| Konu: | KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 13.06.2012 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bize ombudsman olarak gelen, Batı rüzgârı ile hukukumuzu bir açıdan etkileyen ama özü itibarıyla bize ait olan Kamu Denetçiliği Kurumu kanununu ben biraz farklı açıdan değerlendirerek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Osmanlı medeniyetinin yönetilen ile yöneten arasındaki ilişkinin hak, hukuk ve hakkaniyet ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmesi ve hakkın yenmemesi için bünyesi içerisinde oluşturmuş olduğu bir kurum, Batılı ülkelerden İsveç Kralının, esaret döneminde ya da Osmanlıya sığınması döneminde incelemesi, öğrenmesi, faydalı bulması neticesinde Avrupa hukukuna taşınmış, burada üç yüz yıl kadar Avrupa ülkelerinin hukukunda dolaştıktan sonra, 1997 yılında aslına rücu ederek kendi topraklarına dönmüş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu tarihî süreç içerisinde "ombudsman" diye tanımlanan, "kamu denetçiliği" diye tanımlanan kanunun ya da müessesenin hukukumuzdaki yerini ben sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yönetilenler ile yönetenler arasında mutlaka her dönemde ve her zaman sorun olur. Bu sorunun yok olduğunu varsaymak? İnsanlığın yaşadığı süreç içerisinde -sorunsuz gibi- ilke, yasa ve kurallara ihtiyaç duyduğu bir alanda sorunsuzluk mümkün değildir, mutlaka olacaktır. İşte, bunu hukuk devletleri üç ayrı açıdan incelemiştir: Birincisi, yasama gücünün etkisini, gücünü sınırlayacak bir anayasa mahkemesi oluşturmuştur; ikincisi, iktidar gücünün hukuka aykırı iş ve işlemlerini denetlemek üzere idari mekanizmalar oluşmuştur; üçüncüsü, bireylerin kendi aralarındaki hukuku sorunları ve idarenin hukuk kavramı içerisindeki vatandaşla sorunlarını irdelemek üzere de genel mahkemeler kurulmuştur. Bu, gücün hukukla denetlenmesi anlamını taşımaktadır ve aslında, hukukun üstünlüğü dediğimiz, hukuk devleti dediğimiz kavramlara işte bu nedenle ulaşmaktayız. Burada, bizim, bu kanun tasarısıyla üzerinde durmamız gereken husus, "gücün sınırlandırılması" kavramıdır. Gücün sınırlandırılmasını hukuk devletinde yargı yoluyla gerçekleştiren demokratik ülkeler aynı zamanda denge mekanizmalarıyla da gücünü sınırlamak suretiyle o, üstünlere değil, hukuka üstünlük sağlayan bir düzene geçmiş bulunmaktadır. İşte, "kamu denetçiliği" kavramı, bununla sağlanamayan, bununla temin edilemeyen alanlarda vatandaşın devletin gücüne, kudretine karşı korunabilmesi ve devletin de "Ben yanlış yaptım, pardon." diyebileceği, vatandaşını yargıya sürüklemeden, mahkemeler önünde gezdirmeden ona iş ve işlemlerinde yanlış yaptığını kabul ettirebilecek bir yol ve yöntem. Bu anlamı itibarıyla, modern hukuk sistemlerinde ombudsman artık yargı sistemi kadar itibarlıdır, yargı sistemi kadar değerlidir. Şimdi, bu değerine ve önemine mütenasip bir kanun yapmamız lazım. Mademki bunun aslı bizde, mademki bunun esası bizim medeniyetimizde, kültürümüzde var, o zaman bu medeniyet ve kültürün ortaya koyduğu "adalet", "hak", "hukuk", "hakkaniyet" gibi kavramları gerçekleştirerek vatandaşının devlet karşısındaki sorunlarında devleti "Ben yanlış yaptım." diyebilecek bir noktaya sürüklememiz gerekmektedir. İşte, bu kanunun en önemli özelliği bu olması gerekirken en önemli zayıf noktası da budur.
Değerli arkadaşlarım, kanunun adı üzerinde, "Kamu Denetçiliği." Bu denetimi kamu denetçisi kimin adına yapacak? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapacak. Kimin için yapacak? Vatandaşın hakkını, hukukunu aramak için yapacak. Neye karşı? Genel idare hizmetlerindeki vatandaşa sunulan hizmetlerden vaki şikâyetleri incelemek üzere genel idare makamlarını denetleyecek. Başka? Yerel yönetimleri denetleyecek. Başka? Devletin gücünün ve sermayesinin olduğu her kurum ve kuruluşu denetleyecek. Eğer bu böyle ise denetim mekanizması demokratik ülkelerde muhalefete tanınmış bir haktır, "iktidarın kendi kendini denetlemesi" diye bir kavram olamaz. Zaten öyle bir denetleme var ise, bu genel idare içerisinde ya da mahallî idareler içerisinde zaten vardır. İç denetim, dış denetim, teftiş kurulları vesaire, bunların hepsi denetimdir. İdare kendi kendini denetleyecekse böyle denetlemesi lazım. Oysa, vatandaş adına milletin iradesiyle teşkil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminde ve gözetiminde bir kamu denetçisi yaratıyor isek, o zaman muhalefetin de sesinin ve nefesinin içinde olduğu bir kanun olması lazım. Muhalefetin dışlandığı, muhalefetin hesaba katılmadığı bir kamu denetiminin adı, kamu denetimi değil, iktidarın işlerinin aklandığı yeni bir kadro, yeni bir müessese, yeni bir atanacak makamlara kadro ihdası anlamına gelir.
Şimdi, bu kanuna baktığımızda, birinci ana özden yanlış budur değerli arkadaşlarım. Buna göre, kamu denetçisi, başdenetçisi ve denetçi için "Karma Komisyon" diye nitelediğimiz Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun müşterek toplantısı sonunda belirlenecek 3 aday Genel Kurula sunuluyor. Nasıl belirlenecek bu? Oradaki milletvekillerinin oy çokluğuyla. Buradaki milletvekillerinin oy çokluğu, iktidar partisinin oy çokluğu demektir. O zaman muhalefet ağzıyla kuş tutsa, önerdiği hiçbir aday itibar görmeyecektir. O zaman iktidar partisinin önerdiği 3 tane aday buraya gelecektir, göstermelik bir Anayasa hükmünün uygulanması ile önce beşte 3 çoğunluk, olmadığı takdirde bir daha beşte 3 çoğunluk, o da olmazsa salt çoğunluk, o da olmazsa gelenlerin bir fazla oyuyla Kamu Denetçiliği başdenetçisi seçilmiş olacaktır, denetçiler de bu şekilde seçilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir seçimin doğal sonucu, iktidar partisinin istediği kişiyi denetçi yapmasıdır, istediği kişiyi başdenetçi yapmasıdır. İktidar partisinin istediği kişinin denetçi ve başdenetçi yapılmasının anlamı, kamu denetiminin yapılmaması demektir. Çünkü ilerleyen maddelerde görüyoruz, ilerleyen maddelerde -değerli milletvekilleri, buraya dikkat edin- kanun öyle özel bir şekilde dizayn edilmiştir ki başdenetçi iki defa seçilebilir. İki defa seçilirse ikinci defa seçimi de başdenetçi kafasına koyacaktır. İkinci defa hangi iradeyle seçilecektir? Eldeki kanuna göre, iktidar partisinin oy çoğunluğuyla seçilecektir. O zaman, başdenetçi ve denetçiler iktidarın zülfüyârine dokunan konulara elini atabilir mi? Yani denetim görevini yapabilir mi? Hayır, yapamaz. Varsayalım ki seçilemedi, seçilemediği takdirde başdenetçi ve denetçi bir kamu görevine atanacaktır. Bu atamayı kim yapacaktır? İdare makamları yapacaktır. İdare makamı kimdir? Kendisini denetçi ve başdenetçiliğe seçen ve ikinci defa da seçmeyen siyasi iradedir. Dolayısıyla, burada, başdenetçinin eğer seçilemezse, denetçinin eğer seçilemezse geleceğini kamu yönetiminde riske atmamak için yine iktidarın zülfüyârine dokunan konulara ilişmemesi doğal bir sonuçtur.
Değerli arkadaşlarım, üçüncü olarak, başdenetçi ve denetçilerin seçimiyle ilgili olmak üzere kriterler konulmamıştır. Başdenetçi ve denetçilerin ehil insan olması lazım, akil insan olması lazım, liyakatli insan olması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin vatandaşın hâlinden anlaması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin devletin işleyişini bilmesi lazım ve bu kapsam içerisinde, adına denetim yaptıkları şikâyetçi vatandaşın hâlini anladığı gibi, vatandaşına hizmet eden devletinin de hâlini anlayarak aradaki hakkaniyete, hukuka aykırı durumu bertaraf edebilecek, akil bir yolu sunabilmesi lazım. Hâl böyle iken bu ehliyet, liyakat, akil adam özelliklerini ortaya koyan vasıflar bu kanunda bulunmamaktadır. Bulunmadığı içindir ki çoktan seçim iktidara bir kolaylık sağlamaktadır ve dolayısıyla çoktan seçimi sağlayacak özellikleri yazılmamış, kriterleri belirlenmemiş seçimle herkesin içerisinde birini başdenetçi yapma hakkına sahiptir, işte bu hakkı da istediği siyasi hedefler doğrultusunda iktidar partisi kullanabilir.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer sorun başdenetçi ve denetçilerle ilgili, tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını ortadan kaldıran emeklilikleriyle ilgilidir. Başdenetçi ve denetçi eğer emekli olabilecek bir yaşa göre seçilmemiş ise, bu takdirde, denetçi olarak ve başdenetçi olarak yapacağı hizmetleri, emeklilik hakkını iktisap edene kadar bağımsız ve tarafsız olabilme özelliğini koruyamayacak durumdadır. İşte, biz bütün bunları bertaraf edebilmek amacıyla kapsamlı bir çalışma yaptık. Yaptığımız kapsamlı çalışma, adaletli, ölçülü, iktidar partisinin gücüne, muhalefet partilerinin gücüne uygun bir şekilde Kamu Denetçiliği Kurumunu yeniden dizayn etmektir. Bu dizayna göre, bir Kamu Denetçiliği Kurumunda muhalefetin de denetim mekanizmasına iştirakinin sağlanabilmesi için gerek komisyonda gerek Genel Kurulda nitelikli bir çoğunlukla seçilmesi ve iktidar partisinin istediği adamı seçebilecek labirent yollardan vazgeçilmesi; bir öneri olarak da RTÜK üyelerinin seçiminde olduğu gibi, siyasi parti gruplarına denetçilerden belirli oranda kontenjan tanınması. Bu, muhalefetin denetime ortak edilmesi şeklindeki görüşlerden bir tanesidir. Komisyon ve Genel Kurulda nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkin ayrıntılı önergemizi vereceğiz, o zaman onun yeri geldiğinde ifade ederim.
Diğer taraftan, denetçi ve başdenetçilerin iktidara karşı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayabilmek için akil adam, ehliyetli, liyakatli kişi özelliklerine uygun bir seçim yapabilmek için, bunların yaş haddinin yukarıya çıkarılması lazım. Yani başdenetçi için elli beş, denetçiler için elli dediğimiz takdirde ve geçmişteki yirmi yıllık kamu hizmetini de ilave ettiğimiz zaman başdenetçi ve denetçi birinci dönem görevlerini ifa ettikten sonra emeklilik çağına gelmiş insanlar olacaktır. Eğer bir sorunla karşı karşıya kalıp emekli olamayacak durumda iseler, bu takdirde bu devletin 5 tane vatandaşına denetçi ve başdenetçi görevini vererek itibarlı bir hizmet sunduğu kişilere emekli olabileceği tarihe kadar maaş ödeyecek kadar parası vardır. Dolayısıyla onları tekrar iktidarın atama işlemine, kamuda görev vermek için kadro arayışına mahkûm ve muhtaç etmememiz gerekir. İkinci bir defa oylama ile denetçi ve başdenetçilerin iktidarın siyasi kulislerinde oy çokluğunu sağlayabilmek için el pençe divan durmasına imkân sağlamamamız lazım. Çünkü bu kişiler vatandaşın en kıymetli hukuku olan hakkaniyete, hakka ve adalete ulaşabilmek için çaba göstereceklerdir. Bu mukaddes ve mübarek kavramlar için çaba gösteren insanların kendilerini seçtirebilmek için siyasi parti gruplarının kapısında dolanması onların yaptığı işlerle mütenasip bir davranış olmaz, hele hele kamu adına denetimi yaparken vatandaşın hukukunu sağlama gibi bir önemli görev ile bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, bir dördüncü husus: Bu kanun başdenetçiye her türlü görevi ve yetkiyi veriyor, her işi başdenetçi yapar. Altındaki denetçiler de başdenetçinin verdiği, -yaptığı iş bölümüne göre- her türlü işi yapar. Her türlü yetkiyi veriyor ve bu kanun, dünyada emsali görülmeyen bir üstün insan, Superman gibi, yani elinde sihirli değnek olan tılsımlı bir adam yaratıyor, her işi yapan bir adam. Böyle bir adam yok, Cenabıallah öyle birini yaratmamış. Yaratmamış da bu kanunla böyle bir yaratığa niye böyle bir görev veriyoruz? Türkiye -80 milyona yaklaştı nüfusu- güneydoğusundaki Hakkâri ile kuzeydoğusundaki Kırklareli, doğusundaki Iğdır'ı, Kars'ı ile güneyindeki Muğla'sı, İzmir'i, Orta Anadolu'su itibarıyla diğer ombudsman uygulayan ülkelerden çok daha büyük bir coğrafyaya, çok daha farklı bir demografik yapıya, bunların tabii sonucu olarak çok farklı, derin ve geniş sorunlara sahiptir. Bütün bu sorunları çözebilecek, başarabilecek bir denetçi nasıl olur, bir başdenetçi nasıl olur? Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun düşünülebilmesini ben akla ziyan görüyorum.
O zaman, bizim kültür ve medeniyetimizde çok değer verdiğimiz bir müessese vardır; meşveret, istişare. Bundan biz niye vazgeçiyoruz? Denetçileri bir kurul hâline getirelim, bunun adına "denetim kurulu" veya "denetçiler kurulu" densin. Buradaki sorunlar denetçiler kurulunda karşılıklı görüşülsün, müzakere edilsin, ortak akıl çıkarılsın, kolektif bir iradeye dönüşsün kamu idaresinin denetimi.
Bireysel olarak 5 denetçi, 1 başdenetçinin kendi akıllarına ve dünyaya bakış açısına göre yaptığı denetim kendine göre doğru olabilir, bir başka kişinin bakış açısına göre de yanlış olabilir. Dolayısıyla bireyselliği esas alan bu denetim sistemi yarın karşımıza boğuşacağımız temel bir sorun çıkaracaktır, o da denetçilerin birbirleri aleyhine ya da birbirleriyle çelişen denetim kararlarının telifi. Burası Yargıtay değil ki içtihadı birleştirelim. Böyle bir durum da söz konusu olmayacak. O zaman vatandaşa bir yerde bir denetçi "Sen haklısın ey vatandaş, devlet yanlış yapmıştır." diye bir hüküm verecek, diğer yerde de başka bir denetçi "Yok, devlet doğru yapmıştır, vatandaşın şikâyeti yanlıştır." diyecek. Hangisi doğru?
Değerli arkadaşlarım, gelin, akıllı hareket edelim. Biz, bütün bunları, siyasi bir sonuç almak için değil, hakka, hukuka, adalete, hakkaniyete hizmet için söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, işte bu kapsam içerisinde kolektif iradeyi temin edebilmek için -başdenetçinin elbette ki iradesi olsun, elbette ki yönetim yetkisi olsun, elbette ki kurumu temsil yetkisi olsun ancak- Kamu Denetçiliği Kurumu belirli bir süzgeçten geçebilecek şekilde, başdenetçinin de hizmetlerini kolaylaştırabilecek şekilde bir denetçiler kurulu ihdas etmek suretiyle yapılabilecek yanlışları engelleyebilecek, süzgeçten geçirebilecek bir organı teşkil edelim.
Değerli arkadaşlarım, burada bir başka konu -çok konu var da- da şu: Denetimler yapılıyor, yapıldı. Yılda bir defa rapor yazıyor denetçiler. Başdenetçi bireysel olarak yazıyor, yazdı. Kamuoyunun nasıl bilgisi olacak bundan? Bilgisi olabilmesi için yayınlanması lazım. Yayınlanması hâlinde ne olur? Vatandaş, devlet iyi yapmışsa "Devletim iyi yapıyor." diye devletine güvenir, eğer "Vatandaş haklıdır, devlet yanlış yapmıştır." diye bir sonuç çıkarsa devlet kurumları "Ben bir daha bu yanlışı yapmayayım." diye kendine çekidüzen verir, vatandaş da devlet yanlış yapmışsa bile "Benim hakkımı koruyan bir müessese var, kamu denetim kurumu, bu kurum benim hakkımı korumuştur." diye devletine, milletine güven duyar, pozitif bir hava oluşur. Bunu nasıl sağlayacağız? Denetim sonuçlarının yayınlanmasıyla. Bu kanunda yayınlama yok. O zaman ne olacak? Kendisi çalacak denetçi, başdenetçi, kendisi oynayacak. Kime ne faydası olacak? Vatandaşa yaptığın iş doğrudur veya yanlıştır, devlete yanlış veya doğru yaptın diye iki satır yazı. Bunun anlamı, yönetilen ile yöneten arasında ilişkileri pozitif hâle getirip hakka, hukuka, adalete, hakkaniyete uygun hâle getirebilecek bir mekanizmayı kendi elimizle yok ediyoruz demektir. Niçin yapıyoruz bunu? Bu kadar lüks sahibi değiliz diyor, ilerleyen süreçte önergelerimizle düşüncelerimizi ayrıntılı olarak paylayacağımızı düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bal.