| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Makedonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 18.11.2014 |
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî ve kültürel bağlarla derin ilişkilerimiz olan Makedonya'yla Türk kültürünü tanıtmak ve karşılıklı etkileşimlerde bulunmak üzere bir uluslararası anlaşmanın onaylanması amacıyla bir aradayız.
Türkiye tarafı Yunus Emre Kültür Vakfı aracılığıyla bu hizmetleri yürütecek, Makedonya da kendi teşkilatını kurarak Türkiye'de faaliyetlerini yürütecek. Makedonya Üsküp'teki Kurşunlu Han bu amaçla develik ve ahırlar hariç Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından restore edilerek vakfa tahsis edilecek, Türkiye'de de İstanbul'daki bir apartmanın bir katı Makedonya Cumhuriyeti'nin faaliyetleri için hazırlanacak.
Değerli milletvekillerimiz, bu faaliyetleri Yunus Emre Kültür Vakfı yapacak ama Yunus Emre Vakfı, adını aldığı Yunus Emre'nin "Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü" sözcüğüne, deyişine, öğüdüne aykırı bir yapılanmayla donatılmış. Çünkü burada sadece muhalefet değil Kültür Bakanlığı da dışlanıyor.
Vakfın kurucuları arasında Mütevelli Heyeti izninizle belirtmek istiyorum: Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, eski Kültür Bakanı Sayın Atilla Koç, eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, eski Maliye Bakanı -babalar gibi satan- Sayın Kemal Unakıtan, TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu. Mütevelli Heyette Başkan olarak Sayın Dışişleri Bakanı var, Başkan Yardımcısı olarak da Başbakan Yardımcısı var. Ayrıca, eski Millî Eğitim Bakanı, şimdiki Millî Eğitim Bakanı, Maliye Bakanı, TOBB Başkanı, YÖK Başkanı, Türk Dil Kurumundan yetkililer, bazı üniversitelerden rektör ve dekanlar, bazı yazarlar var.
Yönetim Kurulunda Kültür Bakanlığımızın Müsteşarı, Sayın TİKA Başkanı, bir yazar, Millî Eğitim Bakanlığından görevliler ve bazı kurumların temsilcileri var.
Enstitü Başkanı belli görüş sahiplerinden biriyle ve yönetimiyle faaliyet gösterecek.
Denetleme Kurulu içinde de Adalet ve Kalkınma Partisi 23'üncü Dönem üyelerinden bir değerli eski vekilimiz ile Cumhuriyet Halk Partisi 22'nci Dönemden Sayın Mustafa Gazalcı var, ondan gayrı pek isim göremiyoruz. Yani 100 kişilik listede nasıl olmuşsa eski vekillerimizden sadece Mustafa Gazalcı'ya bir Denetleme Kurulu üyeliği verilmiş.
Değerli milletvekilleri, dış politika ve kültürel ilişkiler toplumun tamamını kapsamalıdır çünkü kültürel ilişkiler tarihî derinlikleri, birikimleri birbirine aktarmayı öngörür ama bu toplumun tamamının görüşlerini aktarırsa o ülkenin görüşlerini, kültürel birikimlerini aktarma anlamını taşır. Sadece iktidarın ve iktidara yandaş olanlar ile iktidara karşı ses çıkaramayanların görüşlerini yansıtırsa olmaz.
YÖK temsilcisi... Türkiye'de bunca olay oldu, YÖK'ün ağzını bıçak açmadı. YÖK üniversal bir kurum olarak her konuda toplum yararına olan görüşlerini kamuoyuyla cesaretle paylaşmasını bilen bir kurum olmalıdır. Eski Başkan giderayak "YÖK suskun kaldı." dedi, onu dediği için de hemen değiştiriliverdi. Yeni gelen ne diyebilecek?
Diyanet İşleri Başkanı da bu kurumda yer alıyor. Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Görmez, bunca olayları, yolsuzlukları, yalanları, kul hakkı yenmeleri görmezden duymazdan geldi, hutbeleri, vaazları değiştirtti. Türk kültürü adına sadece Hükûmetin sesi olmaktan başka ne yapacak?
Diğer bazı yetkililer, temsilciler de aynı konumdalar. Türkiye Odalar Birliği Başkanı burada görev alıyor ama onun üye olduğu bir önemli kurumu Hükûmet lağvetti, iş adamlarına "Siz kendi işinize bakın, her şeye karışmayın." dedi. Onlar ne yapabilecekler? Türkiye'nin kurumları bu kadar sessizliğe bürünürken, baskı altında tutulurken Türk kültürünü Makedonya'ya ya da uluslararası anlaşma yaptığımız diğer ülkelere nasıl tanıtacağız?
Bir başka husus, Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa Birliğine girerse taşıyacağı en önemli değer kültürel değerler olacak. Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının birleştirilmesi bu bakımdan isabetli olmamıştır. Çünkü kültür bir harstır, bir derinliktir, bir birikimdir, bir kazanımdır ama turizm daha çok ticaret, dinlenme, gezme, görme öğelerini ağırlıklı olarak bünyesinde taşır. Tez zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığının ayrılması ve kültüre verilen değerin arttırılması gerekir.
Bilinmektedir ki bazen terfiler, ödüllendirmeler yurt dışı ataşelikler, müşavirliklerle yapılmaktadır. Bazen de çok önemli görevlerde bulunan yetkililerin o görevden alınması için yurt dışında "kicking upstairs" diye tanımlanan yani "yukarıya doğru tekmeleme" diye söylenebilecek görevlendirmeler yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti tekelci anlayıştan vazgeçmeli, özellikle dış politika ve kültürde çoğulcu anlayışı, Türk kültürünün bütün unsurlarını, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bütün etnik kimliklerin ve inançların ortak değerlerini yurt dışına taşıyabilmeli, tanıtabilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez'in bir camide Sayın Başbakanın ve dönemin Başbakan yardımcılarının arkasında el pençe divan durarak bayramlaşmadan sarfınazar etmesi hâlâ içimi sızlatmaktadır.
"Ne kadar icazet alınırsa o kadar katkı sağlanacağı" bu durumda yanlış bir değerlendirme olmaz. Belirgin amaç, iktidarın görüşlerinin uluslararasında yayılması ve ideolojik konuların da bunlara dâhil edilmesidir. Türkiye Avrupa Birliğine girerken kültürel değerleri en önde taşınan değerler olacaktır. Aile yapısı, kültürel kimliği, kültürel birliği, kültür değerleri bunların başında gelmektedir.
34'üncü maddede bir husus var vakıfla ilgili. Bazı amaçları sayarken "Başka işleri de yapma" gibi genel bir hüküm konmuştur. Başka işler yapmak, diğer işler yapmak, kapsamı belirleyici olmayan faaliyetlerdir. Bu belirsizliğin de ortadan kaldırılması gerekir. O nedenle, Dışişleri Komisyonunda buna vurgu yapıp muhalefet şerhimizi koyduk. Tez zamanda 34'üncü maddeye ilişkin değerlendirmenin isabetle yapılması, bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, kültürel ilişkilerimizi taşımayla ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum. Bir kurumda geceleme yaptığımızda sabah kalkıp kahvaltı salonuna indik. Orada bir bakanlığımızın Sayın Bakanı ile bakanlık yetkililerinin de kahvaltı yapmakta olduğunu gördük. Kendilerine ben ve eşim "Afiyet olsun." dedik, her birini ayrı ayrı selamladık. Sonra yanda görevlilerin gösterdiği masada oturduk, biz de kahvaltımızı yapmaya başladık. Biz kahvaltımızı yaparken gelişte selamladığımız sayın bakan hiçbir şey demeden kalktı gitti. Ondan sonra da o bakanlığın yetkilileri aynı bakanın yaptığı şekilde kalkıp gittiler. Türk kültürünü tanıtırken bu davranış şekli Türk kültürünün belirgin bir vasfı mıdır? Türk kültürünü yaşatması gereken bir bakanlık mensuplarının sayın bakanı ve yetkilileri bu davranış içinde oldular. Eğer böyle bir anlayışı dışarıya taşıyacak ve yansıtacaksak yazıklar olsun diyorum!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)