| Konu: | CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8'inci ve 9'uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5'inci ve 6'ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Turgutlu Çal Dağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izniyle kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/218), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 19.11.2014 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Manisa Turgutlu Çal Dağı bölgesinde kurulan nikel madeninin çevresel etkilerinin araştırılmasına ilişkin verdiği Meclis araştırması önergesinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında ifade etmek isterim ki, 23'üncü Dönemde 2008 yılında ve bu 24'üncü Dönemde 2013 yılında, 18 Nisan 2013 tarihinde biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Turgutlu Çal Dağı'na kurulan bu nikel madeninin çevresel etkilerinin bir Meclis araştırmasıyla araştırılması için önerge vermiştik. Fakat bu önergeler, biliyorsunuz, çeşitli gerekçelerle hep reddediliyor iktidar tarafından ve muhtemelen bunu da reddedeceksiniz. Fakat, değerli arkadaşlar, bizim bu araştırma önergelerimizin kabul edilmesi için illa toplu ölümlerin, toplu katliamların mı yaşanması gerekiyor, o zaman mı... Yani 50, 100, Allah korusun, daha fazla insan hayatını kaybettiğinde, bir telaş ve panikle, bir suçluluk psikolojisi içerisinde Soma maden araştırma komisyonunu kurabildik.
Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçesi görüşülüyor. Gayet güzel bir sunum kitabı var, böyle yemyeşil ormanlar, ağaçlar, güzel bir tabiat ve "Orman, su varsa hayat var." diyor. Orman, su varsa, evet, hayat var. Peki, burada ne var değerli arkadaşlar? Bunu niye koymuyorsunuz? Bu, Turgutlu Çal Dağı nikel madeninin bir manzarası. Utanç verici, korkunç, cinayet ve katliamdır. Şunu söylesin Orman ve Su İşleri Bakanı bu kitabında, bir dahaki bütçe kitabında: Hani çocukların bir şarkısı var ya "Uzun ip belimizde, baltalar elimizde, biz gideriz ormana..." Bundan böyle, bu Çal Dağı nikel madeninin bu görüntülerini de bu sunumlarda birer hakikat olarak görmeyi diliyoruz.
Bazı arkadaşlar gülümsüyorlar, belki ciddiye almıyorlar ama gerçekten Manisa'nın da, ülkemizin de tabiatı, ormanları, ağaçları ve suları mahvoluyor, mahvoluyor ve gelecek yüzyıllar karartılıyor.
Çal Dağı, dünyanın ve ülkemizin en önemli tarım arazilerinden biridir ve Gediz havzasının da tam ortasında yer alır. Türkiye'deki tarımsal üretimin ortalama yüzde 10'u bu bölgede gerçekleşiyor ve bu ovalarda dünyanın en kaliteli üzümleri, zeytinleri, kiraz ve çilekleri ve diğer ürünleri üretiliyor. Turgutlu'ya 12 kilometre ve 40 milyon ton nikel rezervi olduğu tahmin ediliyor ve bunun piyasa değeri de 6 milyon dolar değerli arkadaşlar. En fazla on yıl bir işletmecilik yapılacak burada. Belki 2-3 milyar dolar ihracat geliri elde edilecek fakat on yıllık işletme için yüzyıllar boyunca tabiat, orman ve su katliamı yaşanacak. Bezirgân yapmaz bu hesabı, gerçekten bezirgân hesabı. Kısa dönem, hemen bugün kârı yapayım; cebimi doldurayım; on yıl, beş yıl, yirmi yıl sonrası ne olursa olsun anlayışının bir neticesidir bu. Oysa, uzun vadeli, hatta orta vadeli baktığımızda ekonomik olarak da, parasal değer olarak da yapılan iş fevkalade yanlıştır. Varsın, nikel madeni olmasın burada veya daha modern teknikler varken onlar niye getirilmiyor?
İşte, en son Çal Dağı'nda açık liç yöntemiyle nikel çıkartacak olan firma hakkında, 2014 yılının başlarında hazırlanan ikinci ÇED raporunun 27 Ekim 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandığını öğreniyoruz. Yani, bu, inadım inattır, yazıklar olsun! Gerçekten, artık, bu, bir faciadır; bu, pupa yelken felaketlerin, rantın, gözü dönmüşlüğün bir örneğidir; başka bir izahı da yoktur. İnsanlara, ülkemize getireceği de bir fayda yoktur.
Daha evvelki konuşmacılar tarafından dile getirildi. Bu şirketin İngiliz Kraliyet Ailesi'nin bir şirketi olduğu ifade edildi ve şimdi 3'üncü elini değiştirdi, 3 üniversiteli gencin üzerinde görünüyor ancak yine şirketin asıl sahibi olmaya devam ettiği iddiaları son derece inandırıcı bir şekilde devam etmektedir.
O zaman, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Gül, İngiliz Kraliyet Ailesi'nden bir nişan almıştı, İngilizlerden bir nişan da Sayın Erdoğan bekleyecek herhâlde, değil mi Sayın Ören?
Dünyada çevreye etkisi minimuma indiği için yüksek basınçla kapalı liç yöntemi artık kullanılmıyor. Çal Dağı'nda dünyada başka hiçbir yerde kullanılmayan, biraz evvel fotoğrafını gösterdiğimiz, bu yöntem kullanılıyor.
Gediz Deltası, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sulak alanlar sözleşmesiyle de koruma altına alınan bir deltadır. Uluslararası koruma altında olan Gediz Deltası içerisinde yer alan Çal Dağı'nda sülfürik asitle açık liç yöntemiyle nikel çıkartılmasına izin verilmesini anlamak mümkün değil. Türkiye, niye imzaladı bu sözleşmeyi o zaman? Bu, sözleşmeye de bir aykırılık teşkil ediyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu da Çal Dağı Nikel Projesi'nin doğuracağı çevre felaketlerinin farkındadır. Ondan evvelki Sayın Bakan Osman Pepe de farkındaydı. Sayın Veysel Eroğlu -daha sonradan söylemediğini ifade ettiği- "Aşırı derecede baskıların altında kaldık, direnemedik." Bunu Çal Dağı nikel madeni konusunda demişti. Yani bu, gerçekten üzücü bir durumdur. Hangi baskıların altında kaldığını Orman ve Su İşleri Bakanı ve Hükûmet açıklamak durumundadır. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle uluslararası, yabancıların baskısı altında kalan bakanları ve Hükûmeti korumaya da hazırız yani bu baskılardan, her türlü baskılardan da koruruz.
3 Nisan 2009 tarihli Orman Tahsis İzni, Manisa İdare Mahkemesi kararıyla iptal edilmişti. Yine, Manisa İdare Mahkemesinin Orman Tahsis İzni'ni iptal kararına rağmen, 5 Haziran 2012 tarihinde bölgede ağaç kesimleri başlamış ve hızla devam etmiştir. Şimdilik 250 bin civarında ağaç kesilmiş. Sayısı 2 milyona kadar ulaşabilecek bir ağaçtan bahsediyoruz. Hani "üç beş zeytin ağacı", "Atatürk Orman Çiftliği'nde üç beş ağaç", "Taksim Gezi Parkı'nda hep üç beş ağaç..." Hep "üç beş ağaç" deniliyor, hadise küçültülmeye çalışılıyor. Bu, üç beş ağaç değildir; bu, yüz binleri, milyonları aşan bir ağaçtır. Ayrıca, "Yerine daha fazlasını dikiyoruz." diyorlar, bu da kesinlikle doğru değil. Kestiğiniz, yıktığınız, söktüğünüz... Âdeta şehir merkezindeki yeşillikleri söküyorsunuz.
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: "Gökte kaç yıldız var Hocam?" "5 milyar." "Ya, 5 milyar yıldız olur mu?" "İnanmazsan say." Şimdi, Hükûmet diyor ki: "2 milyar ağaç diktim." Nereden bileceğiz, belgesi nerde? "İnanmazsan say." diyor Hükûmet. İnanmıyoruz biz bunlara değerli arkadaşlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Tabiatımıza, doğamıza sahip çıkalım. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)