GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:30
Tarih:15.12.2014

CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomi Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada Ekonomi Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz ama Ekonomi Bakanlığımız, bildiğimiz üzere, ihracat, ithalat, dış ticaret, cari işlemler açığı ve bu konularla ilgili olduğu için ben de konuşmamı genel bir makro çerçevenin dışında, özellikle bu konularla sınırlamak istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, cari işlemler açığı Türkiye ekonomisinin en önemli problemidir. Nedir cari işlemler açığı? Bir ülkenin dışarıya sattığı tüm mal ve hizmetler ile dışarıdan aldığı mal ve hizmetler arasındaki farktır. Eğer sattığınızdan daha fazla alıyorsanız ülke cari işlemler açığı verir. Bir kere, bunu net olarak koymak lazım. Türkiye'de, AKP döneminde cari işlemler açığı hızlı bir biçimde artmıştır, azalmamıştır, artmıştır, altını çizmek istiyorum.

İkincisi, bu cari işlemler açığını finanse etmek zorundasınız. Bunu da nasıl yaparsınız? Ya doğrudan yabancı yatırımlar gelecek ya da borçlanacaksınız kısa vadeli ya da uzun vadeli. Biraz sonra bu konulara da gireceğim, Türkiye'nin dış borç stokunun nasıl arttığını rakamlarla örnekleyeceğim.

Tabii, bu cari işlemler açığının artması, ciddi bir risk unsuru oluşturmasının temel nedeni, AKP döneminde uygulanan politikalardır. Yüksek reel faizleri vererek dışarıdan döviz girişini teşvik eden bir ekonomik politika çerçevesi böyle bir sonuç yaratmıştır. Döviz girişi olduğu zaman dövizin fiyatı düşük olmuştur, onun sonucunda da ithalat cazip hâle gelmiş, patlamış ve cari işlemler açığı artmıştır.

Bu modeli, 2001 krizi sonrasında uygulanan modeli AKP iktidarları, hükûmetleri hiç değiştirmeden uygulamıştır değerli arkadaşlar. Bir istikrar programıdır. Bazı yıllarda, kriz olduğu zaman doğal olarak ona ilişkin olarak belli önlemleri alabilirsiniz ama sonrasında ekonomi normale döndüğü zaman, bunu yapısal problemleri giderecek bir çerçeveye koymaya ihtiyaç vardır. Ne yazık ki AKP döneminde bu şekilde bir uygulama yoktur. Tabii, söylediklerimiz havada kalmasın, rakamlarını söyleyeyim: Bakın, 1991-2000 arasında yani AKP döneminden önceki on yıllık dönemi söylüyorum ki içinde 1994 krizi vardır ve 1999 krizi vardır. Dış tasarruf yani cari işlemler açığı yoktur Türkiye ekonomisinin. Türkiye ekonomisi yüzde 22,9'luk bir toplam yatırımı yüzde 23,2'lik bir toplam yurt içi tasarrufla finanse etmiştir, hiç cari işlemler açığı vermemiştir. AKP dönemine geldiğimizde, 2003-2014 döneminde hem toplam yatırımlar düşmüştür yüzde 23'ten yüzde 20'ye ama yurt içi tasarruflar daha çok düşmüştür, yüzde 23'lerden yüzde 15'lere ve onun sonucunda -ortalamasını söylüyorum- Türkiye ekonomisi yüzde 5,4 oranında cari işlemler açığı vermiştir, millî gelir içindeki pay olarak söylüyorum. Bazı yıllar, biliyorsunuz, bu yüzde 10'lara ulaşmıştır. Şimdi ne oldu yani neden sizden önceki dönemlerle kıyasladığımız zaman bu kadar kötü bir performans sergiliyorsunuz? Onun altına bakmak lazım.

Şimdi, tabii, hep cari açığı gündeme getirdiğimiz zaman şu söyleniyor, deniyor ki: "Enerji fiyatlarının da bunda bir payı var." Ben o açıdan da bir bakayım dedim. 2013 yılında 65 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı var. Enerji fiyat etkisinden arındırdım, yani enerji fiyatları hiç artmamış olsaydı, 2002'deki seviyesinin aynısı kalmış olsaydı ne olurdu? Gene 30 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı Türkiye ekonomisi veriyor 2013 yılında. Yani, bunun başka sebepleri var. İşte bunda biraz önce söylediğim, uygulanan yanlış politikalarla Türkiye'deki üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına olan bağımlılığının artırılmış olması en önemli sebeptir.

Sayın Bakan, bunu görüyorduk eskiden, dâhilde işleme rejiminin rakamları vardı, buna ilişkin sorularımız sorulmuş, Mecliste de önergelerimiz vardı ama son dönemde dâhilde işleme rejimini artık sayfalarınızda bulamıyoruz. Bunun için de Türkiye ekonomisindeki üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına olan bağımlılığını net göremiyoruz. Bir de ayrıca, bunu, toplamın da dışında alt sektörler itibarıyla görmeye ihtiyaç var. Bunu neden yayınlamadığınızı anlayabilmiş değiliz. Bütün kamuoyu, akademisyenler bunu bekliyor.

Diğer taraftan, AKP dönemini, tabii, iki dönem içinde alalım. Bir, 2003-2007, dünyada likiditenin bol olduğu, dünya ekonomilerinin canlı olduğu bir dönem; Türkiye ekonomisi yüzde 6,9 büyümüş, yüzde 4,5'luk açık vermiş. 2008-2014 dönemi, ikinci dönemde büyüme hızı yüzde 6,9'dan yüzde 3,3'e düşmüş, yarıya düşmüş ama cari işlemler açığı yüzde 4,5'tan yüzde 6,2'ye çıkmış. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Ekonomi büyüdüğü zaman belli bir cari işlemler açığı olur ama ekonomide büyüme hızı yavaşladığı zaman da -ki kriz yılları var, 2008-2009- gene ekonomi cari işlemler açığı veriyorsa demek ki burada ciddi bir problem var.

Yani şunu biliyoruz: Girişimcilerimizin, ihracatçılarımızın dinamik yapısı sayesinde Türkiye ekonomisinde bir ihracat artışı var ama bunda AKP hükûmetlerinin hiçbir katkısı yoktur. Doğru politikalar uygulanmamış olmasına rağmen, Türkiye ekonomisine doğru strateji, doğru perspektif çizilmemiş olmasına rağmen bu başarının, her şeye rağmen belli bir artışın olması ihracatta önemlidir ama dediğim gibi bunun altında AKP hükûmetlerinin doğru politikaları yoktur, yanlış politikaları vardır.

Peki, cari işlemler açığı insanları, toplumu nasıl etkiler? İthalatı ucuzlatır ve dışarıdan başka ülkelerin ürettikleri mallar piyasalarımızı istila eder. Bugün hemen hemen her sektörde, hangi sektöre bakarsanız bakın, tekstilinden oyuncağına, Çin malları, Uzak Doğu malları Türkiye piyasalarını işgal etmiştir ve bunun sonucunda da Türkiye'de sanayi sektörü, buna ilişkin yan sanayi sektörü birer birer kepenk kapatmaktadır, işten işçi çıkarmaktadır. Uygulanan bu politikaların bu toplumda, bu ülkede yaşayan insanlara, sanayicilere, işçilere bir yararı yoktur. Bu, yabancı ülkelerde çalışan insanlara, o ülkelerin çıkarlarına göre yürütülen bir politikadır. Dünyayla bütünleşmeye, ihracat, ithalat artışına elbette evet ama yabancı ülkelerin, gelişmiş ülkelerin fason üretim merkezi olmaya hayır diyoruz. Bunun rakamları da var, OECD'nin bir sınıflaması var, imalat sanayisini, ihracatı, üretimi kendi içinde dörtte 1 ayrıma tabi tutuyor; yüksek teknolojili -ortayı ikiye ayırıyor- ortanın üstü, ortanın altı ve düşük diye. Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'de hem üretim, özellikle de ihracatta imalat sektörünün üçte 2'si düşük ve ortanın altı sektörlerde uzmanlaşmıştır Sayın Bakan. Yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 3,5'tur, yüzde 3,5; 2002 yılında yüzde 6,2'ydi yani bir taraftan "hedefler" diye söylüyorsunuz ama hedefler -ortada rakamlar var- hiç de sizin dediğiniz gibi değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Halkı kandırma hedefleri tutuyor sadece!

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Tabii, cari işlemler açığının finansmanına bakıyoruz: Doğrudan yabancı sermaye 2005 sonrası artıyor ama yeni yatırıma gelmemiş, daha çok Türkiye'deki mevcut şirketlerin el değiştirmesinden kaynaklanıyor; özelleştirmeler, banka satışları ve büyük bir kısmı da, üçte 2'sinden fazlası da hizmet sektörlerine gelmiş, imalat sektörüne gelmemiş. Hâlbuki, yapılması gereken, o ülkede, özellikle özel sektörün "dış ticarete konu olan sektörler" dediğimiz, yatırım yapacağı, üretim yapacağı, istihdamı artıracağı, ihracatı artıracağı sektörlerde uzmanlaşmasını sağlamak. Ama, uygulanan gene yanlış politikalar, AKP'yi hızlı bir biçimde kamu altyapı yatırımları alanından çekmiştir ve özel sektör de bu alandaki boşluğu doldurmak zorunda kaldığı için ciddi anlamda sanayimizde bir kan kaybı oluşmuştur. Gene aynı şekilde, kâr transferleri çok müthiş, 10 kata katlanmıştır. Kâr transferi demek, Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı yatırımların ülkelerine götürdükleri kâr demektir. Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında bu rakam 400 milyon dolardır, 2013 yılında 4 milyar dolar olmuştur; müthiş bir rakamdır bu. Yani, elbette, yabancı sermaye gelecekse Türkiye'nin sanayileşme amaçlarıyla uyumlu, ilgili sektörlere gelmeli ama onun dışında, Türkiye'ye yeni bir yatırımın sermaye stokuna katkı yapmayan alanlarda gelmesinin Türkiye ekonomisi için bir özelliği yok; tam tersi, geldiği bütün bu alanlarda, hizmet sektörü alanlarında kazandığı kârı dışarıya çıkartacak.

Hep sık sık, AKP hükûmetlerinden, ilgili bakanlardan şunu duyuyoruz: "Biz geldiğimizde Merkez Bankasının rezervleri şu kadardı, şu anda bu noktaya geldi." Arkadaşlar, bir varlık yükümlülükle beraber değerlendirilir, kıyaslanır. Doğru, Merkez Bankası rezervleri artmıştır ama Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları -ki, vadesi bir yıllık dönem olan borçlara "kısa vadeli dış borç" diyoruz- karşılama oranı azalmıştır. 2002 yılında yüzde 171'dir, 2013 yılında yüzde 101'e düşmüştür, 2014 yılı üçüncü çeyrekte gene yüzde 101'dir yani Merkez Bankası -altın dâhildir bunun içinde- rezervleri ancak kısa vadeli dış borçları karşılamaktadır. Bu borçlar alındığı zaman vadesi bir yıl olan borçlardır. Bir de şöyle borçlar var: Mesela, üç yıl önce alınmış, üç yıllık alınmış ama şimdi, vadesine bir yıldan az kaldığı için onları da eklediğimizde, Merkez Bankası net rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 79,3'tür. Yani, bununla cari açığı mı kapatacaksınız, bu rezervle, yoksa bununla kısa vadeli borçları mı ödeyeceksiniz? Bunlar çok ciddi soru işaretleridir.

Dış borç stoku Türkiye'de artmıştır, çok ciddi, müthiş bir artış vardır. 2002 yılında 130 milyar dolardı, 2014 yılı ikinci çeyreğinde 402 milyar dolardır. Bunu söylediğimiz zaman "Millî gelirdeki payına bakın." diyorlar. Payına da baktım, 2002 yılında yüzde 56'dır, 2014 yılı ikinci çeyreğinde yeniden yüzde 50'nin altına düşmüştür. Bakın, kriz yılları dışında dış borç stokunun millî gelire artışı yüzde 50'yi geçmemiştir. Zaten, 2002 yılında yüzde 56'ydı ama 2003 yılında 47'ye düşmüştü, tam krizin etkisiydi o; şimdi, 2005 yılında yüzde 35'e kadar düşmüştür, yeniden artmaya başlamıştır, çok ciddi bir problemdir.

500 milyar dolar ihracat hedefi tam bir hayaldir, masaldır. Artık bunları, lütfen, telaffuz etmeyin, bu toplumun gözünün içine baka baka toplumu kandırmanın bir anlamı yok.

"Yüksek teknolojili sektörlerin payı 2023'te yüzde 15 olacak." Mümkün değildir böyle bir şey. Bu açıdan da baktığımızda, bu bütçenin Türkiye'ye getireceği, Türkiye ekonomisine getireceği hiç yeni bir şey yoktur diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)