| Konu: | MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 26.11.2014 |
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak öğretmenlerin sorunlarına yönelik olarak verdiğimiz araştırma önergesi için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyoruz.
24 Kasım dolayısıyla pazartesi günü kutlamasını yaptığımız Öğretmenler Günü, aslında birçok trajikomik durumlara sahne olmuştur. Özellikle bunlardan birincisi 81 ilden gelen öğretmenlere kaçak sarayda verilen resepsiyondu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Saray kaçak değil Hocam.
ZÜHAL TOPCU (devamla) - Bu, kaçak sarayı legalize etme çabalarından başka bir şey değildi. Fedakâr, cefakâr ve bu ülkeyi, bu ülkenin çocuklarını seven ve bu ülkeye hizmeti karşılıksız olarak yerine getiren bu ülke sevdalılarını da bu kaçak saraya çağırsanız, millet üzerinde kaçak sarayın yarattığı infiali perdelemeye yetmeyecektir bu uygulamalar.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sarayın neresi kaçak?
ZÜHAL TOPCU (devamla) - Bir de o kadar üzüntü vericidir ki, 24 Kasım Günü için öyle süslü laflar edildi ki, ama on iki yıldır icraata bakıldığında icraatta hiçbir şey olmadığı görülmektedir. Aslında 24 Kasım olmasa öğretmenleri hatırlayan yok. On iki yılda, gerçekten, eğitim camiası çalışanları tüketilmiştir, bitirilmiştir. Verilen hiçbir söz yerine ulaşmamıştır. Eğer, AKP İktidarı samimi olsaydı, on iki yılda bu millî eğitim camiasının daha olumlu gelişmelere adım atması için birtakım aktivitelerde veya projelerde bulunabilirlerdi ve bu öğretmenlere özellikle görüşleri sorulurdu "Gerçekten ihtiyacınız ne, nasıl bir sistem istiyorsunuz?" diye. Öyle bir tepeden inmeci, dayatmacı bir uygulama getirildi ki bunu da demokrasi adı altında satmaya çabalamaktadırlar. Zaten Millî Eğitim Bakanlığı ne yaptığını bilmiyor, Bakan hele hiçbir şey bilmiyor. Bu ülkenin birliğine ve dirliğine yönelik en önemli icraattan biri eğitim içinde yapılmaktadır. Eğitim dili Kürtçe olan korsan eğitim kurumları açılmıştır, şu anda eğitimlerine devam etmektedirler. Bunları buradan biz duyurmak istiyoruz: Eğitimlerine başlamışlardır. Bu aslında birlikte yaşama kültürümüzü sabote etmeye yönelik olarak yapılan, atılan adımlardır. Sayın Bakana Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde özellikle sorduk, dedik ki: "Sayın Bakan, bu okullar hizmete açıldı şu anda, devam ediyor." Bakanın verdiği cevap, yanında müsteşarlarıyla birlikte, aslında bunların çıktıları alınabilir, "Bizim böyle bir şeyden haberimiz yok." şeklinde. Acaba neden haberleri var? Sayın Bakanın bu cevabı vermesinden bir-iki saat sonra İnternet sitelerine görüntülü olarak düşen haberler vardı, bu da bu okulların başarılı bir şekilde hayatlarına devam ettiği ve eğitimlerini sürdürdüklerine yönelik. Biz de buradan soruyoruz: Acaba terörist başı ile yapılan gizli anlaşmalar çerçevesinde "görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum" mu denmektedir her şeye? İşte, çözüm sürecinin yeni Türkiye'sinin en önemli uygulamalarından biri budur ve on iki yıllık AKP iktidarının genel durumunun ortaya çıkardığı yapı da gerçekten... Bizim ülkemizde yoksulluk var ama diğerinde, yeni Türkiye'de yolsuzluk var; bizim ülkemizde, Türkiye'mizde mağdurlar var, kendilerininkinde mağrurlar var; bizde utanma var ama diğerlerinde bir arsızlık durumu hakimdir. Eğer bunlar böyle olmasaydı bugün şu anda söz konusu ettiğimiz öğretmenlerin durumlarının en azından çok daha farklı olması gerekirdi. Özellikle on iki yıllık AKP iktidarında Millî Eğitim Bakanlığında 5 bakan, 5 tane müsteşar, 360 tane de Bakanlık üst düzey yöneticisi, idarecisi, 68 tane il müdürü, 200 civarında da müdür yardımcısı değişmişti. Sürekli söylediğimiz gibi dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle, temel eğitimden ortaöğretime geçişte de sınav sistemi beş yılda 3 kere değişmemişti.
Şimdi, baktığımızda, gerçekten eğitim pedagojisinden anlamayan bir üst yönetimle yönetilmektedir Millî Eğitim Bakanlığı ve özellikle Sayın Avcı da gerçekten silik bakanlar listesinde yer almaktadır.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Hakaret ediyorsunuz. Size hiç yakışmıyor.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Zaten eğitim camiası da Sayın Millî Eğitim Bakanına zayıf bir karne vermiştir. Millî Eğitim Bakanı sınıfta kalmıştır, hem durumdan bihaber hem de kendinden bihaberdir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Eğitimden bahsediyorsunuz. Üsluba biraz daha dikkat ederseniz...
ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Çünkü bakıldığında, öğretmenlerin genel durumlarına bakıldığında, gerçekten, öğretmenlerin durumunun, millî eğitim camiasının durumunun içler acısı olduğunu görebiliyoruz ve eğitim camiası sahipsizdir çünkü eğitimi otomatik pilota bağlamışlardı bir ara. Bir diğer bakan öğretmenleri güvercinlere benzetmişti, diğeri de "Zaten on beş saat çalışıyorlar ve şu kadar da maaş alıyorlar. Bunlar zaten memura haksızlık." demişti. Bu şekilde sayın bakanların ve başbakanın ifadesi vardı. Ama bu öğretmenler bu söylemlere rağmen hoşgörülü davranmışlar ve bu söylemleri onların hamlığına vermişlerdi ve artık gerçekten öğretmenlerin statüsü iyice düşüktür çünkü maaşlar önemli belirleyicilerdir. Öğretmenlerin yüzde 30'u ek iş yapmaktadır.
Şimdi, baktığımızda, özellikle aldıkları maaş ortalamalarında 2.150 lira -en aşağı ve üstü topladığımızda, genel olarak, 2.200 de diyebilirsiniz buna- maaş alıyorlar. Bu maaşlara bakıldığında, inanın, yoksulluk sınırında, yoksulluk sınırıyla açlık sınırının arasında bir yerde yaşıyorlar. Sürekli olarak öğretmen maaşları mukayeselerini bu iktidar 2002 yılında yaparken ama artık günümüzde öğretmen maaş mukayesesini yapmaya güçleri yetmemektedir. Özellikle Maliye Bakanı maaş zammı gündeme geldiğinde sanki o işi, o tarafı görmezden gelirken, saraylara veya lüks yatırımlara yapılan harcamaları gündeme getirirken öğretmen maaşlarına hiçbir zaman dikkat edilmemekte ve pervasızca bu kurum, bu müessese harcanmaktadır.
Öğretmenlerin yüzde 80'ninin kredi kartı borcu var, evlerini geçindiremiyorlar artık, çocuklarına rızık götüremiyor öğretmenler ve öğretmenlerin yarısının yeni yapılan araştırmalarda kendilerine ait bir evinin olmadığını görebiliyoruz. Artık öğretmenler hem bu iktidara hem de yönetime güvenmiyorlar çünkü öğretmenler artık ne yapacaklarını bilmiyorlar, çaresizler. Bu mesleğin itibarının kalmadığının artık bütün öğretmenler arasında bir yaygın kanaat olarak geliştiğini de buradan paylaşıyoruz. Çünkü artık öğretmenler, aynı zamanda kendilerinin etkilerinin okullarda sıfıra indirildiğini de kendi düşüncüleriyle paylaşıyorlar burada.
Öğretmenlerin etkisi okullarda kalmadı ama lafa gelince herkes, işte "Öğretmenler şöyle, çok değerli varlıklar, eli öpülesi varlıklar, işte bu eğitimin itici gücü" derken ama bir bakıyorsunuz gerçekten öğretmenlere hizmete gelince öğretmenlerin en arka sıralarda olduğunu görebiliyoruz. Sahipsiz bırakıldığını, özellikle bu iktidar tarafından da iyice bu mesleğin itibarının düşürüldüğünü de görebiliyoruz.
Yine özellikle bütçeye baktığımızda, Millî Eğitim bütçesine, Sayın Bakan yüzde 78'i bu bütçenin personel giderlerine harcanacağını açıklamıştır. Acaba bu giderlerle, yalnızca bu bütçeyle öğretmenlere veya eğitim kurumlarına nasıl hizmet götürmeyi düşünmektesiniz ve bu sorunları nasıl çözmeyi düşünmektesiniz? Birçok okulda taşeron şirketler eliyle temizlikçi çalışıyor, yardımcı personel çalışıyor ve yardımcı hizmetli veya güvenlik elemanı çalıştırılmaktadır.
Onun için, hep birlikte, diyoruz ki gelin, bu belki son dönemeç, özellikle öğretmenlerin sorunların el atalım.
Teşekkür ediyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)