GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİREYSEL EMEKLİLİK TASARRUF VE YATIRIM SİSTEMİ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:119
Tarih:13.06.2012

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan bireysel emeklilikle ilgili grubumuzun düşüncelerini paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorun yapısaldır, tarihseldir, yaşanan kapitalizmin tarihsel ve yapısal olan krizinin küresel zincirin halkalarına yansımasıdır. Sorunu bu ölçekte görmeme ısrarı -bize- zamanı olduğu kadar ülke kaynaklarının da amacına uygun kullanılmamasına, heba edilmesine de yol açacak bir yaklaşımdır. Yapısal ve tarihsel olan bu sorunu gidermek için, her şeyden önce, siyasal erk olan, siyasal odak olan yasama organının bu sorunun çözümüne dair perspektif sahibi olması, ön açıcı olması, toplumu aydınlatan nitelikte olması gerekiyordu. O açıdan da, küresel sorunun, ülkemiz halklarına, vatandaşlarına yansımasını bertaraf etmek, gidermek, riskini -yani sosyal ve siyasal travmasını- azaltmak istiyorsak, öncelikle istihdam ve üretime dayalı, yatırım eksenli bir ekonomik anlayışı, bir ekonomik zihniyeti hayata geçirmekten başka çıkar yol yok. Siz ki yüksek teknolojiye dayalı, silahlanma endeksli, ithalata dayalı bir ekonomik ilişkiyi var eder, bu çerçevede de, tarımı, hayvancılığı bitiren, tarım ve hayvancılık olan bir ülke bu potansiyellerini amacına uygun kullanma yetisi ve becerisinden alıkonulursa, ithalat eksenli, üretimden koparılmış ve tüketim toplumu hâline getirilen bir ülkede, cari açığın giderilmesi başta olmak üzere, dış ticaret açığını, bütçe açığını kapatabilmeniz, giderebilmeniz, toplum ve halk lehine çözüm projelerini geliştirebilmeniz mümkün değildir. Üretmeyen, ürettiğini adil ve hakça bölüşemeyen bir toplum, sürekli ithalat ve tüketim üzerine kendisini var eden bir toplumsal ilişki, çökmeye, siyasal ve sosyal travmalarıyla kendisini yeniden üretememe kadersizliğiyle, talihsizliğiyle karşı karşıya bırakmış olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ölçekte bir siyasal yaklaşımın yanı sıra bireysel ve kişisel noktada herkesin yarınına dair bir kısım sosyal güvencelere kendisini, ailesini tabi tutuyor olması anlaşılırdır. Bir yanıyla bireyin bu yönlü tasarrufları, öbür yanıyla yurt içi tasarruflarının birikimi, değerlendirilmesi, cari açığın kapanmasının yollarından biridir. Bugün Türkiye yurt içi tasarrufları yüzde 12'lere indirgenmiş bir ülke olarak bu cari açığın kapanmasının önüne geçemediği gibi, her gün makasın da genişlemesine yol açıyordur ama unutmayınız ki ileri demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 30'lardaysa; bir, üretime dayalı bir sistem vardır; iki, üretimden gelen gelirin adilane bir paylaşımı vardır; üç, bu paylaşım, ortalama kişi başına gayrisafi millî hasıladan yansıyan rakam 35 bin dolarların üstündedir. Ülkemizde gayrisafi millî hasılanın henüz 10 binler civarında olduğu, Muş, Ardahan, Kars, Bitlis başta olmak üzere ülke illerinin birçoğunda bu oranın 2 binin altında olduğu bir ülkede bireysel emekliliğe dayalı tasarrufu halktan ve toplumdan beklemek, onların mevcut var olan realitesini görmemektir, dalga geçmektir, hakir görmektir. Kaldı ki ülkemizde yüzde 15'ler civarında işsizliğin olduğu, bu yüzde 15'lik rakamın 15 milyona tekabül eden bir rakamla karşı karşıya olduğu, nüfusumuzun 25 milyonunun yoksulluk sınırıyla geçinme durumu ve kaygısıyla karşı karşıya olduğu realitesini dikkate almadan, tüketim toplumu noktasında toplumu her gün alışveriş merkezlerine, yüksek ve dolaylı vergilerle her gün tüketime sevk ettiğimiz ve oradan kaynaklı vergisel, icrai işlemlerin yoğunca yaşandığı, mayıs ayı verilerine göre kredi kartlarından kaynaklı yaklaşık 7,5 milyar civarında takibe alınmış alacakların tahsil edilemediği unutulduğunda, göz ardı edildiğinde yapılmak istenenin çok da makul, anlaşılabilir bir özelliğinin olmadığı kendiliğinden açığa çıkacaktır.

Öncelikle cari açık kapatılmak isteniyorsa, makas daraltılmak isteniyorsa yapılması gereken halkın ve bireyin gelirini artırmak, gelir kaynaklarını çoğaltmaktır. Artırılmış gelirler üzerinden kişinin kendi tasarrufu olduğu kadar, bireysel ve ailesel tasarrufu olduğu kadar, ülkesel ve toplumsal noktadaki tasarruflarına da hak ve özgürlük tanımış olursunuz. Ama asgari ücretin 701 lira olduğu, buna karşılık açlık sınırının 1.034 lira olduğu ülkemizde bu açmazı, bu çelişkiyi gideremediğimizde, zenginlikleri topluma yansıtıp onlar üzerinden gerekli sonuca varma çabasını harekete geçirmediğimizde, yapılmak istenen sadece ve sadece küresel sermayeye, onun finans kurumlarına, küresel boyuttaki sigorta şirketlerinin ülkedeki taşeronlarına ülke kaynaklarını, toplum kaynaklarını peşkeş çekmiş oluruz; onları zenginleştirir, onları büyütmüş oluruz. Buna karşın, bireyi de, halkı da, toplumu da küçültmüş oluruz.

Bu görev Meclisin değildir, bu görev halktan aldığını halka vermek göreviyle yükümlü olan yasama organının görevi değil; bu görev, olsa olsa, şirketin görevidir, şirketlerin görevidir, kurumların ve kuruluşların görevidir. Bu açıdan, bireysel emekliliğe dair bu anlayış otoriter zihniyetin tezahürüdür, yansımasıdır. Toplumu hiçleştiren, toplum dinamiklerini ve toplumun kaygılarını dikkate almadan çözüm projesi olarak sunulanın, aslında günü kurtarmaya, palyatif çözümlerle toplumun gündemini değiştirmeye dönük bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım demokratik değildir, insani değildir, ahlaki değildir.

Sorun, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti aşma, giderme sorunudur. Sorun, tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'yi tarıma ve hayvancılığa dayalı üretim, istihdam kaynaklarını, yatırımlarını geliştirme, büyütme sorunudur ve ancak o noktada insanlar, emeğiyle, çabası ve faaliyetiyle ürettiğini paylaşabilme, ortaklaşabilme olanağına sahip olmuş olabilir. Onun üzerinden, bireysel ve toplumsal tasarruflarını, hak olarak kendisine verileni biçimlendirebilir, şekillendirebilir. Ötesi, merkezîleşmiş, devletçi, hiyerarşik, iktidarcı yapıların, halk adına, toplum adına birikimlerine birilerinin aracılığı üzerinden el koymaktır. Ötesi, toplumun temel dinamiklerini sürece katmadan, katılımcı demokrasinin gereği olan, bu işten fayda gören ya da zarar görecek olanların kararlaşma süreçlerine dâhil edilmeden, onlara rağmen onların iradesini kırmaya dönük bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım da, "Egemenlik kayıtsız, şartsızdır." ibaresini her gün hissederek söylediğimiz Meclisin görevi de, sorumluluğu da değildir; bu ancak ve ancak -demin söylediğim şekliyle- monarşik devletlerin otoriter devlet zihniyetinin yansımasıdır. Bu yansıma, demokratik hukuk devletinin, insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir hukuk devletinin görevi değildir, onun yasama organının görevi değildir diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.