GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan, Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/821) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:7
Tarih:22.10.2014

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi ülkemiz, elektrik enerjisi talebi artışında dünyada 1,5 milyarlık Çin'den sonra 2'nci, Avrupa'da da 1'inci sırada yer alan bir ülke. Özellikle son on yıldaki ekonomik büyümeye paralel olarak Türkiye'de 2002 ila 2013 yılları arasındaki yaklaşık enerji ihtiyacının 3 kat arttığını değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin 2023 vizyonu çerçevesi içerisinde yaklaşık olarak enerji ihtiyacının yıllık yüzde 7 oranındaki artışla birlikte 2023 yılında 500 milyar kilovata ulaşacağı öngörülmektedir.

Türkiye bütün yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili çok önemli yasal düzenlemeler yapmış olmasına rağmen bugün itibarıyla Türkiye elektrik üretimimizin yaklaşık yarısını doğal gazdan ve toplam enerjinin yüzde 72'sini ise ithalatla karşılamakta. Türkiye'nin şu anda yerli enerji kaynaklarından enerji ihtiyacını karşılama oranı ise yüzde 28 oranında. Türkiye yüzde 72'lik ithalattaki enerji talebinde doğal gazın yüzde 98'ini, petrolün yüzde 92'sini, kömürün ise yüzde 20'sini ithal etmekte ve yaklaşık olarak Türkiye'nin ödemiş olduğu yıllık maliyet 60 milyar dolar civarında. Türkiye'nin, bütün yapılan yasal düzenlemelere rağmen hidrolik, rüzgâr enerjisi, jeotermal, biyokütledeki bütün potansiyelini kullandığımızda dahi 2023 yılındaki toplam enerji talebinin ancak yüzde 50'sini karşılayabilecek duruma gelmekteyiz.

Ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili ilk teşebbüsü 1950'li yıllarda başladı. 1950'li yıllarda Güney Kore'yle birlikte başlamış olduğumuz bu nükleer enerji girişimimiz noktasında, maalesef, Türkiye daha ilk nükleer enerjiyle ilgili çalışmaları 2010 yılında başlatırken bizimle birlikte başlayan Güney Kore şu anda 22 nükleer santralini faaliyete geçirmiş, 23'üncü nükleer santralini faaliyete geçirmeyle ilgili çalışmalarını ise devam ettirmektedir.

Bunu yalnızca nükleer enerjiye ihtiyacı olan, dışa bağlı olan ülkelerde değil, petrol ve doğal gaz noktasında dünyanın en zengin ülkelerinde de nükleer enerjiyle ilgili çok önemli hamleler yapıldığını görme imkânına sahibiz. Şu anda dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi olan Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde bile, şu anda Amerika'da 5, Birleşik Arap Emirlikleri'nde ise -ki dünyanın en büyük, malumunuz, petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerinden biri- 2 nükleer enerji santrali inşaatı devam etmekte.

Bizden önceki değerli arkadaşlarımız, özellikle Japonya'daki nükleer kazadan bahsettiler. Doğrudur, Japonya'daki Fukuşima kazası nedeniyle Japonya birçok nükleer santralini kapattı ama bu kapatmalara karşılık, şu anda Japonya'nın yaklaşık 17 adet yeni nükleer santrali tekrardan açma noktasında bir çalışma içerisinde olduğunu da buradan hatırlatmamız gerekiyor.

Nükleer santralleri elbette ki çevreden, tarımdan ve turizmden ayrı değerlendirme imkânına sahip değiliz ama dünyadaki örneklere baktığınızda, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir nükleer santralin Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük vilayetlerinden biri olan New York'a uzaklığı yaklaşık 61 kilometre. Yine, elektrik enerjisi ihtiyacının yaklaşık yüzde 75'ini karşılayan ve 58 nükleer santralle dünyada en fazla nükleer santrale sahip olan ülkelerden biri olan Fransa'nın yaklaşık 1.000 kilometre uzunluktaki bir nehir üzerinde yaklaşık 14 adet nükleer güç santraline sahip olduğunu ve bu santralin soğutma suyunu nehirden alıp tekrardan nehire verdiğini, buna rağmen bu nehir suyunun sulamada kullanıldığını, denize döküldüğü yerde balık tutulduğu ve yüzüldüğü bilgisini de yine yüce Meclisimizle paylaşmayı önemsiyorum. Yine, Fransa'da yaklaşık 14 nükleer santralin bulunduğu bu nehir vadisinde yaklaşık 30 adet dünya kültür mirası listesindeki turizme hitap eden yerlerin olduğu bilgisini de özellikle sizinle paylaşmayı önemsiyorum. Yani burada, nükleer santrallerin olduğu ülkelerde veya bölgelerde tarımsal ürünlerin ihracatıyla ilgili bir problem olduğu veya turizmle ilgili bir sıkıntı olduğu gibi yaklaşımların, dünyadaki örneklerle ortaya konulmaktadır ki bunların gerçeklikle ilgili bir karşılığının olmadığı ortada çünkü şu anda Fransa dünyada en fazla turist çeken ülkelerin başında.

ÇED raporu olayına gelince, Akkuyu özelinde 2011 yılında Çevre Bakanlığına ÇED başvurusu yapılmış, hazırlanan ÇED raporu Çevre Bakanlığına sunulmuş ve Çevre Bakanlığı ilk önce raporun formatını incelemiş ve raporlardaki formatlarda bazı düzeltme taleplerinde bulunmuştur. Ardından 2 kez inceleme ve değerlendirme toplantıları yapılmış, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu üyesi kurumların belirledikleri eksiklikler tamamlanmış ve ÇED'le ilgili nihai kararın bu yıl içerisinde verilmesiyle ilgili son çalışmalar yasal prosedürlere uygun bir şekilde tamamlanmıştır.

Sonuç olarak, ülkemiz açısından nükleer enerji bir ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. Önemli olan, bu konuda ileri teknolojinin kullanılması ve güvenliğin ön planda tutulmasıdır. Mersin Akkuyu Nükleer Santral Projesi başta olmak üzere şu anda Türkiye'de planlanan bütün nükleer santrallerin bu temel bakış içerisinde ele alındığını tekrardan hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)