| Konu: | HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan, seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 03.12.2014 |
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması ve yapılması gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, araştırma önergesinin gerekçesine baktığımızda, daha ziyade seçim barajı ile siyasi partilere devlet yardımı verilmesine ilişkin uygulanan baraj üzerinden eleştirel yaklaşımlar yapılmaktadır. Ben de değerlendirmemi bu iki başlık üzerinden yapacağım.
Sözlerimin hemen başında belirtmek isterim ki AK PARTİ 2001 yılında kurulmuş ve henüz on dört aylık siyasi geçmişi varken mevcut seçim kanunlarının yürürlüğünde milletin büyük bir teveccühünü kazanarak iktidara gelmiştir ve bu iktidarını hâlen sürdürmektedir. Hem seçim barajı hem de siyasi partilere devlet yardımını düzenleyen kanunlar hukuk hayatında partimizin kuruluşundan önce yaşama geçmiştir. Yine, biz parti olarak yüzde 10'luk seçim barajının değişmesi gerektiği konusundaki görüşlerimizi kamuoyuyla da paylaşmış bulunmaktayız.
Sayın milletvekilleri, seçim barajı, kısaca, siyasi partilerin parlamentoda temsil hakkı elde etmesi için ulusal düzeyde geçerli oyların belli bir yüzdesini almalarını zorunlu kılan bir düzenlemedir. Böyle bir düzenlemenin genel gerekçesi ise, Parlamentoda yer alacak parti sayısını düşük tutarak hükûmetlerin kurulmasını kolaylaştırmak yani siyasi istikrarı sağlamaktır.
Türkiye'de seçim barajı ilk defa, çoğunluk sistemini terk ettiğimiz ve nispi temsil sistemine geçtiğimiz 1961 yılından sonra uygulamaya konulmuştur. Ancak, bu tarihten sonra yani nispi temsil sistemiyle birlikte, Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin sayısı da artmış ve bu yönde sonuç vermiştir. Hâlbuki, temsilin adil olması bakımından uygun olan bu durum, ülke yönetiminin istikrarı ile hızlı ve etkin karar alma yönlerinden eleştiri konusu yapılmaktadır. Kanımızca bu eleştiriler haksız da değildir. Nitekim, mevcut Hükûmetimiz 62'nci Hükûmettir. 1923'ten bu yana seçim yapılan ülkemizde bir yasama döneminin beş yıl olduğunu düşündüğümüzde, iş başındaki Hükûmetin 19'uncu Hükûmet olması gerekirdi. Bir başka deyişle, eğer istikrarlı bir yönetim söz konusu olsaydı, 2233 yılında 62'nci Hükûmetin görev başında olması gerekecekti. Ayrıca, 1946 yılında çok partili hayata geçildiğinden bu yana 47 hükûmet değişmiştir. Bu durumda da beş yıllık yasama dönemini nazara alırsak, 62'nci Hükûmetin 2181 yılında iş başında olması gerekecek idi. Bu veriler ışığında yorumladığımızda, siyasi istikrarsızlıkların ve kırılgan koalisyon hükûmetlerinin ülkemize ne denli kayıplar yaşattığı izahtan varestedir.
İşte, nispi temsil, adalet bakımından uygun olmakla birlikte istikrarın sağlanması bakımından demokratik ülkelerde başvurulan yol seçim barajları uygulaması olmaktadır. Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda da nispi temsil sistemi uygulanmaktadır ancak bu ülkelerde de seçim barajlarının bulunduğunu gözlemlemekteyiz. Mesela, Fransa'da, seçim bölgesinde bölge itibarıyla yüzde 12,5 almak veya ikinci tura kalabilmek için ilk iki partiden biri olmak gerekmektedir; İsveç'te ulusal düzeyde yüzde 4 veya seçim bölgesinde yüzde 12 barajı bulunmaktadır; Rusya'da da yüzde 7 barajı bulunmaktadır.
Özetle, seçim sistemi olarak nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde yönetimde istikrarın sağlanması için çeşitli baraj uygulamaları getirilmiştir. Esasen Türkiye'de tartışılan da baraj uygulamasının kendisi değil, uygulanacak barajın oranıdır. Türkiye'de nispi temsil sistemine geçilmesiyle istikrarlı yönetimlerin oluşmasına matuf olarak getirilen çeşitli baraj uygulamaları yargının önüne getirilmiş, bu konuda yargının birçok değerlendirmeleri de olmuştur. 2002'ye kadar çeşitli tarihlerde seçim barajlarıyla ilgili davalar Anayasa Mahkemesine götürülmüş, 3 Kasım 2002 tarihindeki sonuçlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmıştır.
Sayın milletvekilleri, burada sizlere Anayasa Mahkemesinin baraj konusunda görülen davalarda yaptığı değerlendirmelerden örnekler vermek istiyorum. Anayasa Mahkemesi bir başvuruda Anayasa'nın, seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılmasını hükme bağladığını ifade ederek bu esasların dışında kalan bütün şartları ve nitelikleri kanun koyucunun yani yasamanın takdirine bıraktığını belirtmiş; serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarından ayrılmamak şartıyla yasamanın getireceği sistemin makbul olduğunu kabul etmiştir. Devamında da, -eğer, Anayasa koyucu seçimler için değişmez için sistem öngörmüş olsaydı- böylesine önemli bir konuyu Anayasa'ya koyabilecekken yasamanın takdirine bıraktığını belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi bir diğer kararında, barajın seçim sonuçlarında bazı değişiklikler yaptığı ve fazla oy alan partilerin yararına sonuçlar meydana getirdiğini belirtmişse de, devamla "Seçimde bir çoğunluğun sağlanması amacıyla baraj konulması, uygulamada çoğunluğun karşısındakilerin seçilmesine bir engel değildir." demiştir. Yine "Siyasi partiler, seçimlerde objektif olarak düzenlenen baraj uygulamasını kendi yararlarına kullanma olanaklarına sahiptirler." demiştir.
Anayasa Mahkemesi bir diğer kararında da "Anayasa, seçim sistemiyle ilgili bir açıklık taşımamakta, tercihi yasamaya bırakmaktadır." ifadesini kullanarak "Takdir yetkisine sahip olduğu bir konuda Anayasa sınırlarını aşmadıkça yasamanın takdirini uygunlukla kullanmadığı ileri sürülemez." demiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmesiyle aslında seçim barajını yani barajı öngören kanun maddesini tartışmanın bir yerde yasama erkine müdahale etmek olacağını belirtmektedir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2008 tarihli nihai kararıyla birlikte, seçimde kullanılan istikrar tedbirinin orantılı olup olmadığı konusunda ülkenin siyasi ve tarihî yapısının dikkate alınması gerektiğini vurgulamış, Sözleşme'ye taraf her ülkenin kendine ait farklı düzeylerde seçim barajı bulunduğunu, Türkiye'nin Avrupa'daki en yüksek seçim barajına sahip olmakla birlikte, Mahkemenin seçim sistemindeki kusurları düzeltecek çözümler sunamayacağını, en uygun seçim sistemi oluşturmanın Türk makamlarına düştüğünü ifade etmiştir.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ 30 Eylül 2013 günü açıklamış olduğu demokratikleşme paketiyle ülkemizde uygulanan seçim barajı konusunu da tartışmaya açmıştır. Nihayet, diğer partilere bir çağrıda bulunarak, seçim barajı konusunda alternatifli bir teklifte bulunmuştur. Buna göre, partimiz yüzde sıfır barajlı dar bölge sistemini veya yüzde 5 barajlı daraltılmış bölge sistemini deklare etmiştir. Bu, partimizin seçim barajı konusundaki samimiyetinin de açık bir göstergesidir.
Öte yandan, siyasal partilerin devlet yardımından yararlanması için mevcut olan yüzde 7'lik oranın da yüzde 3'e indirilmesi teklifi yine AK PARTİ tarafından kamuoyuna bildirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, açıkladığımız bu konular muvacehesinde esasen son günlerde de tartışılmakta bulunan seçim barajları konusunun Türkiye'miz açısından tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu aşamada HDP grup önerisinin kabulünü, araştırma komisyonu kurulması önerisinin kabulünü gerekli kılacak bir hususun varlığını da görmüyorum, aleyhinde olduğumu belirtiyorum.
Tüm heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)