GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:5
Birleşim:25
Tarih:10.12.2014

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta Maliye Bakanımız ve ilgili bürokratlar olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri ile katkı sunan tüm çalışanlara ben de teşekkür ediyorum emeklerinden dolayı ve 2015 bütçemizin milletimiz, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ilk önce, şu sorunun cevabını bulmamız gerekir: Bir devletin bütçesi ne olmalıdır? Neyi amaçlamalı, neyi hedeflemeli ve neye hizmet etmelidir? AK PARTİ iktidarı öncesindeki gibi bir siyasi yatırım aracı mıdır, yoksa bir seçim yatırım aracı mıdır, yoksa bütçe bir refah dağıtım aracı mıdır? Bizler, bizden önceki anlayışların tersine, her ekonomik faktör refahın bir aracıdır anlayışından hareketle bütçenin bir refah dağıtım aracı olduğunu düşündük ve merkezine de bunu aldık.

İşte, onun içindir ki AK PARTİ iktidarlarının bütçeleri, hamdolsun, hep millete rağmen bütçeler değil, lobilere, faiz lobilerine, rantiyelere rağmen olan bütçeler olmuştur. İşte, bu anlayış AK PARTİ'nin ne büyük bir hizmet ehli olduğunun, rantiyenin değil de milletin yanında nasıl saf tuttuğunun en önemli delillerinden birisidir ve bu anlayış, Allah'a hamdolsun, milletimizden de teveccüh görüyor ve arkamızdaki destek de her geçen gün artmaktadır.

Bizler, değerli milletvekilleri, hiçbir zaman kolaycılığa, günü kurtarma basitliğine kaçmadık, yeltenmedik. Bu milletin geleceğini, ülkenin ekonomisinin geleceğini mali disiplinde gördük. Sürdürülebilir mali disiplinle bütçe dengesini kırılgan olmaktan çıkardık, kamu harcamalarının kalitesini artırarak bütçemizi daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmayı başardık. Bu anlayışın, değerli milletvekilleri, biz, meyvelerini 2008 küresel krizinde gördük ve en az etkiyle bu krizi atlatarak ekonomimizi büyütmeye devam ettik.

Bakınız değerli milletvekilleri, dünyada hiçbir kriz yokken, dünyada bir kriz ortamı mevzubahis değilken biz, ülkemizde 1994, 1999 ve 2001 krizlerini yaşadık ve bunlarla mücadele etmek zorunda kaldık. O dönemde bu krizleri yaşamak ne kadar bir başarısızlık ise dünyanın kriz ortamında olduğu bir dönemde o krizi en az etkiyle atlatmak da bir o kadar başarıdır, bunun kabul edilmesi, takdir edilmesi gerekir.

Bakınız değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, Türkiye ekonomisinin bu küresel krizi çok hafif atlatması ve ekonomisini büyütmeye gitmesinin en önemli sacayaklarından üç önemli faktör vardır; bunlar, bankacılık sektörü, kamu borç yükü ve bütçe açığıdır. Bu üç alan, aynı zamanda küresel krizin de tetikleyicisi olan faktörlerdi. Bizler krize girerken bu üç alanda güçlü pozisyonumuzu koruduğumuz için hızlı bir şekilde bu kriz ortamından ülkemizi çıkarmayı başardık. 1990'larda, o kayıp yıllarda Türkiye'nin en kırılgan alanı olan bütçe dengesi, mali disiplin AK PARTİ iktidarları döneminde Türkiye'nin en güçlü alanlarından biri hâline geldi. Biz sanal refahın peşinde hiçbir zaman koşmadık. Bir yıl yüzde 5 büyüyüp bir başka yıl yüzde 5 küçülmeyle refah üretilemez. Sağlıklı bir ekonomik zeminde sürdürülebilir büyüme, sürdürülebilir kalkınma dedik ve 20 çeyrektir kesintisiz ülkemiz büyüyor. Kalıcı refahın ancak böyle üretilebileceğine inanıyoruz. Bir yıl büyüyüp bir yıl küçülmeyle refahın üretileceğine inanmıyoruz.

Bakınız değerli milletvekilleri, 1970 ile 1980 yılları arasındaki on yıllık dönemde Türkiye'de toplam 12 Hükûmet değişmiş. Ortalama on aylık Hükûmet ömürleriyle Türkiye tarihindeki en yoğun siyasal istikrarsızlıkların yaşandığı dönemdir 1970-1980 arası. Akabinde, 1991 ve 2002 yılları arasındaki on bir yıllık dönemde de 9 Hükûmet değişmektedir. Bu dönemde de bir hükûmetin ömrü ortalama on beş aydır. Bu da yine Türkiye'nin yoğun siyasal istikrarsızlık dönemlerinden bir tanesini ifade etmektedir. Düşünebiliyor musunuz, bir hükûmet bütçesini yapıyor, yaptığı bütçeyi tamamlayamadan, realize edemeden görevi bitiyor, başka bir hükûmet geliyor veya bir hükûmet düşünün bir bütçe yapıyor, onu realize ediyor, ikincisini göremeden koltuğunu başka bir iktidara devrediyor ama bizler, AK PARTİ hükûmetleri olarak 12 bütçeyi yaptık, tamamladık ve realize ettik. Bugün de Genel Kurulda 13'üncü bütçe için görüşmeleri yapmaktayız. İnşallah, 20'nci bütçe tasarısıyla 2022'de, 21'inci bütçe tasarısıyla da 2023'te AK PARTİ Grubu ve AK PARTİ Hükûmeti burada olacak ve o bütçeyi de burada tartışacak, milletimize sunacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, o gün daha fazla refahın nasıl dağıtıldığını, o gün bütçenin nasıl fazla verdiğini bu kürsüden, AK PARTİ Grubundan ve Hükûmetinden, inşallah burada açıklayacağız.

Değerli milletvekilleri, bütçe açığı, hakikaten ekonomilerin, hükûmetlerin uğraşmak zorunda oldukları önemli sorunlardan, meselelerden en önemlisidir. Bakın, bizden önceki on yılı ve bizim dönemimizi bir mukayese etmemiz lazım ki bu dönemde elde edilen başarıları daha iyi fark edebilelim. 1992 ila 2002 arasındaki on yılda, Türkiye'nin verdiği bütçe açığı ortalama yüzde 6,5'tur. Bizim dönemimizde ise 2003-2013 arasındaki bütçe açığı ortalama yüzde 3; 2010'dan itibaren aldığınız zaman ise bu yüzde 1,9'a düşüyor çünkü ilk iktidara geldiğimiz dönemde o mali disiplini, bütçedeki eksiklikleri kontrol altına alana kadar biraz fazla bütçe açığı vardı, ondan yüzde 3 çıkıyor ama şu an itibarıyla, o da yüzde 1,9 - yüzde 1,5 bandına oturmuş durumda. 2015-2017 Orta Vadeli Program'da ise inşallah, bu bütçe açığını daha aşağıya çekecek yüzde 1'in altında bırakacağız.

Değerli milletvekilleri, 2014 yılında Hükûmetimiz, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bütçe hedeflerini gerçekleştirmiş, hatta hedeflerin üstünde bir performans göstermeyi başarmıştır. Yüzde 1,9 olarak öngördüğümüz bütçe açığının yüzde 1,4 olarak gerçekleşeceğini düşünmekteyiz. 33 milyar TL olarak öngörülen bütçe açığının 24 milyar lira, 19 milyar lira olarak öngörülen faiz dışı fazlanın ise 26 milyar lira olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. 2015 bütçesine baktığımız zaman, gelir tarafında 452 milyar liralık bir rakam vardır, 390 milyarı vergi gelirlerinden 62'si vergi dışı gelirlerden; gider tarafında ise 54'ü finansman maliyeti olmak üzere, 473 milyarlık bir bütçe bulunmaktadır ve 2015'le alakalı planımız, 21 milyar liralık bir açık ve millî gelire oranının da yüzde 1,1 olacağı düşüncesidir.

Değerli milletvekilleri, bütçelerimizde ekonomik ve sosyal refahımızı artırmayan tüm kalemleri minimize ettik; yerlerine, milletin yaşam kalitesini ve ekonomik koşullarını iyileştirecek, artıracak kalemlerin istihkakını artırdık. Şöyle bir tablo düşünün: Hükûmeti devralıyoruz, devraldığımız dönemde bütçenin yüzde 43'ü sadece faizlere giden bir bütçe ve faizler yapılacak olan harcamaları âdeta istila etmiş durumda, bütçede hizmet alanlarına ayrılması gereken kaynaklar kısıtlanmış. Zaten, bu bir kısır döngüdür; yüksek bütçe açıkları verilir, bu yüksek bütçe açıklarını finanse etmek için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyulur, bu daha fazla kaynak daha yüksek faiz, daha yüksek risk primi, ve bu bir kısır döngüye girer ve bunun önünü almak âdeta imkânsız hâle gelir. İşte, Türkiye'nin 1990'lardaki yılları böyle geçti. AK PARTİ hükûmetleri, hükûmeti devralır almaz dirayetli, kararlı ve mali disiplinli duruşuyla bu döngüyü kırmış, kısa zaman içerisinde bütçeyi kontrol altına almayı başarmıştır. Faiz lobisine refah üreten bir bütçeden, millete refah üreten bir bütçeye geçtik.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 2002'deki o döngü devam etmiş olsaydı bugün nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı anlatmak istiyorum. Bugün finansman maliyeti olarak 54 milyar yerine 2002'deki oranlar devam etmiş olsaydı, biz 205 milyar gibi bir rakamı faize ayırmış olacaktık. Bu, hakikaten inanılmaz, büyük bir rakamdır. Yani, düşünün, 2002'de 100 liranın 43 lirası faize, geri kalan 57 lirası eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal yardımlar, yatırım ve bilumum hizmetler arasında kıt kanaat paylaşılıyordu. Aynı şekilde, bu 2002'deki oranlar devam etmiş olsaydı Türkiye bugüne kadar kümülatif olarak 767 milyar lira fazla faiz ödeyecekti.

Değerli milletvekilleri, ya biz bu rakamı ödeyecektik ya da az önce bahsettiğim zorunlu hizmetlerdeki yatırımlarımızı minimize edecek, kaynakları sıfırlayacak, ne var ne yok buraya aktaracaktık. İşte, bu döngü, değerli milletvekilleri, kırılmıştır. Bunun şöyle de bir etkisi var: Yani, böyle yüksek bir finansman maliyetin bütçe içerisinde olduğu zaman sanmayın ki biz yüzde 1,5 gibi bir bütçe açığı verecektik, o zaman bu bütçe açıkları 1,5 değil 9-10 seviyelerinde gerçekleşecekti; kamu borç yükünün yüzde 33 olacağını sanmayın, en az bunun 3 katı gibi bir rakamla bu ülkenin karşı karşıya kalacağını bilmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye eğer yüzde 10 bütçe açıklarıyla, yüzde 90 kamu borç yüküyle küresel ekonomik krize yakalanmış olsaydı neler olacağını düşünebiliyor musunuz? Ekonomide nasıl bir travma, nasıl bir tahribata neden olacağını hiç düşündünüz mü? Belki, Türkiye, ekonomisini toparlayabilmek için yıllarını sarf edecekti.

Burada, çeşitli defalar bu kürsüden hep şu dile getirilir: "Efendim, Türkiye'nin borcunu artırdınız. Türkiye'nin borcu arttı." Değerli milletvekilleri, rakamlara bakalım: 259 milyar liralık bir borcu vardı kamunun, 2014 ikinci çeyrek itibarıyla bu rakam 571 milyara çıkmış. Miktar olarak bir artış var ama borcun nasıl hesaplanacağını, nasıl ölçüleceğini, bu Parlamentodaki her bir milletvekilinin bildiğini düşünüyorum. Çünkü, aksi takdirde, sadece miktar olarak bunun beyan edilmesinin bir izahı yoktur.

Bakın, bizim 2000'de ülke olarak 86 milyar liralık bir borcumuz vardı -2000 öncesindeki rakamlar AB tanımlamasıyla uyuşmadığı için 2000'den itibaren aldım- bunun millî gelire oranı yüzde 51,5 idi. 2001'de bu 189 milyara çıktı, millî gelire oranı yüzde 78,8. 2002'de borç 259 milyara çıkmış, millî gelire oranı yüzde 73,4. İşte, biz, buradan devraldık Hükûmeti ve yüzde 74 olan borç yükünü yüzde 33'e indirmeyi başardık.

Değerli milletvekilleri, borca net olarak baktığınız zaman ise, o 215 milyarlık kamu borcu 186 milyara iner bizim dönemimizde. Oranladığınız zaman da yüzde 61 olan oranın bizim dönemimizde yüzde 11'e düştüğünü görürsünüz. Buna ek olarak borç yönetimimizde hem faiz riskini hem döviz riskini hem de vade riskini ciddi oranda azaltmayı başardık. İktidarımız öncesi hep şu anılırdı: Yani, Türkiye'de kamu bankalarının ciddi görev zararları olur, bundan hem vatandaşımız hem hükûmetler ciddi sıkıntı, sorun yaşarlardı -ki kamu bankalarının görev zararlarından- ve bunların bütçe üzerinde bir risk oluşturmasından dolayı bütçenin finansman maliyetlerinde de daha yüksek maliyetlere ülke katlanmak zorunda kalırdı. Bu görev zararlarının zamanında ödenmemesi, ekonomik etkinliğe ters düşen müdahaleler, asli fonksiyonların dışında verilen görevler, yönetim zafiyeti, siyasilerin keyfî talimatlarıyla verilen kredilerin batık çıkması bankaların mali bünyelerini ciddi anlamda bozmuştu ve bu bozulma 2001 kriziyle zirveye ulaşmış ve patlak vermişti.

İşte, değerli milletvekilleri, 2001 kriziyle beraber hem kamu bankalarında hem de özel sektördeki bankalarda patlayan bu balonun şimdi maliyetini açıklayacağım ki hakikaten nasıl bir tablonun Türkiye'nin omuzlarına yüklendiğini iyi anlayalım. Bakınız, değerli milletvekilleri, 2001 yılı sonuna kadar bizdeki kamu bankalarının, Halk Bankası ve Ziraat Bankasının toplam görev zararlarının miktarı 25 katrilyon, o zamanki rakamla 25 katrilyon. Bu görev zararlarının yüksekliği bankaların sermaye yapısını da ciddi anlamda bozuyordu. 2013 yılına geldiğimiz zaman, kamu bankalarının net kârını biliyor musunuz? 6,1 milyar lira. Yani, 25 katrilyon zarardan, 2013 yılı için sadece 6,1 milyar kâr elde edilmiş, buna Vakıfbank'ı da eklediğiniz zaman 7,5 milyar lira gibi bir kârın kamu bankaları tarafından elde edildiğini görürsünüz.

Değerli milletvekilleri, bakınız, az önce burada bazı istatistikler verildi, ben de size bir istatistik vermek istiyorum: 2002 yılında bankaların takipteki alacakları yani vatandaşın borcunu ödeyemediği kredinin toplam kredilere oranı Ziraat Bankası için yüzde 11,7'ydi, bugün bu rakam yüzde 2. 2014 Eylül itibarıyla veriyorum rakamları. Halk Bankasının oranı yüzde 48,8'di yani verdiği kredilerin hemen hemen yarıya yakını batık çıkıyor veya ödenemiyordu, bugün bu rakam yüzde 3,8. Vakıfbank'ın yüzde 24,2 idi yani verdiği her 4 liradan 1 lirası batık çıkıyordu, bugün bu oran yüzde 4 ve bunların ortalamasını aldığınız zaman sektör ortalaması olan yüzde 3 civarındadır. Yani, kamu bankalarının performansı özel bankalarla yarışır duruma gelmiştir.

Bakınız, değerli milletvekilleri, kamu bankalarının 2003-2013 arasında Hazineye aktardıkları toplam kaynak ne biliyor musunuz? 16,6 milyar lira temettü, yaklaşık 14 milyar lira da kurumlar vergisi olmak üzere toplam 30 milyar veya eski parayla 30 katrilyon lira gibi bir rakam hazineye aktarıldı. Şimdi, 25 katrilyon lira gibi bir görev zararından 30 katrilyon gibi bir hazine transferine gelmiş durumda bankalar.

Değerli milletvekilleri, eğer, o dönem bu kamu bankalarının bu zararı ve TMSF'ye devredilen 21 banka olmamış olsaydı, bugün Türkiye'nin bu borç yükünü tartışmıyor olacaktık. Bakın, o bankaların, kamu bankalarının görev zararlarının Türkiye'ye bugünkü rakamlarıyla maliyeti -Hazinenin resmî rakamıdır- 525 milyar TL'dir. Türkiye'nin toplam borcu ne kadar? 571 milyar.

Değerli milletvekilleri, ben size sormak istiyorum: Buna sebep olan yöneticilerin, idarecilerin acaba vicdanları hiç sızlıyor mu? Bu durumun buraya gelmesine müsamaha gösterenler başlarını yastığa rahat koyabiliyorlar mı? Bu 525 milyar kimin cebinden çıktı, kim ödedi bu parayı? İşte, o madenin 500 metre, 1.000 metre, 1.500 metre altında çalışan maden işçisinin maaşından kesilen gelir vergisiyle dolduruldu bunlar, başka bir yerden gelmedi ve eğer, o gün bu bedeller Türkiye'ye ödetilmeseydi biz bugün kamu borç yükü diye hiçbir şeyi konuşmayacaktık ve bugün Türkiye'nin bütçesinin içerisinde azalttığımız o 54 milyarlık bir finansman maliyetini bile şimdi hiçbirimiz konuşmuyor olacaktık. Onun için, meselenin, durumun vahametinin anlaşılması açısından, o gün yaşananlardır bugün Türkiye'nin yüzde 33 borç yükünün olmasına sebep olan. Hâlen, eğer biz 54 milyar faiz ödüyorsak o gün yaşananlardır bunun sebebi, AK PARTİ iktidarları değildir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kürsüden de çeşitli defalar dillendirildi, ana muhalefet partisinin sitesinde de vardır bu, bir çalışma yapıldı ve oradan sunuluyor fakat sunum sadece şu şekilde: "Efendim, AK PARTİ kendinden önceki 42 hükûmetin elli sekiz yılda kullandığı paranın 2 katını on yılda kullandı. Kendisinden önceki hükûmetler 775 milyar dolar kullandı, AK PARTİ Hükûmeti 1,5 trilyon dolar kullandı." Peki, kullanılan kaynağı koyuyorsunuz da bunun karşılığında yapılanları neden koymuyorsunuz? Bilançonun pasifini gösteriyorsunuz da aktifinde neler olduğunu neden söylemiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz yaptığımız çalışmaları, ürettiğimiz hizmetleri sadece bizden önceki bir veya iki hükûmetle mukayese etmiyoruz ki biz yaptığımız çalışmaların, hizmetlerin tamamını bizden önceki seksen yılla mukayese ediyoruz, bunun da bilinmesi gerekiyor.

Bakın, o kullanılan kaynaklardan neler oldu? Duble yollar oldu bu ülkede, okullar, üniversiteler kuruldu, hastaneler, altyapılar, hızlı trenler, hava yolları, otoyollar, köprüler, Göktürk Uydusu, adalet sarayları, konutlar, barajlar, KÖYDES projeleri, GAP, DAP'a, KOP'a inanılmaz paralar aktarıldı, Marmaray yapıldı, Avrasya Tüneli var bunun içerisinde, kendi piyade tüfeğimiz var, Altay tankımız, ATAK helikopterimiz, MİLGEM, Anka insansız savaş uçağımız, ilk millî uçağımız Hürkuş, obüsler, Kirpi zırhlı mayın taşıyıcılar var, seyir füzeleri var, tanksavar füzeleri var, güdümlü roketler var bu kaynağın içerisinde. Bunu da yazacaksınız diğer tarafına o zaman.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğru dürüst adalet sarayları yoktu geldiğimizde. Hepimiz milletvekiliyiz, hepimizin şehrine bu dönemde adalet sarayları ciddi anlamda geldi, olmayan ilçelere bu dönemde ciddi anlamda yatırımlar yapıldı. Bunlar belki göze görünmüyor ama milyarlarca kaynak buralara aktarıldı.

Bakın, değerli milletvekilleri, biz, bir taraftan bu hizmetleri meydana getiriyorken bir taraftan da bizden önce bırakılan açıkları kapatmakla uğraştık, onların finansmanıyla uğraştık. Bunların da bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

Efendim, ikinci konu, devletin borcu böyle ama Türkiye'nin dış borcu da çok azaldı. Neymiş Türkiye'nin dış borcu, bakalım. 2002 yılında 130 milyar dolar, millî gelire oranı yüzde 56,2. 2014'ün ikinci çeyreği itibarıyla veriyorum rakamları: Türkiye'nin toplam dış borcu 402 milyar dolar. Nedir millî gelire oranı bunun? Yüzde 50,4. Yani eğer bir taraftan bir maliyet kullanılmışsa, bir kredi varsa onun diğer tarafında da gelire oranına bakarsınız.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - 2003'le kıyasla.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, bu dönemde sadece özel sektörün yaptığı yatırım 1,7 trilyon Türk lirasıdır. Kalkınma Bakanlığının verileri İnternet sitesinde var, isteyenler ulaşabilir. Aynı şekilde net borcuna bakalım. Hangi alana bakarsanız bakın, Türkiye 2002'den kötü durumda değildir, çok daha iyi durumdadır ve bu kadar hizmeti üretmesine rağmen iyi durumdadır. (AK PARTİ ve Komisyon sıralarından alkışlar) 2002'deki net dış borcumuz yüzde 38; bizim dönemimizde yüzde 30. Kamuyu aldığınız zaman artıdayız değerli milletvekilleri çünkü kamunun belli bir dış borcu var ama onun yanında ciddi de bir döviz rezervi var. Bunları oranladığınız zaman ülkemiz artıdadır.

Ve yine ülkede güven ve istikrarın tesis edilmesiyle beraber gelen yabancı sermayeyi küçümsememek gerekiyor. İktidarımızın döneminde, ülkemize yaklaşık 140 milyar dolarlık bir yabancı dış kaynak doğrudan yatırım olarak gelmiştir. Bakın, bizden önceki seksen senenin tamamı 15 milyar dolardır. Yani Türkiye'de bizim dönemimizde bir yılda gelen kaynak seksen yılda anca gelebilmiştir. Güvenin olmadığı yere, istikrarın olmadığı yere, yarının belli olmadığı yere yabancı sermaye gelir mi veya doğrudan yatırım gelir mi değerli milletvekilleri? Gelmez.

Bakınız, geçtiğimiz günlerde 25 dönüşüm programıyla alakalı -9 tanesi bunların açıklandı- 417 eylem planını açıkladı Başbakanımız ve bununla alakalı ekonominin hemen hemen tüm kesimlerinden olumlu tepkiler geldi. Üniversitelerinden, iş dünyasından, iş dünyasının sivil toplum kuruluşlarından, ekonomik tüm paydaşlardan buna olumlu tepkiler geldi. Fakat ana muhalefet partisinin ekonomi kurmaylarından bir tanesine "Bu 25 dönüşüm programını nasıl yorumluyorsunuz?" diye sormuşlar. Cevap şöyle: "Türkiye'nin asıl ihtiyacı olan böyle 25 tane değişim programı değil, tek maddelik bir programdır." O da neymiş? CHP'nin iktidar olmasıymış.

Ben de tek parti dönemini dışarıda bıraktım ve CHP'nin tek başına olduğu iktidarları aradım. 1978 ve 1979 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi tek başına iktidarda.

Şimdi, bazen, ana muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımız şu sitemde bulunuyorlar: "Ya siz de yirmi-otuz yıl önce veya otuz-kırk yıl öncesine gidiyorsunuz." Arkadaşlar, inanın, 1978 ve 1979'dan bu yana tek başına iktidarınız yok. Nereye gideyim? Tek parti dönemi var bir de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun için bu döneme baktım sizler nasıl ekonomik program yapmışsınız. Elimde 11'inci ve 12'nci stand-by anlaşmalarının ilgili metinleri var. Ben de bakayım dedim sizler ne çalışmalar yapmışsınız.

Değerli milletvekilleri, 1978 yılında -enflasyon oranını da söyleyeyim size- Türkiye'de enflasyon yüzde 45. Bakın "Tütüne ne kadar destek verdik?" diyor. Bu IMF'e yazılmış. Diyor ki: "Yüzde 14 destek verdik tütüne." Düşünebiliyor musunuz, az önce çiftçi dostu, köylü dostu geçinen CHP, yüzde 45 enflasyon olan yerde "Yüzde 14 verdim." diyor. Tütün o dönemde en çok üretilen tarım ürünlerinden bir tanesi ve zahmetle üretilir.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Nerde var?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada var. Hazineden alırsınız. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - O zaman tütün vardı, şimdi tütün yok.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, bununla bitiyor mu? Hayır, bununla bitmiyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Sen hangi dönemden bahsediyorsun?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Lütfen, rica edeceğim...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bununla da bitmiyor.

Şimdi, buraya çıkan "Efendim, atanamayan öğretmenler var. 300 bin kişi bekliyor. Şu kadar memur var. Şu kadar meslek grubundan bekleyenler var." diyor. Ben de baktım ne yapmışlar onlar. Diyorlar ki: "Biz personel rejimi noktasında kısıtlayıcı olacağız." Yani kamuya olabildiğince personel almayacağız. O dönemde öğretmen açığı yok muydu?

SAKİNE ÖZ (Manisa) - Yoktu.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Hiç mi polis açığı yoktu, hiç mi memur açığı yoktu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vardı, vardı ama taahhüdünüz bu.

Değerli milletvekilleri, bakın, bizim dönemimizde 475 bin öğretmen atandı, toplam 853 bin öğretmenin yarısından fazlası bu dönemde atandı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bitmedi...

MUSA ÇAM (İzmir) - O zaman nüfus ne kadardı, şimdi nüfus ne kadar?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Dinleyin, dinleyin! Arkadaşlar dinleyin!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Rica edeyim...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, programın ismi "İstikrar Programı"

1977'de verilen taahhütler var. Aynen onlar da teyit ediyorlar, diyorlar ki: "Petrol ürünlerine, çimento, demir çelik ve kâğıt ürünlerine yüzde 50 ile yüzde 150 arasında zam yapılacak. Bu, gelirlerimizi şu kadar artıracak." Fakat yetmiyor, 1978'de onlar da bir yüzde 35 bunun üzerine yapıyorlar. Ya, enflasyon birinde yüzde 27, birinde yüzde 45, toplasanız yüzde 70. Bunların yaptığı ortalama zam ne kadar? Yüzde 130'larda. Kim yapıyor bunu? Emekçi dostu CHP yapıyor, emekçi dostu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İnkâr eden varsa hazineden alsın bu rakamları arkadaşlar. Hazineden alabilirsiniz ya, rakamlar burada.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Sen şu son on iki yıla gelsene...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, bununla bitirdiler mi? Bitirmediler. Ya, bir de bu millete yüzde 23 devalüasyonu reva gördüler, bir de yüzde 23 devalüasyon yapıp 1978'i tamamladılar. Karne bu. Şimdi geliyorum 1979'daki karneye...

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Ayıp oluyor bak!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya, ben size veririm bunları, okursunuz.

1979'daki karneye geliyorum, onu da açıyorum. Bakın, ne taahhütlerde bulunmuşlar...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sen kendi karnenin hesabını ver.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Yazan kim? Ziya Müezzinoğlu. Hangi taahhütlerde bulunmuşlar? Madde 6'da diyor ki: "Enflasyon yüzde 50'nin üzerinde, bunu indirmemiz lazım." Bakın, altta da "1979 yılında bütçe kanununda memura yüzde 20 zam vereceğiz." diyor ama yukarıda "Yüzde 50 enflasyon var." diyor. Yüzde 50 enflasyon olan yerde emekçiye yüzde 20 zammı reva gören zihniyet kim? Sizsiniz. Emekçi dostu CHP reva gördü. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, rica edeceğim...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın değerli milletvekilleri...

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - 70'li yıllar ya!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya, ondan önce iktidarınız yok ki nereye gideyim? 90'da iktidarda mısınız? 70'li yıllarda gelmişsiniz, bir de tek parti döneminde gelmişsiniz, başka yok iktidarınız. Başta söyledim ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, 1979'a geliyoruz. Yüzde 80 ile yüzde 100 arasında tekrar zam geliyor. Ya, bunun ismi istikrar programıydı, zam programı değildi ki.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa! 80 tane milletvekilinin çocuğunun atamalarına gel.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Zamdan milletin belini büktünüz; biletinizi kesti, bir daha iktidar yüzü görmediniz zaten. Sebebi bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya, en çok üzüldüğüm konu şu: Ya, ne istediniz gariban buğday üreticisinden?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yolsuzluğa gel! Bakanların çocuk atamasına gel! Hırsızlığa gel!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Dinle Tanal, dinle!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ne yaptılar biliyor musunuz? "Buğdaya verdiğimiz desteği kesiyoruz." diyor.

BAŞKAN - Sayın Tanal, önde oturuyorsunuz, yapmayın... Yapmayın...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, eş dost atamasını anlatsın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya, bir çift öküzle, bir kara sabanla buğday eken gariban çiftçiden ne istediniz? Ona mı yetti gücünüz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - CHP'nin iktidarında eş dost ataması yoktu, hırsızlık yoktu, rüşvet yoktu.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Tütün çiftçisine, buğday çiftçisine mi yetti gücünüz? Sizin gücünüz bunlara yetmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, 4 tane bakan Yüce Divana gitmedi.

BAŞKAN - Yapmayın ama, böyle bir müzakere yok.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Sizin gücünüz bunlara yetti.

BAŞKAN - Yapmayın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Eğer varsa söz istersiniz, İç Tüzük'e uygunsa değerlendiririz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında yolsuzluk yoktu; namus vardı, ahlak vardı.

BAŞKAN - Lütfen...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sus Tanal, sus!

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Var mı şu anda ahlak?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tablo bu, karne bu. Ben bakıyorum, bundan önce, işte ahlak bu.

BAŞKAN - Bunları konuşacaksınız on iki gün süreyle bu kürsüden. Ama böyle bir konuşma usulü yok. Lütfen...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ahlakı gördünüz işte; çiftçiye reva gördükleri, memura reva gördükleri ahlakı gördünüz. Taahhütler bunlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ahlaktan bahsetsinler, adaletten bahsetsinler.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sana mı soracağız?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bana soracaksınız!

BAŞKAN - Lütfen...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Namussuzluğa karşıyız, ahlaksızlığa karşıyız...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, 1979'da...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Otur, dinle!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Lütfen... Yapmayın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - 1979'da başka ne yapmışlar? Yüzde 30 bir devalüasyon daha yapmışlar.

Ya, yeter, yeter millete çektirdiğiniz! Yüzde 30 daha devalüasyon yapıp hükûmetten çekildiler.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, biz yolsuzluğa karşıyız, adaletsizliğe karşıyız, hırsızlığa karşıyız, ahlaksızlığa karşıyız.

BAŞKAN - Sayın Tanal, böyle bir usul yok canım, böyle bir usul yok!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Hükûmetten çekildiler ve biletleri o gün kesildi, o günden beri iktidar yüzü de görmediler.

BAŞKAN - Söz alırsın, gelir istediğini burada söylersin ama böyle bir şey yok.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ama Hükûmetin yaptığı bu, iktidarın yaptığı bu.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, sussana sen!

BAŞKAN - Yapmayın...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, uzun dönemlerden sonra Türkiye ekonomisiyle, diplomasisiyle, dış politikasıyla, millî savunma sanayisiyle, Millî İstihbarat Teşkilatıyla en yoğun millîlik duygusunu bu dönemde yaşamıştır ve değerli milletvekilleri, bu millet refahı, istikrarı bu dönemde görmüştür.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hırsızlık yok bizde, ahlaksızlık yok bizde, namussuzluk yok bizde!

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Tanal, yapmayın; bak, önde oturuyorsunuz.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bu millet kime destek olacağını çok iyi biliyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Oradan bana laf atıyor ama.

BAŞKAN - Kim yapıyorsa doğru yapmıyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yapıyor işte.

BAŞKAN - Siz de yapmayın, onlar da; hiç kimse yapmasın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - O zaman söyleyin, atmasın o zaman.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, burada size bazı rakamlar daha vermek istiyorum. Tabii böyle bir tablo okusalar ben de bağırırım. Böyle bir tabloyu kim kendine reva görür? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biz ahlaksızlığa karşıyız, biz hırsızlığa karşıyız.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakınız, değerli milletvekilleri, az önce büyüme rakamları verildi. Büyüme göreceli olarak hesaplanmak durumundadır. Sizlere Türkiye'deki dönemsel büyüme oranlarını vereceğim. Bakın, 1950 ve 1960 arasında -çok partili hayattan başlıyorum- Menderes dönemi, tek başına iktidarda. Büyüme ne biliyor musunuz? Dünya yüzde 1 büyümüşse Türkiye yüzde 1,5 büyümüş yani dünya yüzde 6 büyümüşse Türkiye yüzde 9 büyümüş. Sonra darbe oldu; 1961-1980 arasında dünya 1 büyümüşse Türkiye de 1 büyümüş yani dünyadaki büyümenin üzerine çıkamamış Türkiye. Akabinde 1983-1991 arası tek başına yine bir iktidar dönemi var, Anavatan Partisi dönemi, Özal dönemi. Burada yine büyüme oranı yükseliyor, dünya yüzde 1 büyümüşse Türkiye o dönemde yüzde 1,53 büyüdü yani 1,5'tan fazla. Akabinde 1991-2002 dönemi var. Bakın değerli milletvekilleri, burada da dünya yüzde 1 büyümüşse Türkiye yüzde 1,2 büyüdü. Akabinde biz iktidara geldik. O dönemde bakın ne oldu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, ek süre veriyorum, süreniz doldu. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, o dönemde ne oldu? Dünya yüzde 1 büyüdüğü zaman biz yüzde 1,9 yani 2 katı kadar büyüme yapmışız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Büyüme hesaplaması böyle yapılır. Dünya ne büyümüş, biz ne büyümüşüz? Yani dünya yüzde 5 büyümüşse biz yüzde 10 büyümüşüz. Büyümenin hesaplaması böyle yapılır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, onun için, iktidarın, tek başına iktidarın tadını aldığı için... Az önce size ifade ettiğim dönemlerin tamamı koalisyon dönemleridir, hep geride kalmışızdır, hep zaman kaybetmişizdir. İşte az önce, konuşmamın başında onun için söyledim, 21'inci bütçemizi de inşallah 2023 yılında yapıp milletimize hediye edeceğiz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, neden rahmetli Menderes'i, rahmetli Özal'ı bu milletin hayırla yâd ettiğini daha iyi anlayabiliyoruz değil mi? Neden Tayyip Erdoğan'ı ve Ahmet Davutoğlu'nu bu milletin bağrına bastığını daha iyi anlayabiliyoruz değil mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bu dönemde refah göreceli olarak vatandaşa, millete daha fazla gitmiş, bu dönemde millet daha fazla refahı tüm veçheleriyle hissetmiştir.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Göreceli olarak

MEHMET MUŞ (Devamla) - Aslında birkaç tane daha konu vardı, onlara sürem yetmediği için girmeyeceğim.

İşte, ben bu duygu ve düşüncelerle 2015 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, tekrar Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)