GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Soma ve Ermenek'te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/40)
Yasama Yılı:5
Birleşim:24
Tarih:09.12.2014

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelde ulus üniter devlet olmanın doksan yıllık birikimiyle Türkiye Cumhuriyeti, genelde de sanayi devrimi ve bir bütün olarak da neoliberal ve kapitalist üretim ilişkileri insanları yoksulluğa, işsizliğe mahkûm eder, tırnak içerisinde, özgür emeklerini pazarda satabilme hakkını verir ama diğer bütün özgürlüklerini, haklarını gasbeder, el koyar; tırnak içerisinde, özgür bıraktığı emeğini satmada da pazarlık yapabilme, emeğini örgütleyebilme, sendikal faaliyeti üzerinden kendisini yeniden üretebilme olanaklarından da yoksun bırakır. Bir yanıyla kapitalist modernite, öbür yanıyla da sanayi ve endüstriyalizm, insanlığın bu temel ihtiyaçlarını görmemezlikten geliyor olmasından kaynaklı, ciddi siyasal, sosyal travmalara yol açarak da yaşamını sürdürmek şansına erişiyordur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti'nin doksan yıllık tarihi bu manada emekçinin, ezilenin, yoksulun katliamları, yıkımları ve kayıplarıyla tescil edilebilecek bir tarihe sahnelik eder. On binlerin, yüz binlerin, milyonların yokluk, açlık cenderesinde olduğu ülkemizde, insanlar hâlâ meşru demokratik taleplerini gerçekleştirememenin yoksunluklarıyla birlikte yaşam alanlarında kendilerine has özgün, özerk olabilme haklarından da yoksundurlar. İnsanlar, kent-kır arası çelişkiden hareketle, toprağından, tarlasından olmuştur; bağından, bostanından yoksun bıraktırılmıştır, metropole sürüklenerek emeğini satmaktan başka bir seçenek kendisine tanınmamıştır. Emek de insani yaşam endeksi için gerekli olan koşulların sağlanabilme kapasitesinden, olanaklarından yoksundur. Açlık sınırının 1.500 lira olduğu günümüz Türkiyesi'nde, asgari ücretin bin liranın altında olduğu bir emek sömürüsü taşeronlaştırmanın, piyasalaştırmanın hükümranlığının sürdüğü günümüz Türkiye'sinde yaşanıyor. İnsanlar, yaşama tutunabilmek için, yaşamını sürdürebilmek için, ucuz emek, sendikasız ve örgütsüz ama aynı zamanda grev yoksunu, toplu sözleşmeden yoksun koşullara razı gelmek konumundadırlar. Zonguldak'ta, Soma'da, Ermenek'te insanlar, bilerek ve isteyerek metrelerce yerin altında, ölümü âdeta bilerek isteyerek karşılamak durumunda ve şansında bırakılmışlardır. Vahşi kapitalizm ve sömürü düzeni, insanları bu muameleye âdeta maruz bıraktırarak reva gören bir noktadan yaklaşmışlardır. Mayıs ayında Soma'da 301 vatandaşımızı, bu emek sömürüsü yetmezmiş gibi yaşamlarını da hiçe sayarak ölümle karşı karşıya bıraktırdık. Ermenek'te, keza otuz sekiz gün, ancak zor bela cesetlerine, cenazelerine ulaşabilmek gibi bir açmazı, sıkıntıyı yaşadık.Yine, o günlerde, hatırlanacağı üzere mevsimlik işçi olarak Konya ve Isparta'da yaşamlarını sürdürmek isteyen vatandaşlarımız trafik canavarının kurbanı olmak durumunda kaldılar.

Denetimsiz, kontrolsüz, sigortadan ve sendikadan yoksun bu işçilerin, öldüklerinde sadece teselli olsun diye, onların duygularını da sömürmeyi ihmal etmeyerek, bir şehitlik mertebesiyle onları taçlandırarak âdeta suskun kalmalarını, mevcut, var olan sömürü düzenine itiraz etmeyen, isyan etmeyen bir noktada kalmalarını istiyoruz. Bu, bir yanıyla onların yaşamlarıyla âdeta oynamak, öbür yanıyla da duygularını sömürmenin kendisidir.

Sayın Bakanın Ermenek'teki olayın hemen sonrasında, mevcut, var olan koşulları yerine getirmediği gerekçesiyle kapatılmayı hak eden maden ocaklarının kapatılmaması için hatırı sayılır onlarca insanın devreye girdiğini ve bu maden ocaklarının kapatılmaması ricasında bulunduklarını söylüyordu. Bir devlet düşününüz ki bir hukuk devleti, işçi yaşamı, emekçi yaşamı bu kadar ucuz, sıradan ve karşılığı olmayacak bir düzeyde olacak ama insanlar karşılıksız ve sıradan olan emek üzerinden iktidarını, kârını, geleceğini palazlandırarak büyütecek ve bu palazlanmaya, bu büyütmeye devlet sessiz kalacak, suskun kalacak, görmemezlikten gelecek, hatırı sayılır devreye giren şahısların hatırına binaen insanların ölümüne göz göre göre âdeta biz bir yanıyla meydan vermiş olacağız. Öncelikle bunun açıklanmamış olması, beraberinde buna dair gerekli soruşturmaların yapılmamış olması, her şeyden önce, Sayın Bakanın bu konudaki sorumluluğunu artıran gerekçelerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kent, iktidar ve endüstriyalizm, insanın toplumsallığına yabancılaşmasıyla kalmaz, kentte devasa ölçekte ve kontrol edilemez yoğunlaşmanın, birikimin yol açtığı ara sokaklarda kadın köleciliğinin, sömürünün, işsizliğin, yoksulluğun da had safhada, diz boyu olduğu bir gerçeklikle bizi karşı karşıya bıraktırmıştır. Evet, bir yandan milyon dolarların, milyar dolarların konuşulduğu bir Türkiye, rezidanslarıyla âdeta görkemlilik ve şaşaa konuşan bir Türkiye, 1.150 odasıyla saraylardan bahsettiğimiz bir Türkiye, öbür yanıyla da insanlarımızın açlık, yoksulluk, sefalet ve işsizlikle karşı karşıya kaldığı, bedeninden ve emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan bir başka gerçeklik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; itibar -insan için de, ülke için de, kesim ve grup için de- insan onuruna, haysiyetine yakışandır. İtibar parayla pulla, malla mülkle satın alınmaz, oluşturulmaz. 1.150 odalı bir sarayı yaparsınız, üzerine 2 katrilyonun üzerinde bir harcama yaparsınız, bununla itibar kazandığınızı düşünürsünüz ama gün gelir, milyonların açlık ve sefaletle karşı karşıya kaldığı bu ülke gerçekliği sarayınızı başınıza bela eder. Biz altından kaleleri biliriz, biz asma bahçelerini biliriz, biz nice zalimin, padişahın, kralın ve imparatorun geçmişte altından döşenmiş caddelerinde seyrüseferini biliriz ama hiçbirine yâr kalmamıştır, hiç kimseyi mutlu etmemiştir. Altından kuleleriniz toplumu mutlu etmiyorsa, topluma huzur ve güven vermiyorsa, topluma barış içerisinde özgürlükler sağlamıyorsa, o, sadece sizi ve sizin egonuzu tatmin etmekle sınırlı kalır. O nedenle, Hükûmetin devasa, kontrol edilemez büyüme hırsı beraberinde taşeronlaştırmayı, piyasalaştırmayı getirmekle kalmamış aynı zamanda işçinin, emekçinin, yoksulun ölümüne yol açmıştır. Maden ocaklarında, limanlarda, tersanelerde, inşaat sektöründe ve mevsimlik çalışan işçilerde on iki yılda 14 bin insanın bilerek, isteyerek değilse bile dolaylı noktada ölümüne yol açmışız, günahkârız. Hepimizin verilecek bir hesabının olması lazım. Hele hele yasama faaliyetini yürüten Meclisin, hele hele yürütme faaliyetini yürüten bakanların herkesten ve her kesimden önce bu konuda verecek bir özeleştirisi, bir hesabı olması gerekiyor. Kimsenin yanına kâr kalmamalı. Hele hele söz konusu olan ölümse, öldürmeyse, söz konusu olan insan yaşamının basit ve bu manada da hiçleştirilmiş yaklaşım ve zihniyetiyse hepimizin özeleştirel yaklaşması gerekiyor.

İşte, biz, Halkların Demokratik Partisi olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının başta maden ocakları olmak üzere, genel manada da bir bütün olarak emekçiye, yoksula, ezilene, kimsesize, mülksüze yaklaşımının devleti büyüten, iktidarı palazlandıran kâr ve bir yanıyla piyasa ekonomisine hizmet eden yaklaşımından hareketle bir gensoru hazırladık, sunduk. Talebimiz odur ki gelecekte yeni ölümlerin yaşanması istenmiyorsa, adil, eşitlikçi ve sömürüden yoksun sınırsız, sömürüsüz bir düzen isteniyorsa bu manada da bu gensoruya desteklerinizi beklediğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)