| Konu: | CHP Grubunun, 24/10/2014 tarihinde Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 23 milletvekili tarafından, balıkçılık faaliyetinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 12.11.2014 |
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri kooperatifleri ve balıkçıların sorunlarıyla ilgili olarak CHP Grup önerisi üzerine söz aldım.
Vira Bismillah.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Salonda çok ciddi uğultu var Sayın Başkan. Salondaki uğultudan Hatibi dinleyemiyorum.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) - Evet, Sevgili Başkan... Sayın Başkan, uğultu çok.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz. Kürsüdeki milletvekillerimizi lütfen daha rahat duyalım.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) - Yoklamayı verdiniz, artık çay içebilirsiniz ama bir dinleyelim, şu balıkçıların sorunlarını bir dinleyelim arkadaşlar.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Canalioğlu.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri kooperatifleri ve balıkçıların sorunlarıyla ilgili olarak CHP Grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi selamlarken balıkçı tabiriyle "Vira Bismillah." diyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyadaki konumu ve üç tarafının denizlerle çevrili yarımada olması nedeniyle farklı ekolojik özellikteki 4 denize, 200 doğal göle, 293 baraj gölüne, 1.000 gölet ile 8.333 kilometrelik bir deniz kıyı şeridine, 177 bin 714 kilometre uzunlukları olan 33 nehre sahiptir. Ülkemiz, kendisine özgü ekosisteme, zengin su kaynaklarına ve dünyanın en önemli denizlerine sahip olmasına rağmen bu durumu balıkçıların, istedikleri verimi alamamalarından dolayı denize çıkamamalarına yol açmaktadır. Bunun başlıca nedenleri arasında uygulamaya yönelik uzun süreli yönetim, strateji ve planların olmayışı vardır. Özellikle 1980'li yıllardan itibaren ülkemizdeki sosyal ve ekonomik alanlardaki gelişmelere bağlı olarak denizel kıyı alanları, doğal yapısından uzaklaşarak yoğun bir bozulma sürecine girmiş, denizel ekosistemin olumsuz yöndeki değişiminde balıkçılık aktivitelerinin yanı sıra kıyı kaynaklarının yetersiz yönetiminin de -bu durum üzerinde- önemli payı bulunmaktadır. Nitekim kıyı bölgelerinde yıllardan beri kentsel alan ve kara yolu geçirmek amacıyla denizin doldurulmasıyla arazi kazanma çalışmaları, mahmuz, dalgakıran, balıkçı barınağı ve liman gibi kıyı yapıları, şehirlerin ve sanayi kuruluşlarının katı ve sıvı atıklarının denizlere boşaltılması, akan su ağızlarındaki ve kıyıya yakın mesafelerde faaliyet gösteren kum, çakıl ocakları, yoğun ve bilinçsiz balıkçılık gibi çok çeşitli aktiviteler sonucu avlanan balık miktarında azalışlara duyarsız kalınması bu durumun belli başlı nedenlerindendir.
Bunun sonucu olarak, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin 5 bölgesinde, Doğu Karadeniz Bölgesi, Batı Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, Akdeniz bölgesi olmak üzere 5 bölgemizin 32 ilinde deniz ürünleri bölgesindeki denizlerde hatalı avlanma ve kirlenmeye bağlı olarak birçok balık türünün nesli tükenmiştir. Böylelikle balıkçılar önemli bir gelir kaybına uğradığı gibi ülkemiz de güvendiği en büyük kaynağını kaybetmeye başlamıştır, oysa ülkemizde su ürünlerinin yüzde 90'ı denizlerden elde edilmektedir. Denizlerden sağlanan balık üretiminin yüzde 81'ini Karadeniz, yüzde 11'ini Marmara, yüzde 5'ini Ege, yüzde 3'ünü Akdeniz karşılamaktadır. 2013 yılında avlanan balık türlerinden birkaç tanesini, önemlilerini vermek istiyorum: Hamsi 179.615 ton, palamut 13.157 ton, sardalye 23.919 ton, istavrit 21.817 ton, lüfer 5.225 ton, mezgit 9.396 tondur.
Değerli milletvekilleri, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de kıyı alanlarının en yoğun ve en eski kullanıcıları hiç kuşkusuz balıkçılardır. Durum böyleyken balıkçıların meslekî sorunlarıyla bireysel olarak başa çıkabilmeleri mümkün değildir. Avlanan balıkların tatmin edici fiyattan satılabilmesi, sosyoekonomik koşullarının iyileştirilmesi için de yasa dışı avcılıkla mücadele edilebilmesi için bakanlık yanı sıra bakanlığa destek olmak amacıyla balıkçı kooperatifleri kurulmuştur. Dayanışma içinde olan ve bir kooperatif çatısı altında bir araya gelen balıkçılar, balıkçılığın içinde bulunduğu sorunları ortadan kaldırmak, bunun yanı sıra balık stoklarını ve balıkçı toplumunu sürdürülebilir kılmak için gayret sarf etmektedirler.
Ülkemizde hâlen 576 su ürünleri kooperatifi ve 16 bölge birlik kooperatifi mevcuttur. Birlik kooperatifleri de bir araya gelerek su ürünleri merkezi birliğini oluşturmuşlardır. Su ürünleri kooperatiflerinde 31.137 balıkçı örgütlenmiş bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu küçümsenecek bir rakam değildir. 16 Haziranda da Uluslararası Balıkçılar Örgütü tarafından yani ICFO tarafından 2010 yılında Seul Deklarasyonu ile Uluslararası Balıkçılık Kooperatifleri Günü olarak kabul edilmiştir.
Kooperatiflerin önemli görevleri arasında ortakların ürettiği balığı pazarlamak vardır. Ancak, böyle bir imkân bulamadıkları için balık satışı sırasında komisyon ödemek durumunda kalınmakta, bu yüzden balıkçıya en iyi katkısı olan komisyoncularla beraber çalışma tercih edilmektedir. Ayrıca, kooperatif balıkçılığı yapan küçük balıkçı, avlanırken en az 5 parça balıkçı ağını deniz kirliliği, çöp ve akıntıdan dolayı risk fazla olduğundan denizde bırakmakta ve önemli bir maddi kayba da uğramaktadır.
Ayrıca, teknesinin yakıt gideri yanı sıra yine gelir olarak balıkçıdan barınak parası alınmaktadır. Bir sürü giderlerinin yanı sıra kendi balıklarını satacak yer bulamayışları da önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Balık fiyatları da denetimsizlik nedeniyle günübirlik belirlenmekte, kaçak av ve dışarıdan gelen balıkla birlikte düşen fiyatlar, birçok ekonomik külfetin altında bulunan balıkçıyı tamamen zor durumda bırakmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri, bu genel anlatımdan sonra Türkiye'de balıkçılığın gelişememesinin nedenlerini sıralayacak olursak, bir: Denizlerimizin balık bakımından zengin olmaması, açık deniz yani okyanus balıkçılığı yapılamayışı, taşıma ve depolama imkânlarının yetersizliği, dinamit patlama, trol avcılığı gibi zararlı avlanma yöntemlerinin uygulanması, denizlerimizde kirlenmenin önlenmesi gibi birçok sorun balıkçılığın gelişmesini engellemektedir. Bunun için, bu sorulara cevap olarak açık deniz balıkçılığı yapılmalıdır, tatlısu balıkçılığı teşvik edilmelidir, zararlı balık avlama yöntemleri önlenmelidir, kıyı kirlenmesi önlenmeli, modern balıkçılık yöntemleri uygulanmalı, depolama ve soğutucu araçlarla taşıma imkânlarının artırılmasının yanı sıra, kültür balıkçılığına da destek verilmeli ve geliştirilmelidir.
Bu çözüm önerilerimizin elbette Bakanlıkça da bilinmekte olduğunu düşünüyorum. Bazen bütün bu önerilerin bilinmesine rağmen, Türkiye'de neden su ürünleri sektörü krizdedir? Bu kriz, plansız avcılık, stokların aşırı düşürülmesi ve politikasızlıkların sonucu değil midir? Bu kapsamda, Türkiye açık deniz balıkçılığına yıllardır neden geçmemiştir? Bakanlık, şimdiye kadar on iki yıldır, neden başta Afrika ve Asya ülkeleri olmak üzere, başka ülkelerle balıkçılık anlaşması yapılmasına yanaşmamıştır? Balıkçı teknelerinin azaltılması için devlet para vererek geri almaktadır, bu, su ürünleri stoklarının neredeyse bittiği bir ülkede ne işe yarayacaktır? Su ürünleri stoklarının artırılması için neden Marmara ve Karadeniz'de deniz koruma alanları ilan edilmemektedir? Su ürünleri üretimini azaltan etkilerden biri olan deniz kirliliğiyle neden hâlen mücadele edilmemektedir? Hâlâ birçok sahil kesiminde evsel atıklar denize gitmekte, bu ise balıkların yumurta ve üreme alanlarını bozmaktadır. İlgili Bakanlık, yasa dışı avcılık, denetimsiz avcılık ve aşırı avcılık nedeniyle stoklardaki azalma karşısında hangi tedbirleri alacaktır veya almaktadır? Su ürünleri denetimlerinde, balık çıkarma alanlarında neden yeterli personel bulunmamaktadır? Avrupa Birliğinin Türk alabalık ihracatına getirdiği kısıtlama neden engellenememiştir? Alabalık üreticilerinin mağduriyetleri nasıl giderilecektir?
İşte bütün bu sorunlara cevap bulmamız lazım değerli milletvekilleri. Biraz sonra, benden sonra grup önerisi üzerinde görüşecek arkadaşlarımız da sanıyorum aynı konulara temas edeceklerdir. Gerçekten, balıkçılar ve su ürünleri kooperatifleri darboğaz içindedirler, zor şartlarda hayatlarını geçirmektedirler ve bunun sonucu olarak da balık stoklarımız her geçen gün azalmaktadır. Küçük balıkçılar, balıkçı avı yapan balıkçılar ağlarını denizde bırakmakta ve maddi zarara uğramaktadır. Balıkçı barınaklarının da üst yapıları henüz yeterli şekilde tamamlanamamış, olduğu gibi... Bunlara yine fazladan gelir elde etmek için ücret tahsis edilmekte, bu da balıkçıları zor durumda bırakmaktadır.
İşte sevgili milletvekilleri, değerli arkadaşlarımız; bütün bu soruların cevaplarını bulmamız için ve ülkemizin balıkçılıktan hak ettiği payı alabilmesi için, kooperatiflerimizin daha etkin neler yapabileceklerinin araştırılması için Meclis araştırma komisyonu kurulmalı diyoruz ve yüce Mecliste görev yapan siz değerli milletvekillerimizin destek oylarını bekliyoruz. Balıkçı terimiyle başladık, balıkçı terimiyle bitiriyorum, hadi rasgele.
Teşekkürler. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)