| Konu: | İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 19.11.2014 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
21'inci yüzyılda dünya küçülmüştür. Bilim çağında -bilim toplumu- teknolojik gelişmelerle birlikte sermaye dünya çapında dolaşır hâle gelmiş ve dolayısıyla ortaya çıkabilecek ihtilaflarda birtakım geleneksel yöntemlerin dışında hızlı, güvenli ve bağımsız ve tarafsızlığına inanılır kuruluşlar oluşmuştur. İşte hukuki ve ticari davalar da ihtilaflarda hızlı, güvenilir, bağımsız ve tarafsız tahkim kurulları da bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bu ihtiyaç nedeniyle 2001 yılında 57'nci Hükûmet döneminde Milletlerarası Tahkim Kanunu çıkarılmak suretiyle, Türkiye'nin, sermaye piyasalarının güvenebileceği, dış yatırımların hukuki güvenliğe sahip olan bir ülkeye gelmekte tereddüt etmesini engelleyecek imkânlar yaratılmıştı. Dolayısıyla, böyle imkânların yaratılmış olduğu bir süreçte tahkimle ilgili İstanbul Tahkim Merkezinin kurulmasını -biraz gecikmiş de olsa- hayırlı bir hizmet olarak görmekteyiz. Elbette ki tasarıya olan eleştirilerimiz saklıdır. Eleştirilere girmeden önce uluslararası tahkimin niçin gerekli ve hangi özelliklere sahip olması gerektiği hususunda kısa bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, sermaye asla, kata ihtilaf çıkmasını istemez çünkü sermaye açısından zaman kıymetlidir, yatırımın gecikmemesi için; sermaye açısından zaman kıymetlidir, faiz ve kredi masraflarının karşılanması için. İhtilaf çıktığında da sermaye, elbette ki hızlı işleyen, önceden ne olabileceğini, hangi kuralların uygulanacağını bildiği, güvenilir bir hukuk düzeni içerisinde ihtilafların çözülmesini ister ve nihayetinde de bu sermaye, o kuralları uygulayacak olan kişilerin bağımsız ve tarafsız olmasını ister. Biz böyle bir bakış açısıyla İstanbul Tahkim Merkezine bakıyoruz ancak önümüze getirilen tasarıda bununla örtüşmeyen çok ciddi hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerin en önemlisi, tasarının ana maddesi olarak nitelendirdiğimiz genel kuruldur. Genel kurul, tasarıya göre 25 kişiden oluşuyor; bunlar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden 6, Barolar Birliğinden 4 -ne alakası varsa- Yükseköğretim Kurulundan 3, İhracatçılar Birliğinden 2, Adalet Bakanlığından 1, Türkiye Bankalar Birliğinden 1, Katılım Bankaları Birliğinden 1, Sermaye Piyasası Kurulunun seçeceği 1, Borsa İstanbul'un seçeceği 1, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun seçeceği 1 olmak üzere toplam 25 kişi. Bu genel kurul yönetim kurulunu seçiyor, denetçileri, seçiyor, İstanbul Uluslararası Tahkim Divanını seçiyor ve İstanbul Millî Tahkim Divanını seçiyor, yani genel kurul kendi aralarında parsayı paylaşıyor. Bunun adı nasıl genel kurul oluyor kardeşim? Bunun adı, oraya geldikten sonra belirli koltuklara belirli kişileri oturtma ameliyesidir.
Peki, buraya gelirken ne olacak? Buraya gelirken doğrudan, hiçbir şüpheye gerek kalmadan -Barolar Birliği de dâhil olmak üzere- seçilecek herkesin siyasi iktidarın etkisi ve rengi altında olacağı belli. Siyasi iktidarın etkisi ve rengi altında seçilecek olan genel kurul, uluslararası sermayenin güveneceği bağımsız ve tarafsız bir tahkim olmayacaktır. Bunun doğuracağı iki tane temel sonuç olacaktır. Bunlardan bir tanesi, kötü niyetli veya iyi niyetle başlamış olmakla birlikte sonunda kötü niyetli olan uluslararası güçler, hukuki ihtilaf yaratarak, yarın, Türkiye'yi idare ettiğini düşündükleri Recep Tayyip Erdoğan'ın kapısına varırlar ve dayatırlar: "Şu Rıfat'a bir 'Alo.' de de bizim tahkim işini halletsin." veya Tahkim Kurulu Başkanı -hangi alo olacaksa- ona bir 'Alo.' de, bizim işi halletsin." Bunun örneğini görmedik mi? Gördük Sayın Bakanım. Citibank'ın 2,5 milyar dolarlık vergi borcu uzlaşmayla nasıl sıfıra indirildi bu ülkede? 2,5 milyar dolar, eğer hakikaten tahakkuk etmiş bir belge varsa, bu, tüyü bitmedik yetimin hakkı olan bir vergiydi. Sayın Unakıtan zamanında, küresel dayatmayla, sizin Hükûmetinizin icraatıyla bu 2,5 milyar dolardan vazgeçmiştir Türkiye. Şimdi, buna benzer bir şekilde, uluslararası şirketler imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde veya yerli şirketler sizin havuzunuzda yer alan Danıştay kararlarının uygulanmaması için kanunlar çıkardığınız şirketler -devletin bütçesinden ödenen- idareyle girmiş olduğu tahkim şartını içeren sözleşmelerde, böyle bir tahkim kurulu oluştuğunda, yarın Sayın Cumhurbaşkanına gidip "Havuza 110 milyon dolar koydum, nereden çıkaracağım bunu? Karayollarıyla böyle bir ihtilafım var, Demiryollarıyla böyle bir ihtilafım var -veya- Özelleştirme İdaresiyle böyle bir ihtilafım var, tahkimde iş. Şu işi bir 'Alo.' de de, hallet." diyecektir.
Dolayısıyla, bu, çok ciddi bir sorundur. Bu ciddi sorunu siz de kanunun gerekçesinde ikrar ediyorsunuz Sayın Bakanım. Diyorsunuz ki: Bağımsız ve tarafsız olabilmesi için sivil inisiyatif tarafından kurulması lazım bu kanunun -elhak doğru- ama sivil inisiyatif başaramadı, onun için biz kuruyoruz. Siz kurunca da tabii ki AKP mantığına göre şekillendirilmiş bir kanun oluyor bu. Bunu düzeltmek için teklifimiz var, onu ayrıca izah edeceğim. Ama sizin bakış açınızla Türkiye'nin geldiği duruma birkaç cümleyle temas etmek istiyorum.
2007 yılında Sayın Bakan "Artık istinaf mahkemeleri kuruluyor, Yargıtayın iş yükü hafifleyecek, 250 olan üye sayısını 150'ye indireceğiz." diye Bakanlar Kurulundan kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi, 2007 tarih. 2011 yılına geldiğimizde bambaşka bir kanun tasarısı geldi, denildi ki: "Yargıtayın iş yükü çok fazla, daireleri artıralım, üye sayısını da toplam 387'ye çıkaralım." Çıkardınız, Anayasa değişikliği kapsamı içerisinde birlikte mütalaa ettiğimizde 387 üyeli, dünyanın en obez Yargıtayını yarattınız ve dünyanın en obez bu Yargıtayına siyasi hormon enjekte ettiniz. Bunun sizin başınıza bela olacağını bu kürsüden ben söyledim, Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri söyledi. Jurassic Park canavarını örnek vererek söyledik, "Bu yanlıştır. Gelin yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesiyle oynamayın." Ancak, dinlemediniz.
Şimdi tekrar bir kanun tasarısı var, işte, önümüzdeki hafta gelecek, bu defa 387 de kesmedi sizi, Yargıtay üyesini 516'ya çıkaracaksınız. Değerli arkadaşlarım, bu, siyasi açıdan trajik bir durumdur, hukuki açıdan da komik bir durumdur. Hiç 516 üyeli Yargıtay olur mu? Daha önce çıkardığınız yasalara bakarsak, Yargıtay Genel Kurulu hâkimler ve savcılarla ilgili tazminat davalarında temyiz mercisidir yani 516 üyeli bir mahkeme düşünün, bunun trajik ve komik yönlerinin takdirini size bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım; bu, Türkiye'yi yargının köklü ve temel sorunlarına ilaveten yeni bir noktaya taşımıştır, o da siyasi hormonlu yargı. Bu, Türkiye'nin gerçeğidir. Bu, yargının sorunu değildir; bu, parlamenter demokrasinin sorunu hâline gelmiştir çünkü siyasallaştırılmış yargı parlamenter demokraside yasama organını Anayasa'ya göre denetler, idareyi bütün hukuki iş ve işlemlerinde hukuka göre denetler ve bağımsız ve tarafsız yargı vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini garanti eder. Böyle hormonlu siyasallaşmış bir yargı hangi temel hak ve hürriyetleri koruyabilecek?
Bugün ben size söylerken üzülüyorum ve utanıyorum. Hâkimi tehdit etmek üzere gruplaştıkları ve adliyelerde birbirleriyle konuşamadıkları, selamlaşamadıkları bir ortamdan geçiyoruz. "Son HSYK seçiminde de etnik, inanç, mezhep temeline dayalı olarak hâkimler ayrıştı ve HSYK'da bu temellere dayalı üyeler oluştu." şeklinde çok ciddi bir algı vardır ve bu çok ciddi algı etnik, siyasi düşünce ve mezhep çatışmasını HSYK'nın içine kadar sokacaktır. Bu çatışmanın altını biz adliyelerde görmekteyiz.
Yargının içerisinde bulunduğu durum budur değerli arkadaşlar ve bunun işaretini sanki köprü bağlantısı gibi bu kanunda da görüyoruz. O işaret de şu: Aynen 2010 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi Barolar Birliği Genel Kurulunu baypas etmek için ucube bir teklif getirildi: "Baro başkanlarının seçimiyle temsilci ortaya çıkacak." Değerli arkadaşlarım, hak var, hukuk var, matematik var. Yani aklımız hakkaniyete çalışmayacak kadar etkilenmiş durumdaysa matematik var. Bayburt'ta baronun avukat sayısı 10'u geçmez, bunun 1 oy hakkı var; İstanbul'da 50-60 bin tane avukat var, oranın Baro Başkanının da 1 oyu var. Böyle bir şey olur mu? Bunun, yani demokrasiyi filan bıraktık, adaleti, hukuku, hakkaniyeti bıraktık da matematikte yeri yok. Dolayısıyla bu hüküm burada da aynen var.
Şimdi Sayın Bakanım, biz bunun değiştirilmesi için -diğer gerekçelerimiz de var- düzenlenmesi için 4 siyasi partinin 4'ünün de Anayasa Uzlaşma Komisyonunda kabul ettiği noktadan hareket ederek tam bağımsızlığı ve tarafsızlığı yaratacak bir önerge sunuyoruz. Bu önergeye göre, kamu organlarından gelecek üyeler çıkarılıyor, örneğin; Adalet Bakanlığından, Sermaye Piyasası Kurumundan gelecek temsilciler çıkarılıyor. Barolar Birliğinden, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden veya sivil inisiyatif olarak kabul edilebilecek diğer kamu kuruluşlarından gelecek temsilciler, her bir temsilci için bir tek oy kullanılmak kaydıyla yapılacak oylamada 1 temsilciye karşılık 4 tane aday adayını belirleyecek genel kurulları. Bu 4 tane aday adayı, 4'er tane aday adayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda açık bir şekilde değerlendirilecek, dinlenecek. Komisyonun raporu Genel Kurula gelecek ve üçte 2 çoğunluk ile -sağlanabilirse- her bir temsilci seçilmiş olacaktır. Bunun, üçte 2 rakamının konulmasının anlamı şudur: Seçilen kişinin tarafsızlığı konusunda millî iradenin bir mutabakatı var. Dolayısıyla, bu kadar önemli bir mutabakattan sonra oraya seçilen kişinin tarafsızlığı ve doğru dürüst hizmet edeceği konusunda bir endişe olmaz. Şayet üçte 2 çoğunluk iki oylamada da sağlanamaz ise, bu takdirde 4 aday adayı arasından Mecliste kura çekilecektir. Çekilecek kura neticesinde ismi çıkan kişi temsilci olacaktır. İşte böylece, siyasetin etkisi, kurulacak olan Milletlerarası Tahkim Divanından, Millî Tahkim Divanından ve İstanbul Tahkim Merkezinden uzaklaştırılmış olur.
Değerli arkadaşlarım, bu önerinin değerlendirilmesini ümit ediyoruz. Bu ve yargıyla ilgili diğer önerilerde Adalet ve Kalkınma Partisi "Evet." dedi ancak sadece başkanlık sistemi gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Bu kapsam içerisinde değerlendirirseniz biz de kanun metninin görüşmeleri sırasında pozitif katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Yok, "Hayır." derseniz göğsümüzü siper edeceğiz, AKP yargısına karşı çıktığımız gibi, bir AKP İstanbul Tahkim Merkezinin ortaya çıkmasına da karşı çıkacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)