| Konu: | Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 05.11.2014 |
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Değerli milletvekilleri, bugün burada sanat tarihi mezunlarının, arkeoloji mezunlarının, müzeci ve restoratör meslek grubunun istihdam sorunlarını dile getireceğim. Belki haberiniz yoktur ama arkeologlardan birisi bugün açlık grevine başladı, nedeni de işsizlik. Tabii, bu arada kamuda istihdamı göz ardı edilen bu meslek grubuna ilgisizliğin Türkiye'ye maliyetini ele alacağım.
Bilinmelidir ki insanlık tarihi ne kadar eskiyse, üzerinde yaşadığımız bu coğrafya da bir o kadar eski, kadim ve köklüdür. Ülkemiz tarihî ve kültürel miraslar açısından bir hazinedir. Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde tescil edilmiş 13 bine yakın arkeolojik ve kentsel sit alanı, 100 bine yakın korunması gereken kültür varlığı, 300'ün üzerinde müze, 135 ören yerinde 3,5 milyon civarında eser vardır. Ortaya çıkarılmamış olanlar, yer altında olanlar, ülkenin hazineleri çok daha misli misli çıkarılmayı beklemektedir. Bu tablo dahi ülkemize yıllık 30 milyon ziyaretçi sağlamaktadır ama bakalım bu konunun dikkatinde miyiz? Ancak ne yazık ki ülkemizde tarihe, estetiğe ve kültürel miraslarımıza verilen önem bugüne kadar hiç olmadığı kadar gerilemiştir.
Kültürel mirasını, tarihini unutmuş nesiller demek, belleğini yitirmiş bir toplum demektir. Belleğini yitirmiş bir toplum yok olur, kendini var edemez, yeniden üretemez ve insanlığa hiçbir şey katamaz. Belleğini yitirmiş bir toplumun iyi şartlarda yaşama ve var olma şansı zamanla elinden alınır. Kültürel mirası koruyup yararlı hâle getirmek için, gelişen, ilerleyen devletler bütçeler ayırırlar; öğretmenler, uzmanlar ve uygulayıcılar yetiştirirler. Bizde ise durum tam tersinedir, tam tersine gelişmektedir. Kültür Bakanlığı sanat tarihçisi, arkeolog, müzeci ve restoratörlere yeterli kadrolar açmamakta ve Hükûmet bu konuda gerekli plan ve bütçe adımlarını gerçekleştirememektedir.
Arkeoloji öyle bir alandır ki bu alana yatırım yaptıkça ülkemize her alanda etkisi görülen bir gelişme yaratırsınız. Tarihsel kalıntılar ülkemizi yıldız gibi parlatabilecek bir etkiye sahiptirler; hem reklamdır hem zenginliktir hem uluslararası alanda etkili olmaktır. Ne kadar değeriniz varsa o kadar değerlisinizdir.
Şu acıyı bu fırsatta dile getirmek lazım ki Türkiye'deki restorasyon alanına şu anda ayrılan yer beş yüz yıl öncesi Avrupa'dan daha geri durumdadır bugünlerdeki durum.
Millî Eğitim Bakanlığının kültürel aktivitelere ve sanat tarihi derslerine olan ilgisi son derece azdır. Gelişmiş ülkeler sanat tarihi derslerine özel bir önem verirken ülkemizde yabancı okullarda bile sanat tarihi dersleri zorunlu olarak okutulurken bizim okullarımızda sanat tarihi dersleri seçmeli hâle getirilmiştir sizin zamanınızda. Bu dersler de genelde öğrencilere seçtirilmemektedir. Çok nadiren, seçmeli ders olarak açılan okullarda genellikle resim öğretmenleri sanat tarihi derslerine girmektedirler. Bu gerçek de eğitim alanı açısından garip bir uygulama olduğu açıktır.
Öğretmen atamalarında sanat tarihi öğretmeni yok denecek kadar azdır. En son yapılan Millî Eğitim atamasında sadece 2 sanat tarihi öğretmeni atanmıştır; 75 milyona 2 kişi, 40 bin atanan kişiden sadece 2 kişi sanat tarihi öğretmenidir.
Bakın, bu durum Avrupa'da olsa rezalet örneği olarak gösterirler, biz alıştık böyle şeylere sayenizde. Bu durum, yetişen elemana zulümdür ve öğrencilerin kişisel gelişimini güdükleştiren bir uygulamadır. Birçok farklı branştan üniversite mezunu milyonlar sosyal medyada seslerini duyurmaya çalışmakta ve işsiz olduklarını sizlere ifade etmektedirler. Peki, bu plansız, amaçsız, hedefsiz millî eğitim politikaları kimin eseridir? Tabii ki sizlerin eseridir, övünebilirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)