GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:30
Tarih:15.12.2014

CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz ilk Kültür Bakanımız ve çok değerli kültür elçimiz olan Profesör Doktor Talât Sait Halman'ı rahmetle anmak istiyorum. Kültür hayatımıza büyük katkıları olmuştur ve hep saygıyla anılacak bir şahsiyettir. Talât Sait Halman da dâhil olmak üzere, geçmiş kültür bakanlarımızdan bir çoğu sanatın toplumları olumlu yönde değiştirdiğinin farkındaydılar. Değişimden ve yenileşmeden korkmadan, her şeyden önce sanattan korkmadan görevlerini ifa ettiler ve kültür tarihimizde layık oldukları saygın yerleri aldılar.

Tarih, bize sanatın muhalif kimliğinden korkan, bu nedenle baskıyla, sansürle sanatı yok etmeye çalışan iktidarların pek de hayırla yâd edilmediğini göstermiştir. Eminim ki tarih bugünleri yazdığında da sansürden söz edecek, zihniyet polisliğinden söz edecek; sanat kurumlarının içini boşaltarak, her alan gibi sanatı da taşeronlaştırarak sanatçıların direncinin kırılmaya çalışıldığı zamanlardan söz edecek tarih ama eminim, sonunda kazananın yine sanat olduğundan bahsedecek çünkü dönemler değişir, iktidarlar gelir geçer ama sanat hep ayakta kalır. Sanat hep ayakta kalır çünkü sanat, doğruları eğip bükmeden, yalanların ardına sığınmadan, gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya serer. Bu nedenle, özgürlükten korkan, gerçeklerin duyulmasını istemeyen iktidarlar sanattan hep korkmuşlardır. İşte, bugün de Adalet ve Kalkınma Partisi sanattan korkuyor. Bu yüzden bir sanatçının attığı "tweet"ten akıllara zarar komplo teorileri üretiliyor, bu yüzden oyunlar sansürleniyor, bu yüzden bazı sanatçıların sahneye çıkması engelleniyor, bu yüzden Gezi belgeseli Altın Portakal Film Festivali'nde yarışma dışı bırakılıyor. İşte, TÜSAK da tam böyle bir korkunun ürünü. Sanat kurumlarını yok etmeyi, yok edemediklerini sansür boyunduruğu altına almayı amaçlayan bu tasarıyla, üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek bir kurum oluşturulmaktadır. Kültür sanat projelerine verilecek destekler de bu kurul tarafından belirlenecek. Eğer etliye sütlüye dokunmayan oyunlar oynarsanız tabii ki destek alacaksınız. Yok, eğer herhangi bir muhalif tavrınız varsa bu yıl Dostlar Tiyatrosu ve 16 tiyatroya destek verilmediği gibi destek yerine, para yerine havanızı alacaksınız. İşte, tasarının özeti bu. Bu kuruma atanacak kişilerin nasıl bir zihniyete sahip olacağı, sanattan anladıklarının yandaşlıkla sınırlı kalacağını da tahmin etmek hiç de zor değil.

İktidarın bu konudaki tavrına ilişkin somut bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz hafta İstanbul Şehri Tiyatroları Genel Müdürlüğü makamına geçmişinde tiyatroyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan biri atandı. Yeni Genel Müdür, Su Ürünleri Hali Müdür Yardımcılığı, Zabıta Müdürlüğü, İETT Genel Müdürlüğünde Eğitim Müdür Yardımcılığı, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü görevlerini yapmış yani tiyatroyla ilgili hiçbir görevde bulunmamış. Elbette "Bu, Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumluluğunda olan bir atama değildir." diye bir savunma gelecek. Ancak, iktidar partisinin sanata yaklaşımını ve anlayış biçimini göstermesi açısından çok önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum. Gerçi, Hayvanat Bahçesi Müdüründen TÜBİTAK'a başkan atayan bir yönetim anlayışından da daha fazla bir şey beklemek hayalcilik olur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sanat camiamız bu tasarından hoşnut olmadığını her platformda dile getirmekte. Kapatılmak istenen kurumlar, işte bu tasarıya karşı çıkan kurumlar. Bu tasarıya, iktidar ve iktidarın dümen suyunda olmayı marifet sayan birkaç kişi dışında destek veren kimseyi de bulmak mümkün değil. İşte, bu iktidarın dümen suyunda gitmeyi marifet sayan kişilere bir sözü hatırlatmak istiyorum: Soytarıların ömrü krallarınki kadardır. Gün gelir devran döner; söyledikleriniz, yaptıklarınız, aldığınız veya almadığınız tavırlar hep hatırda kalır.

Peki, birkaç yandaş dışında sanatçıların, sivil toplum örgütlerinin, kapatılmak istenen bu kurumların bu kadar karşı çıktığı bu tasarıda neden bu kadar ısrar edilmekte? Öncelikli neden pek tabii ki muhalif sanattan duyulan korku, diğer neden ise her şeye olduğu gibi sanat kurumlarına da bir kâr-zarar meselesi olarak bakmak. Oysa sanat, eğitim kadar önemlidir. TÜSAK benzeri kurumların başka ülkelerde de olduğu savunması gelebilir. Doğrudur, İngiltere'de ve Avusturya'da da benzeri sanat kurumları var. Var olmasına var ama bu kurumların amacı sanata devlet denetimi olmaksızın devlet desteği vermek, bizdeki gibi "Parayı ben veriyorum, o hâlde düdüğü de ben çalarım. Benim istediğim şeyleri söyleyenleri abat ederim, istemediğimi söyleyenleri de cezalandırırım." gibi bir mantık yok. "Sanatçıdan memur olmaz. Devlet sanat mı yaparmış, devlet sanata para mı verirmiş?" işte hep bu mantığın ürünü. Yoksa milletin vergileriyle toplanan paraları kılınız kıpırdamadan kaçak saraylara dökebiliyorsunuz yani sorun parasal değil. Korkulan, sanatın bu kaçak saraylara muhalif olması. Korkulan, toplumun çektiği sıkıntıların, maden cinayetlerinin, yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların sanat yoluyla anlatılması. Sanılıyor ki sanat kurumları zapturapt altına alınınca bunlar anlatılamayacak. Dünya üzerinde bunu deneyen çok iktidar geldi geçti, hatta meydanlarda muhalif kitapları yakan iktidarlar bile gördü bu dünya, "Yalnızca şu oyunu oynayacaksın, şu karikatürü çizeceksin, bu yazıyı yazacaksın." denildi sanatçılara ama o iktidarların hepsi geldi geçti. Sanatı iktidar güdümlü hâle getirmeye çalışmalar hep beyhude oldu, hep sanat kazandı sonunda, yine sanat kazanacak çünkü sanat hayata ayna tutar, çirkinlikleri olduğu gibi yansıtır.

Aynaya kızmak yerine o çirkinlikleri ortadan kaldırmak gerekir diye düşünüyor, 2015 yılı bütçesinin kültür hayatımıza ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)