayısı 1.266 kişi." Değerli milletvekilleri, bu insanlar doçent olmayı hak etmiş ve kadroya atanmayı bekleyen insanlar. Ama, maalesef, araştırma görevlisi kadrosunda hâlâ doçent olarak çalışıyorlar. Doktorasını tamamladığı hâlde yardımcı doçent kadrosuna atanmayı bekleyen öğretim elemanı sayısı 4.584 kişi, mağdur edilen toplam öğretim elemanı sayısı -bu rakamlar birbirine eklendiğinde- tam 6.758 kişidir. Buna karşın, aynı tarih itibarıyla üniversitelerimizde toplam 6.291 profesör, 8.018 doçent, 9.561 de yardımcı doçent kadrosunun boş olarak bekletildiği, dolayısıyla toplam 23.871 kadronun kullanılmadığı belirtilmiştir. Şimdi buradan soruyorum: Bir yanda kadro bekleyen yetişmiş eleman varken üniversitelerimizde yaklaşık 4 kat kadronun boş bekletilmesinin gerekçesi acaba ne olabilir? Sadece bu örnek bile üniversitelerimizin ne durumda olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu kadrolar devletindir, kadro bekleyen öğretim elemanları da aziz Türk milletinin değerli evlatlarıdır. Eminim bugün bu tablo daha vahim bir durumdadır. Çünkü son bir yıl içerisinde yani 17-25 Aralık olaylarından sonra tüm devlet kurumlarında olduğu gibi üniversitelerimizde de çalışanlar AKP yanlısı ve AKP karşıtı olarak fişlenmişler ve kadro ilanlarıyla atamalar tek elden yönetilir hâle gelmiştir. Üniversitelerimizde son yıllarda birçok öğretim elemanı yaşadığı haksızlık ve yapılan usulsüzlükleri mahkemelere taşıyarak kadro sahibi olabilmişlerdir. Hâlen üniversitelerimizde çalışanların yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla açtıkları dava sayılarına, üniversitelerden ayrılan personele, açılan disiplin soruşturmalarına ilişkin soru önergelerimize ise ne yazık ki bugüne kadar herhangi bir cevap alınamamıştır.

Değerli milletvekilleri, maalesef son yıllarda YÖK ve üniversitelerimiz üzerindeki siyasi baskılar her geçen gün artarken yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına muhatap olan üniversitelerimizin sayıları da hızla yükselmektedir. Sadece bazı medya organlarında da yayınlanan birkaç örnekle bu konuyu da sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. 2014 yılına ait Sayıştay raporlarında, bazı üniversitelerimizde ödenek üstü harcama yapıldığı, maaş ve ek ders ödemelerinde kontrol sisteminin kurulmadığı ve benzeri yönünde 5018 sayılı Kanun hükmüne aykırı usulsüz harcamaların yapıldığı tespitlerine yer verilmiştir. Bir üniversitemizde 2013 yılında tam 36 milyon 813 bin 450 TL'lik ödenek üstü harcama yapıldığı ve personelin izinli, raporlu veya görevli olduğu günlerde ek ders ödenek tahakkuk ettirildiği müfettişlerce tespit edilip raporlara geçirilmesine rağmen, maalesef bu tespitler yüce Meclis adına denetim yapan Sayıştay yöneticileri tarafından makaslanmıştır.

Bazı üniversitelerimizin isimleri "TÜRGEV" isimli bir vakfa arazi tahsisi, taşınmaz devri ve benzeri gibi, son derece ciddi iddialarda yer almıştır. Bu sayede AKP'li bazı siyasiler, idareciler ve iş adamlarına siyasi ve ekonomik rantlar sağlanmış ve maalesef üniversitelerimiz bu yolsuzluk ve usulsüzlüklere aracı edilmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin güzide kurumları olan ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi emanet ettiğimiz üniversitelerimiz ve bu üniversitelerimizden sorumlu üst kuruluş olan YÖK için ne yapmamız gerekmektedir sorusunu da Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamelerinde de yer alan bazı görüşler ile sizlere özetlemek istiyorum:

1)

Yükseköğretim dünya üniversiteleriyle rekabet edebilen seviyeye getirilerek üniversitelerin ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle sorunlara çözüm üreten, dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline getirilmeleri mutlaka sağlanmalıdır.

2)

Üniversitelerin bulundukları yörelerin potansiyellerine de uygun şekilde uzmanlaşmaları sağlanmalı, etkin bir kalite değerlendirme ve denetim sistemi oluşturularak özel üniversite kurulması teşvik edilmelidir.

3)

Üniversite öğretim elemanı ve bilim adamının yurt içinde yetiştirilmesi için üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programlarında ihtisaslaşması sağlanmalı, gerekli teknik ve ekonomik altyapı mutlaka buna yönelik olarak oluşturulmalıdır.

4)

Yükseköğretim sistemi daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturularak, öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyum sağlanmalıdır.

5)

Yükseköğretim Kurulu, yani YÖK, düzenleme, yönlendirme, koordinasyon, planlama ve denetimden sorumlu bir yapıya dönüştürülerek yeniden yapılandırılmalı, üniversiteler idari ve mali açıdan özerk ve hesap verebilir hâle getirilmelidir.

6)

Üniversitelerde rektör seçimleri demokratik esaslara bağlanmalı ve iki kademeli olarak uygulanacak seçim süreci sonucunda ikinci kademede oylamaya katılan, en yüksek oyu alan 2 adaydan yüzde 50'nin üzerinde oy alan aday Cumhurbaşkanı tarafından atanmalıdır.

Üniversiteye giriş sınavı kaldırılarak bunun yerine ilköğretim ve ortaöğretimde etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak bir yerleştirme sağlanmalıdır.

Üniversitelerimizdeki dekan atamalarının öğretim üyeleri ve diğer çalışanların da katılımıyla yapılacak seçimler sonucunda doğrudan yapılması ve gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) - Gençlerimizin millî ve manevi değerlerimizle donatılmış, bilimsel yaklaşımı benimsemiş, sosyal ve kültürel etkinliklerle desteklenen bir eğitim sistemine kavuşmaları mutlaka sağlanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2015 yılı bütçesinin her ne kadar YÖK ve üniversitelerimize beklediğimiz düzeyde katkı sağlamayacağını bilsek de hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)