GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:5
Birleşim:28
Tarih:13.12.2014

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; TODAİE ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bu konuya girmeden önce, ben, güncel olan iki tartışmaya birer cümleyle katkı yapmak için, özellikle kaçak saray konusunu örtbas etme amaçlı olarak kullanılmasının sonlanması amacıyla söylüyorum.

Son günlerde tutturuldu "Osmanlıca öğrenmeye herkes mecbur, öğreneceksiniz." ya da "Osmanlıca resmî dile dönüşecek." diye. Bu tam bir aldatmaca. 1876 yılında çıkarılan Kanun-ı Esasi'nin 18'inci maddesi diyor ki: "Tebaai Osmaniyenin hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır." Yani "Devletin resmî dili Türkçedir." diyor, bunu istismar etmeye kimsenin hakkı yoktur. Osmanlıcayı öğrenmek isteyen öğrenir ama okullarda mecbur edeceğim diye uğraşmanın da, o kaçak sarayı kapatmak için uğraşmanın da bir mantığı yoktur. O nedenle, birileri bu boş şeylerle ülkeyi meşgul etmekten kendini alıkoymalı ya da birileriniz hatırlatmalı.

İkinci konu da, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor ikide bir, Sayın Genel Başkanımızla ilgili olarak "SSK'yı, döneminde trilyonlarca zarar ettirdiniz." diye ahkâm kesiyor. Değerli arkadaşlar, hani, İslamiyet'te bir kural var, "Oku." Önce bilgi sahibi ol, sonra fikir sahibi ol. Bakınız, SSK bir ticarethane değil, tüccar siyasetin mimarı olduğu için orayı ticarethane zannediyor. Orası devletin sosyal güvenlik kurumu, o sosyal güvenlik kurumu da kamu yararına, kamu hizmeti yapan bir kurum ve ülkedeki nüfusun büyük bir bölümünü, yüzde 90'ını himayesi altına almış, onun sorunlarını çözmeye çalışan bir kurum. Hem ülkemizde hem dünyada açık verir ve o açıkları devlet sübvanse eder hazineden, bütün dünyada da böyledir.

Bakınız, ben yıllar itibarıyla SSK'nın açıklarını söyleyeyim sizlere: Bahsettiği yıllar, burada hepsi var, bugün de alabildiğine yüksek miktarda sübvanse ediliyor. Son olarak 2013 yılının sübvansiyonu 71 milyar 263 milyon 763 bin, yılın ilk sekiz ayı için 53 milyar 600 milyon. Yani her dönemde SSK açık verir ve açığını da devlet kapatır sosyal devletin bir gereği olarak. O nedenle, bu konuyu istismar ederek gündem değiştirmeye, çocuklarının, bakanlarının yolsuzluklarını, rüşvetlerini kapatmaya çalışmasının hiçbir mantığı yoktur.

Konuya dönmek istiyorum değerli arkadaşlar. Gerçekten, bizim ülkemizde Anayasa'mızın 128'inci maddesi -kısaca söyleyeyim- devletin asli ve sürekli işlerinin kamu görevlileri eliyle görülmesini emreder. Yine, onun üçüncü fıkrasında da "Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir." der. Hem üst yöneticilerin yetiştirilmesi hem de kuruluşunda da hepimize de anlatıldığı gibi, Orta Doğu'da, Balkanlarda, Kafkaslarda en büyük kamu yönetimi enstitüsü olan TODAİE'nin ve Devlet Personel Başkanlığının, özellikle, Çalışma Bakanlığına 2011 yılında bir kanun hükmünde kararnameyle aktarılmasının mantığı yoktur. Ama şunu söylemek mümkün: "Artık nasıl olsa kamu çalışanlarını azalttık, KİT'leri sattık, özelleştirdik, oradaki personel sayılarını indirdik. E, devleti de kamu görevlileri eliyle değil, tüccar zihniyetiyle, tüccarca yöneteceksek Başbakanlığa bağlı TODAİE diye, Devlet Personel Başkanlığı diye bir kurumun olması doğru değildir. Onun için, bunu Çalışma Bakanlığına gönderelim, zaten işi de yok, bir de bunlarla uğraşsın ya da giderek etkisi kaybolsun." mantığıyla oraya gönderildi.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu "Kamu hizmetiyle piyasa hizmeti arasında fark yoktur." anlayışıyla ülkede yönetimin ne hâllere düştüğünü hepimiz biliyoruz. Şimdi, bugün eğer Ilısu Barajı yapılamıyorsa, Hükûmet Ilısu Barajı'nın oradaki güvenliğini sağlayamayıp, müteahhidin güvenliğini sağlayamayıp peş peşe ayrılıyorsa ihaleyi alan müteahhitler; Bismil'de adliye kurulup yargılama devletin adliyesi, maliyesi dışında yapılıyorsa elbette bu kamu görevlilerinin bir önemi kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, tabii, bir başka önemli konu: Kamu yönetiminin bir önemi kalmadı; devlet memurluğunun hatta bakanların, bakanlıkların Türkiye'nin idari yapısında, personel sisteminde bir önemi kalmadı çünkü dünün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı görevini yerine getirebilmek için sarayda bir gölge kabine kuruyor. Dış İlişkiler Başkanlığı -o başkanlıkları siz bakanlık diye algılayın- Ekonomi Başkanlığı, Savunma Başkanlığı, Enerji Başkanlığı, Yatırım İzleme Başkanlığı, İletişim Merkezi Başkanlığı ve bir de başdanışman başlarına, oldu iki iktidar. Ülkede böyle bir dönemde kamu yönetiminden bahsetmenin pek de bir mantığı yok ama her şeye rağmen, ülkemizin yükünü çeken kamu personeli, özellikle işçisi, memuru bir perişanlık içerisinde, diyorlar ki bize zaman zaman: "Ya, 300 bin öğretmen atama bekliyor, öğrenciler öğretmen bekliyor. Atama bekleyen öğretmenlerle öğrencileri buluşturun, atayın öğretmenleri." "Kadro yok." "Niye?" "Efendim, zaten kadromuz kısıtlı, atayamıyoruz."

Değerli arkadaşlar, bu konuda biz de... Devlet Personel Başkanlığımız bir kitap hazırlamış, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda bizlere verdi. Yani memuriyet sayılarına bakarsanız -ben onları vakit kaybetmek istemediğim için tek tek söylemek istemiyorum, okumak istemiyorum ama- 3 milyon 195 bin kamu çalışanı var diyoruz bugün. Bunların bir kısmı işçi, bir kısmı sözleşmeli personel, bir kısmı memur. Memurların içerisinde de kategorize edilmiş; A, B, C. C statüsünde olanları arkadaşlarım söyledi, 4/C'liler 23 bin kişi bu dönemde yaratıldı, bundan önce AKP iktidar olduğunda sadece 155 kişiydi, bugün 23.600 kişi, Mecliste de 2 bin kişi, onların sorunu çözüm bekliyor. Yine, geçmiş dönemlerde çıkartılan bir yasayla -yine arkadaşlarım belirtti- özellikle yaşa takılanlar sorunlarına çözüm bekliyor.

Onun dışında memurların maaşları, özlük hakları son derece karmaşık. Aldıkları maaşlarda tali ücretleri dediğimiz yan ödeme, ek zam gibi maaşlarına ilave edilen ücretler emekli ikramiyelerinde dikkate alınmıyor, emeklilik maaşlarında dikkate alınmıyor, o büyük bir sorun olarak sürüyor.

Yine memurlara yapılan büyük bir haksızlık, hizmet sürelerine ilişkin emeklilik yaşını yükselttik, kırk yıl, kırk beş yıl çalışan bir memura otuz yıldan fazla çalıştığı süre için bir ikramiye düşünülmüyor. Bu, büyük bir eksiklik.

Yine, 2000 öncesi emekliler... Hadi 2000 sonrası için bir intibak yaptınız, adına Bakan da "intibak" demedi yani intibak değildi çünkü haklıydı. Gerçekten hizmet sürelerini ve prim ödeme gün sayılarını dikkate alan bir anlayışla yapılması gereken bir intibak ne yazık ki yapılmış değil.

Değerli arkadaşlar, ben size bazı rakamlar vereceğim. Mesela OECD'deki rakamlara göre, Avusturya'da ortalama olarak 18, Kanada'da 12, Almanya'da 18, ABD'de 13 kişiye 1 memur hizmet verirken bizde 29 kişiye 1 memur düşüyor.

Değerli arkadaşlar, memur maaşları son derece düşük. Ben devletin resmî rakamlarını size kitaplarından vereyim. Devlet memurları için en düşük devlet memuru aylığı 2.025 lira olarak gözüküyor ama buna aile parası dâhil, aile parasını çıkarttığınızda maaşının 1.763 liraya düştüğünü görürsünüz. 4 kişilik bir aileyi baz aldığınızda bunun devlet memurları açısından yetersiz ücret olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Süre çok kısıtlı, o nedenle her şeye yetişmenin de olanağı yok ama yıllar itibarıyla arkadaşlar, kamuda istihdamın nasıl berbat hâle getirildiğini ben size rakamlarla vereyim: İşte, 1985'ten günümüze KİT'lerde çalışan memur sayısı 187 binden 5 bine gerilerken sürekli işçi sayısı da 385 binden 55 bine, AKP iktidar olduğunda 182 bin olan sayı bugün 55 bine geriledi. Diğer taraftan, baktığınızda, yine "taşeron uygulaması" dediğimiz, bugün iş cinayetlerinin ana unsuru olan sistemi AKP doğurdu, AKP'den önce Türkiye'de taşeron sistemi yoktu. Bu da yılın ilk dokuz ayı için kamuda 781 bin çalışan taşeron işçi olduğu Sayın Bakanın resmî olarak verdiği cevap.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde tabii Hükûmet memurları iyice ezecek, iyice yok edecekti, torba kanunla bir kez daha memurların hak arama özgürlüklerini de elinden alacak ve kıyacak idi; Anayasa Mahkemesi son aylarda bir özgürlük çizgisine -girdi demeye dilim varmıyor ama öyle demeliyim- girdi de bereket versin ki iptal edip memurların, özellikle daire başkanı ve daha üst düzeyde olanların savrulmalarını, harcanmalarını kısmen engelledi.

Bir büyük çarpıklığa dikkat çekmek istiyorum: Şube müdürleri sayısı herhâlde 2 binlere kadar geriledi ama onlardan emsal olanlardan şu anda 1.500-1.600 lira daha düşük maaş alıyorlar, sorunlarının giderilmesini bekliyorlar.

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı kâğıt üzerinde var ama ne grev hakkına sahipler ne de özgür toplu sözleşme hakkına sahipler. Hükümetin yaptığı en önemli konulardan bir tanesi, yandaş sendika yaratarak, onu, daha görüşmeleri birinci haftasının ikinci günündeyken, geride yirmi beş gün varken başkan tek başına sözleşmeye imza atıp Türkiye'deki tüm, demin sözünü ettiğim 2,5 milyondan fazla memuru 2014 için 123 liraya, 2015 için yüzde 3'e mahkûm etmesidir. Eğer Hükûmetin verdiği rakam alınmış olsa çok daha bundan iyi olacaktı.

Değerli arkadaşlar, en önemli sorunlardan birisi de sınavsız atama. Diyanet İşleri Başkanlığı kullanılarak, valilikler kullanılarak, özel kalemleri kullanılarak, belediye başkanlıklarının özel kalemleri kullanılarak bizim çocuklarımız yüzlerce, binlerce lira harcayarak, aylarca zaman harcayarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - ...KPSS'ye girip atanamazken AKP'lilerin çocuklarının, bakanlarının bir yandan devleti soyması, diğer taraftan devletin kadrolarını işgal etmesi kabul edilemez. Bu uygulamayı şiddetle kınıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)