| Konu: | Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Hükûmete Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1624) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 20.11.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Avrupa Birliği'nin daveti üzerine şiddet olaylarının sürdüğü Orta Afrika Cumhuriyeti ile Mali'deki istikrarın yeniden tesis edilmesi, siyasi geçiş sürecinin desteklenmesi için ülkelerin silahlı kuvvetleri ile güvenlik güçlerine destek sağlanmasını öngören Başbakanlık tezkeresi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Mart 2012'de Cumhurbaşkanı François Bozize'ye karşı Michel Djotodia liderliğinde yapılan askerî darbe sonrası her geçen gün daha derin bir siyasal krizle karşı karşıya kalan Orta Afrika Cumhuriyeti'nde yaşanan gelişmelerin nasıl anlamlandırılması gerektiği meselesi, özellikle son dönemde yaşanan vahşet görüntüleri sonrası daha da önemli hâle gelmiştir. Ülkede yaşanan gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler dâhil birçok uluslararası kuruluşun soykırım ya da etnik temizliğe yol açabileceği konusunda alarm veren açıklamaları, Orta Afrika Cumhuriyeti'ni bir anda dünyanın gündemine taşımıştır.
Önceki dönemlerde genellikle olayları arkadan takip edip, süreç içerisinde sadece finansal anlamda destek vermeyi tercih eden Avrupa Birliği dahi ülkede yaşanan gelişmelere aktif katılım göstermeye başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde yıllardır siyasal hayatın şekillenmesinde en kilit ülke Çad olmuştur. Eski Cumhurbaşkanı François Bozize'den desteğini çeken Çad, darbe yapan Michel Djotodia'ye destek vererek aslında ülkedeki siyasal gelişmelerde kilit rolünü sürdürmek istemekteydi. Fakat bu kez yapılan iktidar değişimi hamlesi, siyasal alanda yaşanan sorunu sosyal alana yani Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında çatışmaya yol açacak şekilde genişletmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, ülkede yaşanan sorunun temel sebebi, bölgesel ülke olan Çad'ın etkinliğini koruma çabası ve ülke içindeki kırılgan siyasi yapının sosyal sorun hâline dönüşmesindendir. Bu sorun bir taraftan kontrol edilmeye çalışılırken, diğer taraftan durumdan fırsat çıkaran bazı yerel gruplar özellikle Müslümanlara saldırarak siyasal sorunu hem derinleştirmek hem de sosyal alana çekmek istemektedirler.
Ülkede olaylar kontrolden çıkıp şiddet olayları arttığından, Mart 2013'te gerçekleşen askerî darbeden beri iktidarda olan Djotodia, Aralık 2013'te başlayan sosyal ve dinî çatışmalar sonrasında Ocak 2014'te istifa etmiştir. Yerine gelen geçici Cumhurbaşkanı Catherine Samba-Panza 20 Ocak 2014'te görevine başlamış ve teknokrat bir hükûmet kurarak 2015 yılında ülkeyi seçime götürecek şekilde hazırlıklar yapmakla görevlendirilmiştir. Bu süreçte sayıları yaklaşık 4.300 civarında olan Afrika Birliği Barış Gücü'ne 1.600 civarında Fransız askeri de katılmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ocak sonunda aldığı bir kararla Polonya, Belçika ve Estonyalılardan oluşan 600 kişilik bir Avrupa Birliği asker grubunu özellikle Bangui'de yaşayan 100 binden fazla insanın güvenliği için bölgedeki havaalanında görevlendirmiştir.
Ülkede hem askerî varlığı hem de siyasal çözüm sürecini hızlandırmaya yönelik bu çabalara rağmen, çatışmaların önünü alacak bir çözüm hâlen bulunamamıştır.
Değerli milletvekilleri, Afrika Birliği Aralık 2013'te Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan misyon çerçevesinde ülkede 5.300 civarında askerî varlığa sahipti fakat Afrika Birliğinin askerî varlığı maalesef sürecin başından beri ne askerî darbeyi engelleyebilmiş ne de sonrasında yaşanan çatışmaları engellemede başarılı olmuştur. Özellikle finans ve teçhizat noktasında sıkıntılar yaşayan Afrika liderliğindeki Orta Afrika Cumhuriyeti Destek Misyonu çatışmaları engellemekte etkisiz kalmıştır. Bu durum Afrika Birliğinin askerî varlığını sadece koruma ve destek gücüne dönüştürmüş ve çatışmaları engelleme konusundaki misyonunu Fransız askerlerine bırakmasına neden olmuştur.
Süreçte bir diğer aktör konumundaki Birleşmiş Milletlerin rolüne bakıldığında, her ne kadar üst düzey temsilciler aracılığıyla muhtemel soykırım uyarıları yapılsa da aslında Birleşmiş Milletler olarak Fransa'nın askerî teçhizat ve varlığına destek vermekten başka bir opsiyonu görülmemiştir. Birleşmiş Milletler 1994 yılında Ruanda'da yaşanan soykırım tecrübesinden hareketle, daha çok küresel bir ilgi uyandırarak, Fransa'nın durumu kontrol etmesi için destek verme çabasına girişmiştir fakat bununla birlikte, Birleşmiş Milletlerin açlık ve yerinden edilmeler gibi insanlık dramı sonrası oluşan durumu kontrol altına almaya yönelik destek ve çalışmaları sürmektedir.
Değerli Milletvekilleri, Fransa'nın özellikle 2000'li yılların başından itibaren Afrika'ya biraz da agresif bir hareket tarzıyla geri dönmek istediği görülmektedir. Sarkozy'nin Cumhurbaşkanlığı döneminde daha çok uluslararası ya da bölgesel oluşumlardan meşruiyet aramadan bir Afrika politikası üreten Fransa, François Hollande döneminde ise daha çok bölgesel ve uluslararası kuruluşların desteğini alarak politikasını şekillendirmek istemektedir. Zira 2012 yılında Mali'ye yaptığı müdahale hem bölgesel entegrasyon örgütü olan Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı tarafından destek görmüş hem de Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından desteklenmiştir. Aynı durum Orta Afrika Cumhuriyeti'ne yönelik politikasında da görülmektedir.
Olayların asıl şekillendiricisi Fransa olmakla beraber, yıllardır Çad'ın siyaseti şekillendirdiği Orta Afrika Cumhuriyeti'nde artık uluslararası kuruluşların sağladığı meşruiyetle birlikte Fransa'nın siyasal ve ekonomik anlamda etkinliğini artırma niyeti gözlenmektedir. Ayrıca bu, Fransa'nın Orta Afrika'daki etkinlik alanını genişletmesi için bir fırsat olarak da görülmektedir. Bir başka aktör Avrupa Birliği ise, çeşitli dönemlerde seçimlerin yapılmasına destek olmak amacıyla gönderdiği Avrupa Birliği Barış Gücü dışında genellikle Afrika'ya barış koruma amacıyla çok sayıda asker göndermeyi tercih etmemiştir. Orta Afrika Cumhuriyeti'nde son yaşanan gelişmeler sonrası Avrupa Birliği ilk defa 600 kişilik bir askeri gücü ülkeye göndermeye karar vermiştir. Bunun yeterli olmadığını düşünen Avrupa Birliği, Türkiye dâhil diğer bazı ülkelere mektup yazarak asker göndermesi için teklifte bulunmuştur.
Geleneksel anlamda Afrika'daki çatışma alanlarına askerî açıdan kurumsal olarak destek olmayan Avrupa Birliğinin bu yeni tavrı ancak iki şekilde okunabilir.
Bunlardan birincisi, 1993 yılında Somali tecrübesi sonrası Afrika'ya asker göndermede çekinceli davranan fakat 2000 yılı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri Afrika Komutanlığı ile kıtada askeri anlamda varlık göstermek isteyen Amerika Birleşik Devletleri'nin bıraktığı boşluğu doldurmak düşüncesidir. Her ne kadar Avrupa Birliği ne kapasite ne de siyasi anlamda bu şekilde bir iradeye net olarak sahip olmasa da, en azından finans anlamında hep desteklediği barış gücü kuvvetlerinin oluşması konusunda öncesine göre biraz daha aktif bir rol oynamak istemektedir.
Değerli Milletvekilleri, Avrupa Birliği'nin atılgan davranmasının ikinci bir sebebi ise Fransa'nın tutumudur. Fransa son yıllarda, biraz da agresif bir şekilde Afrika'daki eski sömürgelerine geri dönerek etki alanını genişletmeye çalışmaktadır. Biraz evvel arz ettiğim gibi, Nikolas Sarkozy döneminde daha çok tek başına kıtada hareket etmeyi tercih eden ve ne bölgesel ne de küresel kurumlardan meşruiyet arayışına giren Fransa, François Hollande döneminde bu politikasını revize etmiştir. Yeni politikaya göre, eski politika aynen devam etmeli fakat Afrika'daki bölgesel ve kıtasal örgütlerin desteği aranmalıdır. Meşruiyet anlamında destek istenen küresel kuruluşlar ise Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği'dir.
Değerli Milletvekilleri, geride kalan süreçte, genellikle Afrika kıtasındaki faaliyetlerde Fransa öne çıkmakla birlikte maliyet Avrupa Birliği tarafından karşılanmaktadır. Son yaşanan gelişmeler ışığında, Avrupa Birliği'nin artık sadece finansal destek verip politikanın uygulanmasını Fransa'ya bırakma niyetinde olmadığını, aksine biraz daha sürece girmeye meyilli olduğunu söyleyebiliriz. Bu aynı zamanda Afrika'da kendi çıkarlarını Avrupa Birliği üzerinden meşrulaştırıp kendisine alan açmaya çalışan Fransa'yı biraz dizginleme amacı da taşımaktadır. Avrupa Birliği'nin bölgeye 600 asker göndermesi ve sonrasında bir nevi barış gücünün genişletilmesi için diğer bazı ülkelere mektup yazması ancak bu çerçevede okunabilmektedir.
Özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın bağımsızlığına kurumsal anlamda ciddi destek veren ve önemli tecrübeler edinen Avrupa Birliği, bunu biraz daha ileriye götürme niyeti taşımaktadır.
Değerli Milletvekilleri, Türkiye özellikle son yıllarda Afrika kıtasındaki sorunlara hiçbir zaman bir siyasal aktör olarak kayıtsız kalmamıştır. Somali'deki bölgesel ve iç barışa yönelik derin ve kapsamlı çalışma ve katkıları yanında, Sudan ve Mali'deki çatışmalarda bilinçli olarak daha düşük bir profil izlemiştir. Özellikle "sessiz diplomasi" olarak tarif edilebilecek bu politikaları Türkiye'ye hem arazi tecrübesi hem de kıtada saygınlık kazandırmıştır. Orta Afrika Cumhuriyeti'nde yaşanan gelişmeler sonrası özellikle de Avrupa Birliğinin Türkiye'den asker talebi birkaç açıdan derinlemesine değerlendirilmelidir. Burada ilk olarak vurgulanması gereken nokta, bu davetin artık Türkiye'nin Afrika'daki sorunlarda katkı yapabilecek siyasal bir aktör olarak kabul edildiğinin bir tescili olduğudur. Türkiye ilkesel olarak asker göndermeyi tercih ederse kıtadaki bölünmüşlük ve ülkedeki sorunun dini boyutunu da dikkate alarak hareket edebilecektir. 2012 yılında Afrika Birliği Komisyon Başkanlığı seçimi sırasında İngiliz Afrika'sı ile kıtadaki diğer ülkeler, özellikle de Fransız Afrika'sı arasında bir fikir ayrılığı yaşanmış ve bu durum seçimin ertelenmesiyle sonuçlanmıştır. Daha sonra yapılan seçimlerde Güney Afrika Cumhuriyeti'nin adayı, diğerlerinin karşı çıkmasına rağmen seçimi kazanmıştır. Bu durum, kıtada bir bölünmeye yol açıp Afrika Birliği dâhil, kıtasal entegrasyon örgütlerinin artık 2000'lerde olduğu gibi birlikte hareket etmediğini gösteren bir örnektir.
Değerli Milletvekilleri, askerî darbenin yaşandığı Mart 2013'te ülkede bulunan Güney Afrika Cumhuriyeti askerlerinden 15'inin hayatını kaybetmesi Güney Afrika Cumhuriyeti'nde bir infiale yol açmıştır. Bunun üzerine askerlerini çeken Pretoria, kıtadaki askerî ve teçhizat anlamında en güçlü ülkelerden birisi olarak sorunun dışında kalmıştır. Türkiye eğer asker gönderme kararı verir ve görüştüğümüz tezkereyi onaylarsa bu bölünmeyi ciddi şekilde dikkate almış Afrika Birliği ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi kıtadaki diğer kilit ülkelerle bir iş birliği zemini bulmaya çalışarak farklı bir yol haritası çıkaracaktır.
Türkiye'nin yaşanan sorun çerçevesinde açabileceği bir başka kanal ise sorunun asıl mağdurlarının Müslümanlar olduğu düşünüldüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapılardır. Onların sürece dâhil olması hem Türkiye'nin elini güçlendirecek hem de olayları pozitif yönde etkileyebilecektir. Türkiye daha önce Liberya, Sudan, Fildişi Sahilleri gibi çeşitli ülkelere sayıca küçük de olsa askerî destek vermiştir. Bu tür katılımlar Türkiye'nin hem operasyonel etkinliğini hem de kıta hakkında bilgisini artırmak için en ideal yoldur. Özellikle, yaşanan olayların sadece sayılı basın yayın organları tarafından aktarıldığı bu süreçte bu tür bir katılım, devlet açısından yerelden sağlıklı bilgi akışında kilit bir rol oynayabilecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa Atlantik güvenliğinin bölünmezliği prensibinden hareketle, Avrupa'nın güvenliğini ilgilendiren konularda gerek NATO gerek Avrupa Birliği'ni kapsayan bütüncül bir siyaset izlemekte ve Avrupa Birliği'nin ortak güvenlik ve savunma politikasına, dış politika öncelikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda katkıda bulunmaktadır.
Ülkemizin, barışı destekleme harekâtlarına olan yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliği'nin uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak anlayışlarının göstergelerinden biri olan bu tezkerenin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubum adına onaylanmasını ümit ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.
ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Sağ olun Başkanım.