GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından, ders kitapları başta olmak üzere toplumsal alanın tümünde engellilere yönelik dışlayıcı, ötekileştirici ve ayrımcı pratik ve uygulamaların neler olduğunun ve engellilerin toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılımı için neler yapılması gerektiğinin araştırılması amacıyla 22/4/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 4 Aralık 2014 Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:23
Tarih:04.12.2014

MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun engellilerin toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılımı ile neler yapılması gerektiğinin araştırılması hakkında verdiği araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, önce şuna bakmak lazım: Engellilerle ilgili, Anasaya'mızın 10'uncu maddesi engelliler hakkında alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olmayacağı şeklinde; Anayasa'nın 42'nci maddesinin sekizinci fıkrası da "Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır." şeklindedir. Anayasa'nın 49'uncu maddesinde yine aynı şekilde "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir" şeklinde verilmiş. Anayasa'nın 50'nci maddesinin ikinci fıkrasında, Anayasa'nın 70'inci maddesinin ikinci fıkrasında... 5378 sayılı Engelliler Yasası'nın 15'inci maddesi "Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve engelli olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır." şeklindedir. Anayasa'mız bunları güvence altına almış ama ne yazık ki bazen bu sıkıntıların olduğunu da görmekteyiz. Bunların da aşılması gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii, yapılan araştırmalar şunu göstermiştir: Çocuklukta ve gençlikte engelliliğe daha az rastlandığı, yaşlılıkta ise bu oranın arttığı görülmekte. Engelliler İdaresi Başkanlığınca yapılan araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 12,29'unu engelliler oluşturuyor. Bu oranın yüzde 9,7'sini süregelen hastalığı olanlar, yüzde 2,58'ini ise ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin oluşturduğu tespit edilmiş. En fazla engellinin yaşadığı bölgenin Marmara Bölgesi olduğu -nüfusun yoğunluğuna göre de ortaya koyarsak- görülmekte. Engellilerin çoğunun evli olduğu, yüzde 37,7'sinin bekâr olduğu, yüzde 1,6'sının ise boşanmış olduğu görülmekte. Tabii, araştırmaların ileri analizi sonucu çocuklarda ve gençlerde daha az rastlanması bunların korunmasıyla ilgili görülüyor ama doğumsal olarak da farklı hastalıklara rastlandığı görülmekte. Yaşlanmayla birlikte arttığı da görülmekte.

Analizler engellilerin bir kısmının iki veya daha fazla sorununun olduğunu gösterdi. Buna göre bedensel engellilerin yüzde 5,5'i görme engelli, yüzde 3,2'si işitme engelli, yüzde 8,4'ü konuşma, yüzde 6,6'sı ise zihinsel engellilerden oluşmakta. İşitme engeli bulunanların yüzde 34'ünün aynı zamanda konuşma engelli olduğu görüldü. Konuşma engeli bulunanların yüzde 27'sinin de aynı zamanda zihinsel engelli olduğu tespit edildi.

Okuma yazma bilmeyen engellilerin oranı okuma yazma bilenlere göre genel nüfusun yaklaşık 3 katından daha fazla. Engellilerin yüzde 84,2'sinin eğitiminin ilkokul düzeyinde olduğu tespit edilmiş. Yüzde 68'i yaşadığı çevrede engellilerle ilgili düzenleme yapılmadığını belirtiyor. Araştırmaya göre engelli bireylerin yüzde 68'i yaşadığı çevrede engeline bağlı herhangi bir düzenleme bulunmadığını ortaya koymuş. Konuşma engellilerin sadece yüzde 3,1'i, bedensel engellilerin yüzde 3'ü, görme engellilerin yüzde 2,6'sı, işitme engellilerin yüzde 2,3'ü, zihinsel engellilerin yüzde 1,8'i yaşadıkları bina, cadde, sokak ve yollarda engelliye uygun olan bir ortam hazırlandığını söylemekteler.

Araştırmaya katılanların yüzde 63,9'u zihinsel engellilerin, yüzde 45,9'u konuşma engellilerin çalışamaz durumda olduklarını söylüyorlar. Görme engellilerin çalışamayacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 15,4 olarak tespit edilmiş.

Engellilerin yüzde 55,7'si sağlık hizmetlerinden yararlanırken sadece yüzde 12,27'si eğitim, yüzde 5,9'u bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden faydalandığını bildirmekte.

Engelli bireylerin, gene, engel türüne göre günlük aktivitelerini yerine getiriş biçimleri değerlendirildiğinde işitme engellilerin yüzde 75,7'si, görme engellilerin yüzde 70,3'ü, bedensel engellilerin yüzde 61,2'si, konuşma engellilerin yüzde 54,5'i kendi başına hareket edebiliyor. Kendi başına bağımsız hareket etme durumu en kısıtlı olan grubu zihinsel engellilerin oluşturduğunu görmekteyiz. Günlük aktivitelerini yerine getirirken bir başkasına tam bağımlı olanlar en fazla iş yerinin fiziki şartlarından rahatsızlık duyduklarını, iş yerlerinde düzenleme yapılmadığını söylüyorlar. Günlük aktivitelerini yerine getirirken bir başkasına yarı bağımlı olanlar yüzde 46,4 olarak tespit edilmiş. Faaliyetlerini bağımsız yapabilenlerin yüzde 24,3'ü iş yerindeki fiziki şartların uygun olmadığını yine kendi başına belirtmişler.

Bir diğer önemli durum: Özellikle son zamanlarda yine medyada gündeme gelmeye başlayan otizmli çocuklarımız. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS hastalığından sonra otizmin birçok hastalıktan daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Bu sebeple, özellikle Birleşmiş Milletler otizm konusuna özel önem vermiş ve 2 Nisan gününü tüm dünyada Otizm Farkındalık Günü olarak ilan etmiştir.

Tabii, otizmde en önemli şey teşhisin erken konulması. Teşhis bir an önce konulduğu zaman bunlarla ilgili çalışmaların daha güzel olduğu da tespit edilmiştir. Otizmli bireylerin bugün için kabul edilen en önemli ihtiyacı biraz önce söylediğim gibi erken tanı ve tedavi. Eğer erken tanı ve tedavisi yapılırsa bu çocukların topluma kazandırılmasının daha kolay, daha uygun olduğu da tespit edilmiştir.

Tabii, bilimsel olarak şu da gösterilmiş: Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde otizmli çocukların yoğun eğitim süresinin bireysel ve grup hâlinde haftada en az kırk saat olması gerektiği söylenmiş. Bu şekilde eğitim verilen çocukların topluma kazandırıldığı, hatta normal insanlar gibi topluma faydalı olduğu tespit edilmiştir. Ancak, ülkemizde bu konuda ne yazık ki yeterli tedbir alınmadığını biliyoruz. Bu alanda eğitim konusunda gelişmiş ülkelerde yoğun eğitim olduğunu söyledim. Ülkemizde bu daha çok haftada 2 seans şeklinde verilmekte ve yetersiz olmakta, yüzde 10'u ancak eğitim alabilmektedir. Okullardaki sıkıntı had safhadadır.

Dünya otizm yaygınlığına baktığımız zaman, Amerika'da tespit edilen DSM-IV'e göre, her 48 erkek çocuktan 1'isinin otizmle doğduğu tespit edilmiş. Ülkemizde bu konuda ne yazık ki tam bir tespit yok ama bununla ilgili çalışmaların yapılması gerektiğini ve ciddiye alınması gerektiğini de söylüyoruz. Ülkemizde şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının verilerine göre, yalnızca 1/150 oranda tanındığı, bilindiği söyleniyor. Bunun da yaklaşık -tam net değil ama- 450 binle 500 bin arasında olduğu söylenmekte. Eğitim süresinin kısa verildiği, yalnızca 2.114 otizmli çocuğun eğitim alabildiği tespit edilmiş Türkiye'de. Bu sayının ne kadar fazla olduğunu biraz önce söyledim. Millî Eğitim Bakanlığının özellikle bu konuya daha önem vermesi, daha fazla eğilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabii, üniversitelerimizin bu konularda yönlendirilmesi gerekiyor. Üniversitelerimizde bu konuda eğitim alan öğrenci sayısının az olduğunu ve bunların da topluma fazla bir faydasının olmadığını görmekteyiz. Özellikle millî eğitim okullarında durumu öğrenildiği zaman okul müdürlerinin ve okul idarecilerinin bu öğrencileri derse almadıklarını ve kayıt yaptırmadıklarını da son günlerde özellikle medyada yaygınlaşan haberlerden duymaktayız. Hatta Anayasa Mahkemesine kadar gidileceği söylenmekte.

Tabii, özürlülerimiz için en önemli şey belediyelerimizin özürlülere en iyi şekilde yaşayacağı ortamı hazırlaması. Araçlarla ilgili konuda yasa çıkmıştı ama bu yasanın ertelenmesinin engellileri üzdüğünü de söylemek gerekir.

Değerli milletvekilleri, tabii, engellilerimize sahip çıkmamız lazım, onları korumamız lazım ama bir de tedavisi mümkün olmayan, asla da önlem alınamayan, düşünme özürlü, beynini kiraya vermiş engelliler var ki bunlar toplumdaki insanları daha fazla üzmekteler. Bunlardan bir tanesine "sanatçı" desem sanatçılara ayıp olacak, "türkücü" desem türkücülere ayıp olacak, ismini söylesem bana ayıp olacak. Ondan dolayı kim olduğunu anlamışsınızdır. Bu beynini kiraya vermiş vatandaş önceki günlerde çıktı televizyonlarda bir şeyler söylemeye başladı kendince tam manasıyla yalakalık kokarak. Kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bunu daha önce de görmüştük. "Camide içki içildi." diye dedikodu yapıp sonradan -affedersiniz- "Ben hıyarlık yaptım." diyenleri de görmüştük. "Kadını dövdüler." diye söyleyenlerin daha sonra özür dileyenini de görmüştük. Bu da aynı şekilde özellikle medyada da çıkmaya başladı. Boy boy posterleri çıkıp konserlere de gideceği söylenen kişiyi, özellikle toplumda büyük yaralar açan, hemen hemen her kesimi üzen, vicdanı olan herkesi ağlatan -tabii meydanlarda yuhalatanlar hariç- kişilerin bile söylemediği şeyleri yalan ve iftira olarak Berkin Elvan'ın annesini yuhalatmasını meşru göstermek için çıkıp da "Sayın Cumhurbaşkanının annesi yuhalandı." diye yalan söyleyecek kadar aşağılaşan, iğrençlik yapan bir adamı burada kınıyorum ve toplum olarak da onu bu toplumda hiçbir kategoriye koymadığımı belirtmek istiyorum çünkü hiç kimseyi üzmeye hakkı yok. Kendisi yalakalık yapacak diye, kendisi çanakçılık yapacak diye böyle şey yapmasını da kabul etmiyorum. O da beyin engelli, beynini kiraya vermiş sınıfa girer. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.