GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:10
Tarih:05.11.2014

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 651 sıra sayılı üniversite personeliyle ilgili tasarıya ilişkin düşüncelerimi, duygularımı ifade etmek istiyorum.

Her şeyden önce, yıllardır bilim üreten emekçilerin hak ettiği ücretten yoksun bırakılmış olmasını kabul edilmez gördüğümü ifade etmek istiyorum ama buna rağmen de atılan adımı, yetersiz görmüş olmakla birlikte sahipleneceğimizi ve bu kanuni yasama faaliyetinin de icrasında yardımcı olacağımızı belirtmek istiyorum. Ancak söz konusu olan bir kurum ve kurumsal kimliğe sahip olmaksa üniversiteyi bir bütün olarak görmek, bu manada da soruna yaklaşmak olması gerekendir fakat Hükûmet, her olayda ve her sorunda olduğu gibi bu sorunda da palyatif, geçici, pragmatist bir yaklaşımla sorunu öteleyen, erteleyen ama iktidarına yarayacak bir kısım yaklaşımlarla toplumda birikmiş olan sorunu elimine etmeye çalışan bir yaklaşım ve zihniyet içerisindedir.

Öncelikle, üniversitelerin mevcut, var olan tekçi, asimilasyonistçi ve bilimsel olmaktan uzak olan eğitim anlayışından kurtarılması gerekiyor, bu nedenle de her şeyden önce otuz üç yıldır... Artık mızrağın çuvala sığmadığı gerçeğine binaen rahatsızlık duyup kaldıramadığımız Anayasa'yı tez elden kaldırmak, beraberinde YÖK'ü de lağvedip kaldırmak olması gerekendir. YÖK'ü kaldırmadığınızda, üniversiteyi idari, mali ve siyasi özerkliğe kavuşturmadığınızda üniversite hiyerarşik ilişkiye bağlı olarak iktidara ve sermaye çevresine hizmet eder ama toplum ve toplum ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalır. Bugün Türkiye'de de olup biten budur. 184 üniversiteyi açmış olmakla övünebiliriz, bu manada niceliğe baktığımızda takdire değerdir ama eğer niceliği itibarıyla 184'e ulaştırdığımız üniversitelerde kalite yoksa, nitelik yoksa, bilimsel ve parasız eğitim yoksa, idari, mali, siyasi özerklikle birlikte demokratik yönetişim yoksa bu üniversitenin bir ortaokuldan, liseden, dengi okullardan farkı yok demektir. Kaldı ki, üniversite mezunu insanların iş bulamadığı, mesleki faaliyetinden yoksun kaldığı bir üniversitenin mezuniyetinin de çok kıymeti ve bu manada da toplumsal karşılığı yoktur. Bununla birlikte, üniversiteler, evet, bu özelliklere kavuşturulmaya mahkûmdur ama söz konusu olan kanun sanki bu işten nemalanmak isteyen fırsatçı bir tüccar anlayışıyla hareket etmektedir. Yani iktidar ve sermayeye hizmet edecek bir kanun olabilir mi? Bu manada da üniversite eğitim ve öğretim üyelerinin koşullarının iyileştirilmesi, maaşlarının güncelleştirilmesiyle birlikte unuttuğumuz bir başka kitle vardır. Üniversite, sadece ve tek başına eğitim, öğretim ve akademisyenlerden oluşmuyor; idari çalışanları vardır, üniversite hastanelerinde taşeronlaştırma politikasına bağlı çalıştırılan emekçiler vardır, yerleşkelerinde ve kampüslerinde taşeronlaştırılmış çalışanlar vardır. Evet, öğretim üyelerinin maaşları yoksulluk sınırının altındadır, ayıptır, günahtır, bunu iyileştirmek, güncelleştirmek olması gerekiyor ama taşeronlaştırmaya tabi tuttuğumuz emekçi kardeşlerimizin asgari ücret, sendika ve örgütsüzlüğünü de göz önünde bulundurduğumuzda acınası bir hâldedir. Bu konuda üniversite, bırakın bilimsel eğitimi, bilimsel özerk yönetişimi mevcut, var olan, toplumun birikmiş olan tarihsel, siyasal sorunlarını açamaz. Buradan da görülmektedir ki, AKP iktidarı bugün itibarıyla on üçüncü yılına girdiği iktidar olma, Hükûmet etme başarısı ve becerisini bir kez daha yenileyerek umut vadeden ve bu manada da toplumun bir kısım ihtiyaçlarını çözecekmiş tahayyülünde bulunarak 2015'lere, 2016'lara ertelediği, ötelediği umuduyla bir kesimin umudunu karartmak, bir kesimin umudunu, beklentisini gasbetmek gibi bir hesabın içerisindedir. İktidar bu hastalıktan kurtulmalıdır.

Yanı sıra, üniversiteler bilimsel ve parasız eğitimden yoksunsa, üniversiteler bilimsel ve parasız olmakla birlikte demokratik ve özerk konumundan uzaklarsa topluma öncülük yapabilme kapasitesinden de yoksundur ama aynı zamanda teknolojik, sanayi ve ekonomik ihtiyaçlarını da karşılayabilecek özgür iradeye de sahip değillerdir. Bu yönüyle de 184'ü 1.800'e de çıkarsanız toplum özgürlüklerinden mahrumsa, toplum ve toplumsal ihtiyaçlar meşru ve demokratik zeminde karşılanmıyorsa benmerkezci anlayışın yüz yıllık ulus, üniter devletin anlayışından soruna yaklaştığımız gibi yaklaştığımızda oraya bilimsel bir eğitim, bilimsel bir nitelik kazandırmış olamayız. AKP Hükûmeti bu manada, her şeyden önce bu benmerkezci ve katı, tekçi, asimilasyonistçi politikalarından vazgeçmelidir.

2015 bütçesi önümüze gelecek, görülecektir ki on üç yıllık iktidarında yaptığı hastalığın bir benzerini bu bütçeyi savaşa ayıran, bu bütçeyi asimilasyona ayıran, bu bütçeyi inkâra ve ihtiyaçları karşılamaktan öte hiyerarşik ilişkileri ve bu manada da cumhurbaşkanının, başbakanının, bakanının, bürokratlarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik şaşaalı bir devlet iktidarının, süslenmiş, püslenmiş bir devlet aygıtının toplum üzerine giydirilmesine hizmet ediyor.

Evet, bu yönüyle üniversiteler eğitim, öğretim yuvası olmalıdır, üniversiteler bilimsel, parasız eğitimin görüldüğü özerk, demokratik yönetimlere kavuşturulmalıdır. Bu gecikmiş olan çabanın, atılması yıllara sari olan adımın özeleştirisi elbette ki iktidara oynayan, iktidarı aracılığıyla topluma umut vadeden AKP'nin payına düşer. Biz muhalefete, Halkların Demokratik Partisine düşen ise iktidarı ve AKP'yi bu yanlışından kurtaran, toplumun ötelenemez, ertelenemez, gizlenemez, birikmiş olan sorunlarına neşter atmaya davet etmektir. AKP kaçınıyor, AKP radikal çözüm arayışları yerine palyatif çözümlerle toplumun birikmiş gazını almaktan öte bir adım atmıyor, atmaktan da imtina ediyor. Bu manada da toplumun kaynakları, emeği, zamanı, olduğundan fazla israf oluyor. Belki çalışanların bu manada maaşlarının güncellenmesi söz konusu olabilir, yoksulluk sınırının üstünde bir rakama tekabül eden bir iyileştirmeye gitmiş olabilirsiniz ama özlük haklarından yoksunsa kişi, öğretim üyeliğinden, akademik unvanından ayrıldığı sürece bu maaştan yoksun kalacaksa ya da emekli olduğunda kıdem tazminatından yararlanamayacaksa, işgal ettiği, icra ettiği makamın kendisine verdiği yetkileri kullanmaktan alıkonulacaksa bu da ahlaki değil, vicdani değil. Sadece ve tek başına mevcudu kurtarmaya hizmet edecek bir anlayıştır ki buna da bilimi icra eden bilim üreticilerinin ve emekçilerinin kanmayacağını umuyorum. Her şeyden önce bilim insanının aç olan karnını doyurmaktan çok, özgür ve özerkçe bilimini yapmasına fırsat vermek gerekiyor.

Siyasi vesayetini bitiremediğiniz, üniversiteler üzerinde Demokles'inin kılıcı gibi sallanan YÖK'ün hiyerarşik, hegemonik gücü varken yetinmiyor, Cumhurbaşkanının hiyerarşik ve hegemonik gücü varken bu üniversiteden siz dilin, bu üniversiteden siz toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak özerk ve özgür iradeyi bulamazsınız. Üniversitelerin ve üniversite çalışanlarının bu manada maddi koşullardan çok, ruhi şekillenmeye hizmet edecek özgür iradelere ihtiyacı vardır. Bu özgür iradeleri de sağlamak Meclisin görevidir. Meclis görevini icra etmeli ve hemen ertelenemez noktada eşit, özgür, demokratik bir anayasa, bu anayasada da yeri olmayan YÖK'ü kaldırarak toplumun siyasal, sosyal, kültürel, demokratik ihtiyaçları karşılanmalı diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)