| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 13.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Ceza ve İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere kürsüdeyim. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, cezaevleri, değerli arkadaşlar, son yıllarda belki de bizim en çok konuştuğumuz konulardan birisi. Şimdi, değişik boyutları var, biz zaman zaman tabii Komisyonda da bu konuyu -Sayın Bakan burada, mutlaka takip edecektir konuşmayı- değerlendiriyoruz. Yani sayısal boyutlarıyla girdiğimizde de aslında konunun ne kadar vahim olduğunu, ne kadar ürkütücü boyutlara geldiğini hep beraber görüyoruz, anlayacağız.
Şimdi, cezaevleri sadece içeride... Ben cezaevlerine hapishane demeyi biraz daha doğru buluyorum. Hapishanelerde sadece suç işleyip, işte, orada infaz cezalarını çeken, tutuklu olan yani hükümlü olan ya da tutuklu olan insanlar cezaevleriyle ilgili olan konunun içerisinde, sorunun içerisinde yoklar değerli arkadaşlar.
Şimdi, dışarıda olan, o suça muhatap olan yüz binlerce insan var, o suçtan zarar gören insanlar var, cezaevinde görev yapan infaz koruma memurları var, olay bir bütün. Ama ben rakamlardan biraz bahsetmek istiyorum, rakamlara biraz girmek gerek çünkü rakamlara girmeden bence fotoğrafı anlamak mümkün değil. Gerçi AKP dönemiyle AKP'den önceki dönemi bu cezaevleriyle ilgili, bence ayırmak gerekir yani daha doğrusu artık Türkiye'de AKP öncesi cezaevleri süreci, AKP iktidarının olduğu dönemdeki cezaevi süreci diye iki ayrı dönem olacaktır. İleride de bu böyle nitelenecektir diye düşünüyorum.
Bakın, hep söylenir 2002. 2002'de iktidara gelmeden evvel Türkiye'deki cezaevlerindeki sayı 59 bindir arkadaşlar, 59 bindir. Aradan on iki yıl geçmiş, bugün cezaevlerinde 157 bin insan var, 156 bin 707 kişi cezaevlerinde. Bunların büyük bir kısmı hükümlü, bir kısmı da tutuklu. Ama rakama bakarsanız yüzde 300'lük bir artışı görürsünüz, yani 59'dan 160 binlere giden bir rakam.
Şimdi, benim aldığım liste, resmî liste, Bakanlığın İnternet sitesinden aldığım liste yani Ceza ve Tevkif İşleri Genel Müdürlüğünün İnternet sitesinden aldım. Yılları bıraktım, 2014'ün birinci ayından itibaren baktığımızda yaklaşık 12 bin insanın bir yılda daha fazla cezaevine girdiğini görüyoruz. Hele hele, şimdi 2014'ün on birinci ayına bakıyorum, 154 bin insan var resmî rakamlarda cezaevinde, bir ay sonra arkadaşlar, bugün, on ikinci ayın başında veya ortasında 156 bin, yaklaşık 2.500 insan cezaevine ilave olarak girmiş. Şimdi, cezaevindeki bu insanlar hangi suçları işliyorlar? Türkiye'nin bir de böyle bir gerçeği var, daha doğrusu böyle bir fotoğrafı var. Cezaevinde yatan insanların işlediği suçlarla ilgili listeyi de aynı listede görebilirsiniz. Oradan baktığımızda, değerli arkadaşlar, Türkiye'deki en büyük suçu işleyen grup hırsızlık suçunun işleyenler, yaklaşık 32.000-32.000-33.000 insan cezaevinde hırsızlık suçu nedeniyle yatıyor. Bunu takip eden suç adam öldürme, cinayet suçları. Düşünebiliyor musunuz 27 binden fazla insan adam öldürme suçunu işlediği için cezaevinde yatıyor. Devamındaki rakam uyuşturucu, uyuşturucu kaçakçılığı yapan, işte, ticaretini yapan veya kullanan, neyse, yaklaşık 27 bin insan, orada da 27 bin kişi cezaevinde uyuşturucudan yatıyor ve ondan sonra gelen suç kategorisi yağma ve gasp, mal varlığına karşı işlenen suçlar, orada da yaklaşık 18 bin kişi var. Değerli arkadaşlar, bu suçları topladığınızda 106.000-107.000'e yakın insan bu 4 kategori nedeniyle cezaevinde.
Şimdi, aslında buradan bir fotoğraf daha çıkıyor, daha doğrusu bir çözümleme daha yapabiliriz. Şimdi, 30 bin küsur insan hırsızlıktan, efendim, 27 bin kişi uyuşturucudan, 18 bin kişi gasp ve yağmadan cezaevindeyse, o Türkiye'nin çizilen pembe tablosuyla rakamların hiç alakası olmadığını da görürüz aslında yani anlatıldığı gibi Türkiye'deki ekonominin öyle güçlü olmadığı bu rakamlarla da sabittir.
Bu rakamlar bir şeyi daha aslında ortaya koyuyor, yine aynı listede var. Bu suçları işleyenlerin büyük bir kısmı, tamamına yakını ilkokul ve daha alt eğitim düzeyine sahip olan insanlarımız bizim değerli arkadaşlar. Şimdi, buradan da şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Eğitimsizlik suçu artıran bir unsur olarak zaten hepimizin bildiği bir konu ama eğitimsizlik suçu çoğaltan, suçu artıran bir konum olarak karşımıza çıkıyor.
Şimdi -az önce de konuşuldu- Türkiye'nin son günlerde gündeminde olan bu eğitim şûrasında görüşülen konular var değerli arkadaşlar. Şimdi, orada ne konuşuldu? Okul öncesi eğitimde yani 5-6 yaşındaki çocuklara zorunlu din dersi, din eğitimi verilsin mi? Yani çocuğun onu algılayıp algılamayacağına yönelik bir soru sorulmuş eğitim şûrasında, denmiş ki: "Bu çocuklar 5-6 yaşında, bunları algılamaz." Ona verilen karşıt yanıt: "Sen dinsiz misin kardeşim?" Hemen, ilk yanıt bu, o konuşuldu.
Bir de ne konuşuldu? Osmanlıca. Acaba -merak ediyorum- bu konu eğitim şûrasının kıyısından kenarından bir iki dakika konuşuldu mu? Yani Türkiye'deki eğitim politikalarının -az önce Sayın Murat Başesgioğlu da anlattı- eğitim sisteminin getirdiği bu; suça itilen bir toplum, cinayet işleyen, hırsızlık yapan, efendim yağma, yol kesen bir yüz binler, on binler. Acaba bu konuşuldu mu diye merak ediyorum, hiç zannetmiyorum konuşulduğunu.
Şimdi, ben diğer bir rakama daha baktım, cezaevindeki insanların yaş gruplarına da baktım. Yani cezaevinde olan 160 bine yakın vatandaşımızın yaş grupları değerli arkadaşlar, 100 bine yakını, 99 bin civarı 21 ile 39 yaş arası yani genç nüfus. Şimdi, bakıyorsunuz 21 yaşında kim var? İşte askerliğini yapmış, eğer üniversite okumuyorsa yaşama atılacak, işte bir iş güç sahibi olmak istiyor, artı evlenecek, işte bir yuva kuracak ya da üniversitede okuyorsa üniversiteden mezun olmuş, o yaş grubu içerisinde yine bir iş peşinde koşan insanlar. Yaklaşık 100 bin insan, değerli arkadaşlar, bu kategoride yani genç kategorisindeki insanların çok büyük oranda suç işlediğini görüyoruz. Şimdi, bu rakamlara girmek ya da bu fotoğrafı sizlerle biraz daha derin paylaşmak istiyorum ama sürenin gittiğini görüyorum.
Sık sık cezaevlerine gittiğimizde bize söylenen, daha doğrusu hemen derhâl orada bizi yakalayan bir grup var, cezaevi çalışanları. Şimdi, Sayın Bakan, bu konuyu komisyonda da defaatle konuştuk. Bir, adliyede çalışan personel; iki, cezaevindeki infaz koruma memurları dediğimiz kişiler. Bunlar en çok kamuda görev yapan, iki bakanlığın da en çok yorulan, en çok çalışan insanlarıdır ama bunlara bir türlü gereken haklar verilmez.
Şimdi, bu ceza infaz koruma memurları değerli arkadaşlar, özlük hakları itibarıyla idari memurlar, Devlet Memurları Kanunu'na göre idari memur statüsündeler. Şimdi, bunlar diyorlar ki: "Biz sendikalaşmak istiyoruz, işte kamu görevlilerinin sendikalaşmasıyla ilgili kanun var, o kanuna göre." "Hayır kardeşim siz güvenlik ve emniyet sınıfına yönelik hizmet yapıyorsunuz, sendikalaşamazsınız." diyorlar. İşte, "Bizim özlük haklarımızı -madem ki öyle bir hizmet yapıyorsak- emniyet ve güvenlik sınıfına tabi olarak kılın." diyoruz. "Hayır kardeşim, onu da yapmayız." diyorlar. Şimdi, böyle bir tuhaflık var. Bu infaz koruma memurlarının mutlaka bu, ironi diyebileceğim bir anlamda, bir komedi noktasına gelmiş olan bu taleplerinin karşılanması lazım. Hafta sonları yok, bayram izinleri yok çünkü görüşler var.
Değerli arkadaşlar, süre kısalıyor, bir şeye daha değinmek istiyorum. Bugün 13 Aralık; bundan otuz dört yıl evvel 13 Aralıkta, 17 yaşındaki gencecik bir fidan, Erdal Eren, yaşı büyütülmek kaydıyla infaz edilmişti, idam edilmişti. O günün generalleri şöyle bir söz söylemişti: "Asmayalım da besleyelim mi?" (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bakın, Gezi olaylarında, Gezi sürecinde yaşamını kaybeden çok sayıda gencimiz oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - Bugünkü iktidarın temsilcileri de benzer şeyler söylemişlerdir, "Polise talimatı ben verdim." demişti, "Bizim polisimiz destan yazıyor." demişti. Ben o iki zihniyeti de aslında çok yakın görüyorum.
Sözlerimin sonunda hem Erdal Eren'i hem de Gezi olaylarında yaşamını yitiren tüm gençlerimizi buradan saygıyla anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)