GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:9
Tarih:04.11.2014

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi hakkında söz istedim. Niye söz istedim? Hepinizin bildiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi, aşağı yukarı haftanın her günü bu tür değişlik yapan bir grup önerisiyle geliyor. Çünkü, her işte olduğu gibi, Meclisin çalışması konusunda da bir planları yok. Nasıl bir planları olduğunu anlamış değiliz. Dördüncü yıla girdik, her Meclis toplantısında, Adalet ve Kalkınma Partisinin, grup önerisi olarak Türkiye'nin problemleriyle ilgili hiç bir grup önerisi getirdiğine şahit olmadım. Neye şahit oldum? Sadece ve sadece zamanlarla ilgili, öncelikle getirecekleri kanunlarla ilgili veya talimat aldıkları bazı kanunları Meclisten geçirmekle ilgili hızlı bir zaman değişikliğine gidiyorlar.

Şimdi, bir ikincisi de -garip bir şey yapıyorlar- mesela yarın Yükseköğretim Personel Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nı getiriyorlar. Evet, destekliyoruz, yükseköğretim kurumlarında çalışan profesöründen uzmanına kadar 120 bin arkadaşımızın personel kanununu düzenleyen, onlarda belli ücret artışlarına neden olan bir kanun tasarısı. Evet, tamam, doğru ama başka bir şey var; bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, bu akşam burada görüşülecek ama Plan Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımız yukarıda çalışıyorlar. Yarın yine Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı'nı getiriyorsunuz. O da ihtiyaç, gelmesi gerekiyor ama Adalet Komisyonu yukarıda çalışıyor...

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yarın Adalet Komisyonu yok!

HAYDAR AKAR (Devamla) - Evet, son dakika değişiklik yaptınız ama teorik olarak çalışıyordu Adalet Komisyonu. Yine burada bir plansızlıkla karşı karşıyayız. Şimdi bunları düzgün planlamanız gerekiyor ki burayı beceremediğiniz gibi ülkeyi planlamayı da beceremiyorsunuz. Önce buranın düzenli çalışması gerekiyor ki ondan sonra ülkenin ihtiyacı olan kanunlar da rahatlıkla çıksın diyorum.

Sevgili arkadaşlar, biraz kömürden bahsedelim istiyorum. Son günlerde, gerçekten, Türkiye'nin üzerinde kömürle ilgili bir sıkıntı var. Kömür madenlerinde çalışan arkadaşlarımız hayatlarını kaybediyorlar, mahsur kalıyorlar, mahsur kalanlara -inşallah, bir ümit, Allah'tan ümit kesilmez diyoruz- sağ salim kurtulmaları konusunda duacıyız ama çok fazla da zamanları kaldığını düşünmüyorum. İnşallah ailelerine, çocuklarına, o gözü yaşlı annelerine, gözü yaşlı çocuklarına kavuşurlar diyorum. Bunları söylüyoruz, biraz evvel AKP'nin, CHP'nin vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinde konuşan arkadaşları dikkatlice dinledim. Bakın, on iki yıldır iktidarsınız arkadaşlar, on iki yıldır iktidarsınız ve on iki yıldır sürekli maden kazalarını konuşuyoruz. Özellikle de son dört yıl, bizim içinde bulunduğumuz yasama döneminde maden kazalarını sıklıkla konuşmaya başladık, hepimiz birer madenci olmaya başladık. Ben ilk geldiğimde beni KİT Komisyonuna verdiler. Aslında ben özel sektörden geldiğim için KİT Komisyonunun da ne iş yaptığını çok bilmezdim. KİT Komisyonuna geldiğimde devleti öğrenmeye başladım, TTK'yı öğrenmeye başladım, TKİ'yi öğrenmeye başladım. Yani Türkiye Taşkömürü Kurumunu öğrendik, Türkiye Kömür İşletmelerini öğrendik, bu kurumların ne kadar kötü yönetildiğine bizzat şahit olduk ve geçen haftaki KİT Komisyonunda da, siz AKP'li milletvekillerinin çekimser kalmasıyla, TTK'yı ibra etmedik. Niye ibra etmedik biliyor musunuz? TTK'da her şey vardı; yolsuzluk vardı, rüşvet vardı, işçi sağlığı, iş güvenliği vardı ve verimsizlik vardı, kurum bilinçli bir şekilde zarar ettiriliyordu. Böyle durumlarla karşı karşıya kaldık. Yine sizin döneminizde çıkartılmış olan, daha önce de devletin yönettiği maden şirketleri veya madenler, sizin döneminizdeki "hizmet alımı", "redevans" gibi birtakım usullerle -aslında yasal boşluklardan da yararlanarak çıkartmış olduğunuz birtakım usullerle- özel sektöre devredilmeye, devlet hızla buralardan uzaklaşmaya başladı. Bunun sonucunda da kömür üretiminin artırılacağını düşündünüz.

Bakın, Bartınlı milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilirler, Amasralı milletvekili arkadaşlarım, Zonguldaklı milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilirler ki devrettiğimiz -redevans olarak devrettiğimiz- Türkiye Taşkömürü Kurumunda dokuz yıldır 1 kilogram kömür üretilmedi. 500 bin ton kömür üretimi taahhüt etmesine rağmen, sözleşmede, otuz altı ayda, hazırlık dönemi olarak, 500 bin ton kömür üretimi ve daha sonraki yıllarda yıllık 1,5-2 milyon ton kömür üretmesi gerekirken bunların hiçbirini gerçekleştiremedi. Dokuz yıldır bu şirkete en ufak bir yaptırım uygulanmadığı gibi, bu şirket aynı zamanda TTK'yı esir almış vaziyette.

Şimdi, bu şirket sadece TTK'yı esir almamış. Bir iki gün önce, hatırlarsınız, yine o bölgede bir iş kazası oldu, 2 Çinli madenci kardeşimiz hayatlarını kaybetti. O şirket orayı devraldıktan sonra 12 işçi öldü, 42 işçi yaralandı, 2005'ten beri de 1 gram kömür çıkartmadı. Kömür çıkarttığı ocaklar da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kapatılmış. İş güvenliği eksikliği nedeniyle, ocakların yeterince havalandırılmadığı ve yangına duyarlı tesisat kullanılmadığı için kapatılmış kömür madeninde, aynı şirket -dokuz yıldır TTK'yı esir alan şirket- kaçak çalıştırdığı ocakta iş kazasına neden oluyor. Bunlar birer gerçek.

2010 yılında Karadon'da 30 madenci arkadaşımızı kaybettik. Baktığınızda grizuydu ve hemen 2011'de Afşin-Elbistan'da 11 işçimizi kaybettik, bunların 9'u hâlen toprak altında, çıkartılamadı. 2013'te Kozlu'da 8 işçi, 2014'te Soma'da 301 maden işçisi kardeşimizi kaybettik ve 2014, bu hafta da Ermenek.

Şimdi, buraya baktığımızda, Sayıştay raporlarına baktığınızda, Kozlu'da, Karadon'da bir cinayetin geldiği, kazanın geldiği belirtilmiş, tedbir alınması gerektiği söylenmiş, maden ocaklarında taşeron işçi çalıştırmanın bedelleri olduğu bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından açıklanmış, bir inşaat firması, hiçbir deneyimi olmayan bir inşaat firması galeri açma işinde çalıştırıldığı için bu kazalar meydana gelmiş.

Afşin-Elbistan'da toprak kayması; bakın, yer üstündeki bir kazadan bahsediyoruz. Oradaki susuzlandırma, alanın susuzlandırılması ve bitki örtüsünün, kaldırılması gereken bitki örtüsünün tam yüzde 50'si yapıldığı için toprak kaymasıyla maden üretimine geçilmiş, kömür üretimine geçilmiş. Toprak kaymasıyla karşı karşıya kalınmış ve 11 işçimiz hayatını kaybetmiş; Soma da aynı gerekçelerle, gaz zehirlenmesinden ve su basmasından.

Şimdi, sanki bir doğal afetmiş gibi "Su bastı." diyorlar. Eğer madenlerde susuzlaştırma işlemlerini yapmaz iseniz, kuyu açma işlemlerini, sondaj işlemlerini yapmaz iseniz -ki son Ermenek olayında buna şahit oluyoruz- bu susuzlaştırma işlemini yapmazsanız bu iş cinayetleriyle, bu iş kazalarıyla sık sık karşılaşacağız demektir.

Şimdi, her iş kazasından sonra bu kürsüye geliyoruz, Allah'tan bir daha böyle iş kazalarını göstermemesini diliyoruz ve özellikle iktidar partisi milletvekilleri de sanki on iki yıldır bu ülkede iktidar değillermiş gibi, sanki başka bir ülkeden gelmiş gibi "bunların yapılması" diye yapılması gereken şeyleri bu kürsüye gelip tarif ediyorlar. Elinizi tutan mı var arkadaşlar? Elinizi tutan mı var? Siz "İşçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarında işvereni de içine dâhil ederek, yine diğer mekanizasyon sistemini yenileyerek, teknolojisini yenileyerek yeni kömür madenlerine bu şekilde izin vereceğiz." derseniz bunda elinizi tutan mı var? Yok, değil mi?

Size bir örnek vereyim ve bunun maddi tarafı da çok rahat hazır. Bakın, örtülü ödenekten 2010'da 706 milyon dolar harcamış önceki dönemin Başbakanı, 2011'de 951 milyon, 2012'de 1 milyar 175 milyon TL, 2013'te de 1 milyar 248 milyon TL harcamış; bunların bir kısmı Libya'ya, bir kısmı Mısır'a, bir kısmı Müslüman Kardeşler'e gitmiş. Eğer bunlardan madenci kardeşlerime 5 milyar lira harcamış olsaydı yaklaşık beş yıl boyunca 48 bin madencinin parasını hiç çalışmadan ödeme şansına sahip olurduk.

Yine, yaptırdığınız "kaçak saray" var ya -"Ak Saray" diyorsunuz hani- kaçak saray için harcamış olduğunuz para 1 katrilyon 370 trilyon lira eski parayla, yeni parayla 1 milyar 370 milyon. Bununla da bir buçuk yıl 48 bin madencinin ücretini ödeyebilirdiniz.

Niye söyledim bu örnekleri, niçin verdim? Hani Faruk Çelik her gittiğinde diyor ya "50 vatandaş bize baskı yapıyor, madenleri kapatmayın, esnaf baskı yapıyor, madenleri kapatmayın, işçi baskı yapıyor, madenleri kapatmayın..." Madenleri kapatmayalım, madenlerde iş güvenliği tedbirleri alalım. Bu süredeki işçinin maaşlarını da işverene yük olmadan nereden ödeyelim? Yaptırdığınız bu kaçak saray gibi paralardan, örtülü ödenekten ödeyelim arkadaşlar. Örtülü ödenekten Suriyeliye, örtülü ödenekten Mısırlıya, örtülü ödenekten Libyalıya para bulabiliyorsanız, örtülü ödenekten valizlerle Libya'daki teröristlere para taşıyabiliyorsanız aynı örtülü ödenekle benim madenci kardeşlerime de çözüm bulursunuz diyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)