| Konu: | Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 02.12.2014 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin kanun değişikliğinin biraz yorumlamaya değer bir konu olduğundan hareketle söz almış bulunmaktayım.
Her şeyden önce yasama, yargı ve yürütme; demokrasinin işlerliği için erklerin bağımsızlığı açısından önemle üzerine titrememiz, sahip çıkmamız gereken konulardır. Yasama toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanması için kanun yapıcı gücüne dayanarak yasama faaliyetini yürütürken, yürütmenin yasamanın verdiği görevi yerine getirmeyle, onu icra etmeyle mükellef olmaktan öte bir sorumluluğu yoktur. Ancak, günümüz demokrasisinin bu geçer akçe olan uygulamasına karşın AKP Hükûmetinin on iki yıldır yaptığı ve görünen o ki önümüzdeki dönemlerde de yapmaya çalıştığı, yasama ve yargıyı yürütmeye tabi bir mekanizmaya dönüştürerek yürütmenin hükümranlığına hizmet eden totaliter rejimin alt yapısını, zeminini hazırlamaya çalışıyorlar.
Dün ya da evvelsi gün Anayasa Mahkemesinin yüzde 10 seçim barajına ilişkin önümüzdeki günlerde konunun gündeme geleceğini dile getirmelerine rağmen ilgililerin, bakanların, sıradan AKP milletvekillerinin tepkileri anlaşılmazdır.
Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya ilgili maddenin uygunluğunu görüşmek üzere Anayasa'dan aldığı görevi icra etmekle mükelleftir ama onun vereceği kararı tanımayacağından tutun, geçersiz olacağından ileri gelen belirlemeleri kendisine hak gören şahsiyetlerle, siyasetçilerle karşılaştık. Eğer tanımayacaksanız, eğer hükmü yoksa Anayasa Mahkemesi niçin vardır? Anayasa Mahkemesi Hükûmetin üzerinde de değilse, bakanın da üzerinde değilse varlığına niçin katlanıyoruz? Biz demokratik bir hukuk devletinde var olan faaliyetleri yürütmeyi esas mı alıyoruz, iddiamıza rağmen demokrasi dışı antidemokratik uygulamalarla toplumu ceberrût otoriter devlet zihniyetiyle tahakküm altına mı almaya çalışıyoruz?
Görünen o ki Sayın Cumhurbaşkanının başlatageldiği on iki yıllık AKP pratiği giderek antidemokratik uygulamalarıyla diyaloğa, müzakereye açık olması gereken demokrasi geleneğinden uzaklaşan, totaliterizme, sultanlığa soyunan bir konumda kalmıştır. Artık onun gözünde yargının, yasamanın bağımsızlığı, erklerin paralel ve birbirini bütünleyen anlayışı yerine her şeyin tek kişide, tek merkezde buluştuğu, buluşturulduğu bir anlayış söz konusudur ki bu, ülkemiz için de ülkemizdeki halklar için de toplumumuz için de büyük risktir.
Orada özgürlük olmayacak, barış olmayacak, adalet olmayacak. Adaleti dağıtmakla mükellef olan yargı, ilgili bakanlar tarafından hükümsüz görüldükten sonra vatandaş olarak bizler kime, nasıl güveneceğiz? Mahkemenin kararının hükümsüz olduğu bir ülke demokratik yönetiliyor iddiasına sahip olabilir miyiz? Aynı şeyi biz Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünde de görüyoruz, Alevi sorununa yaklaşımda da görüyoruz.
Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bundan bir ay öncesinde, zorunlu din dersiyle ilgili Türkiye'yi mahkûm eden bir açıklamada, bir kararlaştırmada bulunmuştu. Bugün itibarıyla, cemevleri başta olmak üzere, Alevilerin ibadet, inançlarını yerine getirmede devlet tarafından ayrımcılığa tabi tutulduğunu içeren bir kararlaştırmaya vardılar.
On iki yıldır iktidarda, 8 çalıştayla Alevi sorununu çözeceği iddiasında bulunan AKP yeni çalıştaylarla Alevilere umut olmanın, onların sorunlarını çözebileceğine dair umut tazelemenin ötesinde bir adım atmamışlardır. Cemevi Aleviler için ibadetin yerine getirildiği bir mekândır. Onlar da öteki dinler, inançlar, kültürler için birlikte, barış içerisinde yaşamanın olmazsa olmazı noktasında gördükleri değerleri, inançları, kültürel yaşamları için vardır. Devlete düşen, Hükûmete düşen eşit, özgür vatandaş anlayışla Alevileri de Kürtleri de kadını da genci de yoksulu da emekçiyi de kucaklamaktır; onların birikmiş tarihsel, siyasal, sosyal sorunlarını çözüme kavuşturmaktır.
Yapılması gereken adaletse bundan öte bir anlamı yok diyor, saygılar sunuyorum.