GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, 29/1/2013 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de madencilik sektöründe çalışan işçilerin iş ve yaşam koşullarının, çalışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:13
Tarih:12.11.2014

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1974-1980 arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinde maden mühendisliği eğitimi almış on iki yılını yer altı maden işletmelerinde geçirmiş, ondan sonra da avukatlık yaşamımda iş davalarında, iş kazası davalarında avukatlık ve bilirkişilik yapmış bir kardeşiniz, bir arkadaşınız olarak konuşuyorum.

Şimdi, Hükûmetin açıkladığı, Sayın Başbakanın açıkladığı önlemler elimde. Benden önce de AKP adına konuşan arkadaşımız söyledi. Aslında şunu söylemek istiyorum: Bu Başbakanın açıkladığı şeyler bir mühendis olarak söylüyorum "fasa fiso" yani işçilere hayat sigortası yapılmamış olmasından dolayı mı kazalar meydana geldi? Başbakan burada sadece iki şey söylüyor elle tutulabilecek; birincisi, "birleştireceğiz" diyor. Ben 2008 yılında bu kürsüde söylemişim "Madenlerin, etkin, verimli ve iş güvenliğine uygun olarak çalıştırılabilmesi için havza madenciliği yapılmalıdır." demişim. Şimdi Başbakan diyor ya birleştireceğiz küçük işletmeleri diye. Burada onu ben 2008 yılında söylemişim değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Sayın Başbakanın önlem olarak saydıklarının hiçbirisi ama hiçbirisi, bir mühendis olarak söylüyorum, bu işlenmekte olan iş cinayetlerini önleyebilecek nitelikte değildir. Öyle anlaşılıyor ki: Hükûmet, bu önlemleri yazarken bu konunun uzmanlarıyla görüşmeye tenezzül dâhi etmemiştir. Enerji Bakanı da -az önce buradaydı- böylesine bir konu konuşuluyor, çekip gitmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Soma'da mayıs ayında 301 kişi öldü. Şimdi Ermenek'te 18 kişi öldü. Ben Ermenek'te 28 Ekimde olayın meydana geldiğinin ertesi günü 29 Ekim günü Ermenek'e gittim ve tweet attım "Yer altında olduğu söylenilen 18 işçimiz maalesef ölmüştür." dedim. Vatandaşları kandırmanın anlamı yok. 50 metre su çıkıyor insanların bulunduğu seviyeden, siz hâlâ orada cenaze levazımcılığı yapıyorsunuz, orada umut veriyorsunuz vatandaşa, "Kurtarılıyor, kurtarılıyor." diye. Kurtarma çalışmalarının k'si dahi yoktu orada. Şimdi geliyorlar, şlam çıktı, bilmem, toprak çıktı, çamur çıktı... Tabii ki çıkacak.

Değerli arkadaşlarım, bu Başbakanın açıkladığı önlemlerde suçlu işveren ve işçi, çalışanlar, mühendisler. Burada devlet yok, Hükûmet yok. Şimdi, daha önce arkadaşımız söyledi, dedi ki: "Efendim, mevzuat yeterlidir." Mevzuat yeterli falan değil arkadaşlar.

Şimdi, bakın, iş kazalarını minimum eden Batı ülkelerinde iki şeye dikkat ediliyor. Birincisi, madenlerde alınacak emniyet tedbirlerine ilişkin yönetmelik. İkincisi, bu yönetmeliğin uygulanıp uygulanmadığının sıkı bir şekilde denetlenmesi. Oradaki yönetmeliklerde madencilikte uygulanacak tedbirler madde madde açık ve net olarak sayılmış yani bir maden mühendisi, bir maden çavuşu, bir maden işvereni nerede, neyi, nasıl yapacağını yönetmelikten biliyor. Bizim Türkiye'de ise böylesine açık bir yönetmelik yok. 2013 yılında çıkarılan işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki yönetmeliğin sadece 9 maddesi güvenlik tedbirlerine ilişkin. Bunların hepsi de muğlak ifadelerle dolu. Örneğin 7'nci maddesi: "İşveren, iş yerinde gerekli tedbirleri alır."

Şimdi, hangi önlemler gerekli, hangi önlemler gereksiz? O iş yerinde bir iş cinayeti olduğu zaman işveren ya da oradaki mühendis, kendi bilgisi çerçevesinde, iyi niyetli olarak alması gereken önlemleri aldığını iddia ediyor. Dolayısıyla, sorumluluktan kurtarmaya çalışıyor kendisini. O ülkelerde, Batı ülkelerinde birinci sorumlu devlet. Oraların yönetmeliklerinde sorumluluk devlete ve işverene verilmiş. Teknik personele yüklenen yükümlülük sadece yönetmelikte açık olarak belirlenen önlemlerin uygulanıp uygulanmadığını sağlamaktan ibaret. Bizde ise bu tedbirleri kimi alacağı belli değil. Zaten devletin hiçbir sorumluluğu yok, Enerji Bakanının hiçbir sorumluluğu yok, Enerji Bakanlığına bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün hiçbir sorumluluğu yok. O kadar sorumsuz bir hükûmetle karşı karşıyayız ki maden iş yerlerini denetlemekle görevli Maden İşleri Genel Müdürlüğünün başında maden mühendisi yok, iktisatçı ya da işletmeci bir arkadaşımız var. Böylesine gayri ciddi bir anlayışla madencilikte meydana gelen iş kazalarını ve cinayetlerini önlemek mümkün değildir. Orada maden mühendislerini, teknik elemanları günah keçisi ilan ederek tüm suçu, sorumluluğu onların üzerine yıkarak iş cinayetlerini önlemeniz mümkün değildir arkadaşlar.

İkinci şey denetim. O ülkelerde gerçekten işin ehli, uzman müfettişler tarafından yapılan sıkı denetimler var. Ve bizde ise düşünün ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1,5 milyondan fazla iş yerini denetlemekle görevli sadece 565 iş müfettişi var, onlar da konunun uzmanı değil. Maden ocaklarını denetleyenlerin kimya mühendisi olduğunu biliyorum, iktisat mezunu iş müfettişlerinin gelip maden ocaklarını denetlediğini uygulamada biliyorum. Denetlemiş gibi yapıyorlar.

Üçüncü konu Türkiye'de maden sahalarını denetlemekle görevli Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında 235 tane eleman 25 binden fazla ruhsat sahasını denetliyor. Şimdi anlayabiliyor musunuz Türkiye'deki denetimin ne kadar ciddi, ne kadar gayri ciddi olduğunu? Bu anlayışla bu olayları çözmek mümkün değildir arkadaşlar. Hükûmet önce sorumluluğunu bilecek.

Bakın, Soma'da olay oldu, olayın akabinde bu kürsüde konuştum. Şimdi, Soma'da meydana gelen olayın oluş şekli üzerindeki tüm şüpheler kalktı ve benim bu kürsüde söylediklerim bir bir gerçekleşti bilirkişi raporuyla. Şimdi de Ermenek'le ilgili söylüyorum ve baştan "tweet" atarak "tweet"imde söyledim olayın olduğu gün: "Ermenek'teki kaza eski bir imalattan gelen suyun basması sonucu olmuştur." dedim. Hayatında yer altında çalışmamış Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı kalkmış, orada savcıyı da tahrik ederek, dikkatleri, kamuoyunun dikkati ocaklardan adliye koridorlarına çekmeye çalışmıştır. Savcının yapması gereken soruşturmayı yönlendirmeye kalkmıştır. Bir buçuk aylık kadın maden mühendisini suçlu olarak ilan etmişlerdir. İmalat haritasını vermeyen Maden İşleri Genel Müdürlüğü elemanları ne yapıyor Sayın Bakan? 29 Ekimde Sayın İlhan Cihaner, Sayın Gökhan Günaydın ve ben oraya gittik. Kurtarma çalışmalarının "k"si yoktu. Kurtarma ekibinden imalat haritasını görmek istediğimde "İmalat haritası yok." dediler. Nerede? "Maden Dairesinde belki de vardır." O hapishaneye giren mühendis bana dedi ki: "Vekilim, sen bizim meslektaşımızsın. Bize imalat haritasını vermedi Maden Dairesi çünkü Maden Dairesinde imalat haritası yok." Değerli arkadaşlarım, imalat haritası nedir biliyor musunuz? İmalatta yapılan üretimlerin, yapılan işlemlerin işlendiği haritadır. Şimdi, orada o harita olmadan eski imalat olup olmadığını mühendis nereden bilecek? O ruhsatı devrederken Maden Dairesi onu da verecektir.

Bu kürsüden ilan ediyorum: Ermenek'teki kazanın birinci derece sorumlusu devlettir, onun yansıması Hükûmettir, Maden İşleri Genel Müdürlüğüdür. Bunu mühendis olarak söylüyorum. Şimdi duyuyorum, mahkeme aşamasında yeni bir imalat haritası devreye sokuluyormuş olaydan günlerce sonra. O haritanın da nasıl yapıldığını teknik eleman arkadaşlarımız bize iletiyorlar, böyle kazaları önleyemezsiniz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Olayın oluş şeklinin nedenini ve sorumluları gizleyerek bu kazalar önlenmez.

O nedenle, yapılması gereken gerçekten işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önce zihniyeti değiştirmektir. İşçinin insan olduğunu unutmamaktır. Üretim sürecinde insanın sadece iş gücünün parayla alınıp satıldığı bir meta değil, onun onurlu bir insan olduğu dikkate alınmalıdır diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)