GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye'de Bir DSÖ Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:5
Tarih:16.10.2014

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 578 sıra sayılı Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye'de Bir Dünya Sağlık Örgütü Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. İnsan sağlığı üzerinden para kazanmayan ve bu zihniyetten uzak olan bütün milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Dünya Sağlık Örgütü Ofisine bir itirazımız olmaz. Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyada iyi bilinen, güzel istatistikler veren ve dünyanın sağlığını yönlendiren bir kurumdur. Türkiye'de de bir ofis kurulması gerçekten iyidir ve Türkiye için de yararlı olur diye düşünüyoruz. Ancak, Türkiye'de Dünya Sağlık Örgütü Ofisi kurulması anlaşmasından kısa bir süre önce bir anlaşma daha imzalanmıştı. Yine, Dünya Sağlık Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı arasında bir anlaşma daha imzalanmıştı. Bu anlaşma, iki yıllık iş birliği anlaşmasıydı ve iki gün önce de -ancak iki gün önce- sizlerin oyuyla yine bu Meclisten onaylandı, geçti, sıra sayısı 462 idi. Peki, bu anlaşmanın gerekleri yerine getirildi mi acaba? Şöyle bir bakalım: Dünya Sağlık Örgütünün Ofisini burada kuruyorsunuz da acaba göstermelik bir iş mi yapıyorsunuz, yoksa gerçekten samimisiniz?

Bakın, iş birliği anlaşması iki yıllığına yapılmıştı. Hangi iki yıl? 2012 ve 2013 yıllarını kapsayan bir anlaşmaydı. Siz anlaşmayı ne zaman onayladınız? 2014 yılının Ekim ayında yani iş birliği anlaşması bittikten sonra, bir yıl geçtikten sonra siz bu anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisiyle dalga geçer gibi getirdiniz ve buradaki milletvekillerinin oylarıyla geçirdiniz. O yüzden, samimi olmadığınızı net bir şekilde görüyorum. Dışişleri Komisyonuna ne zaman geliyor bu anlaşma? Biraz daha geri gidelim, acaba Dışişleri görüştü de Meclis çok yoğundu onun için mi gündeme alamadınız? Bakıyorum, Dışişleri Komisyonunda 20 Mayıs 2013 tarihinde görüşülmüş yani süre bittikten sonra. Anlaşmanın gerekleri yerine getirildi mi, getirilmedi mi hiç bakılmadan, o süre bittikten sonra Dışişleri Komisyonuna geliyor ve Dışişleri Komisyonundan geçiyor.

Peki, Dünya Sağlık Örgütü burada bir ofis kuruyor. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Cumhuriyeti devletiyle iki yıllık anlaşma yapıyor, Sağlık Komisyonunun haberi var mı bu işten?

ALİ ÖZ (Mersin) - Hiç yok, hiç!

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yok. Sağlık Komisyonu tali komisyon olarak görevlendiriliyor ve Sağlık Komisyonu bunu gündemine almıyor. Türkiye'nin sağlığını dünya sağlığıyla birlikte değerlendirmek üzere ele alması gerekirken "Bu benim işim değildir." diyor ve Türkiye'nin sağlığını Dışişleri Komisyonuna bırakıyor. Yani, ne kadar ciddiyetsiz olduğunuzu ve sadece parmaklarınızı kaldırmak için burada olduğunuzu üzülerek, çok üzülerek size hatırlatmak zorundayım.

Tabii, bu sizin sorumluluğunuz, süresi bitmiş, tamamen kadük hâle gelmiş bir anlaşmayı siz burada ellerinizi kaldırıp onaylarsanız bu sizin sorumluluğunuz. Sizin düştüğünüz durumu ben de görüyorum, size oy veren vatandaşlar da görüyor ama bir şey daha yapıyorsunuz, bu yüce Meclisin onuruyla oynuyorsunuz. Süresi bitmiş bir anlaşmayı yüce Meclise getirmek doğru bir şey değildir. Ben buradan Hükûmete de seslenmek istiyorum. Belki burada oturan milletvekillerinin bilgisi olmayabilir ama Hükûmet yetkilileri, Dışişleri Komisyonu AKP milletvekillerini bile bu duruma düşürmemeliydi yani süresi geçmiş bir anlaşmayı -tırnak içinde- sizlere yutturmamalıydı. O yüzden, ben, ne kadar üzgün olduğumu buradan sizlere ifade etmek istiyorum. Bu da tabii sizin demokrasiden ne anladığınızı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, özellikle de AKP Grubunun Hükûmetin emrine nasıl girdiğini bizlere anlatıyor. Yani, bu anlaşmada, birazdan size sağlıkla ilgili bazı şeyler söyleyeceğim ama ne söylersem söyleyeyim, bunların tamamı ikinci planda kalır artık. Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu ayaklar altına aldıktan sonra sağlık anlaşması yapmışsınız kimin umurunda? Benim umurumda değil. Yaptığınız anlaşmalar güzel olabilir, kötü olabilir; güzelse alkışlarız, oy veririz, kötüyse düzeltmeye çalışırız ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin zedelenen onurunu düzeltmemiz çok daha uzun süre alacak. Keşke sadece Hükûmetin emrinde olsanız; sadece bir kişinin iki dudağı arasından çıkan bir emirle, maalesef, yasama iş yapıyor. Bu kişi Cumhurbaşkanı olabilir, Başbakan olabilir, bakan olabilir, umurumda değil. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiçbir parti farkı gözetmeksizin bütün milletvekillerinin onuruyla oynanmıştır. Ben bunun altını defalarca çizmek istiyorum. Ha, bu ilk defa mı oluyor? Hayır, daha önce de bunu yaptınız, yine bu kürsüden ben size bunları anlattım.

Şimdi gelelim anlaşmanın içeriğine. Anlaşmada, 2008 ile 2013 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütüyle bir orta vadeli program çerçevesinde anlaştınız, güzel. Gerekçeyi okuyoruz, sizin yazdığınız gerekçede diyorsunuz ki: "2008 ve 2013 dönemi için bazı önceliklerimiz var." Bakın, arkadaşlar, siz -gerekçede bunları yazıyorsunuz- gerekçede ne yazdınız ve Türkiye'nin sağlığını nasıl yönettiniz, bunları size anlatmaya çalışacağım. Ben bu konuşmayı hazırlarken içim parçalandı, utandım gerçekten. Umarım sizin de dikkatinizi çekebilirim ve bu hataları derhâl düzeltebiliriz.

AKP diyor ki: "2008-2013 döneminde benim birinci önceliğim, Dünya Sağlık Örgütüyle beraber mutabık kaldığım birinci önceliğim koruyuculuk kapasitesinin geliştirilmesidir." Çok güzel. Dünya Sağlık Örgütü birinci öncelik için "koruyucu hekimlik, koruyucu sağlık hizmetleri" diyor, siz de "evet" diyorsunuz. Peki, ne yapıyorsunuz? Hemen bakıyorum Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının bütçesine, acaba koruyucu sağlık hizmetlerine ne para ayırmış. Toplam bütçe 18 milyar -küsuratı var, boş verin- yüzde 60'ı personel gideri, yüzde 30'u mal ve hizmet alımı, yüzde 9'u yatırım. Bakın yani siz birinci önceliğe koyduğunuz bir konuda Halk Sağlığı Kurumuna sadece 6 milyar lira para ayırıyorsunuz ve diyorsunuz ki Halk Sağlığı Kurumuna: "Bu 6 milyarı al halkın sağlığını koru, öncelikle personel ve araç ihtiyaçlarını karşıla." Para artmıyor ki zaten, halkın sağlığını korusun.

Bakın, daha da vahimi, eğer AKP'nin tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırdığı paraya bakarsak yani Çalışma Bakanlığının da SGK'ya ayırdığı paraya bakar isek, göğsünüzü gere gere söylediğiniz rakam 76 milyar liradır. Bakın, 76 milyar lirayı siz tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırıyorsunuz yani su içerken, ekmek alırken ödediğimiz vergileri tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırıyorsunuz. Hani önceliğiniz temel sağlık hizmetleriydi? Hani önceliğiniz koruyucu sağlık hizmetleriydi? Koskoca Sağlık Bakanlığının toplam bütçesi 18 milyar, tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırdığınız para ise 76 milyar. Demek ki boşuna Dünya Sağlık Örgütüyle iş birliği yapıyorsunuz, demek ki boşuna Dünya Sağlık Örgütünün bir ofisini kuruyorsunuz, laf olsun torba dolsun diye iş yapıyorsunuz. Yani, bütün paranın yüzde 10'unu bile koruyucu sağlık hizmetlerine ayırmıyorsunuz. Peki neden? Çünkü, bir tek derdiniz var, sağlığın üzerinden para kazanmak. Sağlığın üzerinden para kazanmaktan başka hem vallahi hem billahi bir tek derdiniz yok; olsaydı, 76 milyar lirayı tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırmazdınız. Bunun ne kadarı özel hastaneye gidiyor, ne kadarı ilaca gidiyor, ne kadarı yurt dışından gelen malzemelere gidiyor, hepsinin dökümlerini size verebilirim. Bundan kimin kâr ettiği, hangi hastane zincirlerinin kâr ettiği, hangi tröstlerin ne yaptığını siz de ben de çok iyi biliyoruz.

İkinci önceliği AKP Hükûmetinin, Dünya Sağlık Örgütüyle aynı masaya oturarak diyor ki: "Benim ikinci önceliğim aile hekimliği sistemine entegrasyon temeline dayalı olarak çocuk, üreme ve anne sağlığı hizmetlerinin kalitesini arttırmak ve erişimi kolaylaştırmak." Yani okuyorum, gurur duymak istiyorum diyorum ki ne güzel, benim Hükûmetimin ikinci önceliği çocuk sağlığı -ben bir çocuk hekimiyim, gurur duymam lazım- üreme sağlığı ve anne sağlığına ayrılmış, ne kadar güzel. Ve "Hem arttıracağım sağlık hizmetini hem de erişimi kolaylaştıracağım." diyorsunuz. E peki, madem öyle, çocuğu hasta olan bir anne, acaba çocuğunu hastaneye getirmek için kaç yerde para ödüyor? Hani erişimi kolaylaştırıyordunuz? Bir kadın, koruyucu sağlık hizmeti dışında bir tedavi edici sağlık hizmeti alabilmek için acaba kaç lira para ödüyor? Bakın, eğer sizin randevu sisteminize girerse daha telefon etmeye başladığı anda Hükûmetiniz nedeniyle para ödemeye başlıyor. İki, geldi doktora, "çocuğum hasta" dedi, doktor randevusuna yazdı, içeri aldığı anda 5 lira yazıyor. Bakın "Erişimi kolaylaştırdık." diye yalan söylüyorsunuz. 5 lira yazıyor. Eğer doktor bir reçete yazar ise bir 3 lira daha para yazıyor. Bu doktor hikâyesi. Eğer doktor çocuğu biraz hasta görüp de 3 kalemden fazla ilaç yazarsa her yazdığı kalem için 1 lira daha para ödettiriyorsunuz. Allah'tan reva mı bu? Çocuğu hasta olan bir kadına böyle bir şey yapılır mı? Bir de utanmadan gelip burada diyorsunuz ki: "Biz sağlığa erişimi kolaylaştıracağız." Allah'tan korkun. Reçeteyi aldı, cebine koydu kadın, çocuğuna ilaç almaya gidecek, eskiden olduğu gibi yüzde 10, yüzde 20'yi gene ödeyecek, doğru ama bir taban fiyat belirlediniz; eğer eczanede o ilaç yok ise ve doktor "İlla bu ilacı kullansın." demiş ise, diyelim ki taban fiyat 10 lira ise, 15 liralık ilaç veriyorsa eczacı -aranızda eczacılar var, ne demek istediğimi çok iyi anlarlar- o 5 lirayı söke söke anneden alıyor eczacı maalesef. Eczacıyı da getirdiniz sizin kasiyeriniz yaptınız.

E şimdi, bir ilaç almak için, bir vitamin almak için veya bir gribal enfeksiyon için doktora giden bir anne 15-20 lira arası para öderse, bir tek grip ilacının da fiyatı 3 liraysa, bu anne doktora gider mi Allah aşkına? Gitmez. Bu anne kendi başına ilaç alır ve çocuğu da perişan olur, daha da ağır durumlar ortaya çıkabilir.

Bir sözünüzü hatırlatmak istiyorum. Dönemin Başbakanı demişti ki Sağlık Bakanıyla beraber: "Cebinize nüfus cüzdanınızı koyun istediğiniz hastaneye gidin." Allah aşkına, biriniz deneyin çıkın. Cebinize nüfus kâğıdını koyun, gidin bakalım hangi hastane sizi kabul edecek? Bir tane hastane bulamazsınız değerli arkadaşlarım, bir tane. Ama para cüzdanınızı koyduğunuz zaman bütün kapılar size açılıyor. Nüfus cüzdanınızı unutsanız bile sakın ha para cüzdanınızı unutmayın!

Bakın, ikinci önceliğiniz anne-çocuk sağlığı demiştim. "Anne-çocuk sağlığını önceleyeceğiz." dediniz, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerini kapattınız. Yani, ben anlamıyorum. Ben bir çocuk hekimiyim. Benim ömrüm, hayatım bebekler ölmesin diye geçti. Her türlü programda gönüllü olarak çalıştım. Bir de baktım ki ana-çocuk sağlığı -hani anne ve çocuk önceliğinizdi ya- ve aile planlaması merkezlerini kapattınız. Buradan bas bas bağırdık "Allah rızası için yapmayın. Evet, AÇSAP'lardan para kazanılmaz ama bebekler, anneler ölür." dedik, dinletemedik.

Şimdi, maalesef, içim kan ağlayarak, içim parçalanarak söylüyorum ki haklı çıktık. Bunu ben söylemiyorum, Sağlık Bakanlığının Genel Müdürü benim yazdığım yazıya cevaben diyor ki: "Türkiye'de bebek ölüm hızı artmıştır."

Bakın, çok net veriler vereceğim size: 2012 yılında bebek ölüm hızı binde 7,4'ken 2013 yılında binde 7,8'e çıkmış. Diyeceksiniz ki: "0,4'lük artışın ne anlamı var?" Sağlıkçı olanlar beni çok iyi anlarlar. Kırk yıldır, elli yıldır bütün sağlık çalışanlarının gayretiyle sürekli düşmekte olan bebek ölüm hızı, kırk yıldır ilk defa 2013 yılında artmıştır sayenizde. Küçük bir hesap yapalım. 0,4 arttı, bakın. Bu ülkede her yıl yaklaşık 1,5 milyon bebek doğuyor, 1 milyon 300 bin civarında. Bu bebeklerdeki bebek ölüm hızının binde 0,4 arttığını düşünürsek, sizin yüzünüzden ilk defa 2013 yılında 600 bebek fazladan öldü. Bunu ben söylemiyorum, sizin genel müdürünüz söylüyor arkadaşlar. Neden? Çünkü, ana çocuk sağlığı ve aile planlamalarını kapattınız. "Ana çocuk sağlığına, aile planlamasına öncelik vereceğim." dediniz Dünya Sağlık Örgütüne, yalan söylediniz, öncelik vermediniz. 600 bebek sizin yüzünüzden öldü. Bunu sizin genel müdürünüz söylüyor, ben değil.

Anne ölümlerine bakalım. Kırk yıldır ilk defa, anne ölüm hızları yüz binde 15,4'ten yüz bin de 15,9'a çıktı. Bütün dünya ülkeleri bunları düşürürken...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - 2002'de kaçtı Aytuğ Bey?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, laf atmak önemli olabilir.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Peki, siz devam edin, sonra cevap verirsiniz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ben burada ciddi şeyler söylüyorum. Biraz, herkesin edeplenmesi lazım.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Önce hekim olarak konuşmanız lazım.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ben burada diyorum ki son bir yılda sizin uygulamalarınız yüzünden 600 bebek öldü, genel müdürünüz bunu şöyle rapor etti diyorum. TÜİK verileri böyle rapor etti. TNSA verileri daha çıkmadı ama TÜİK'e, kendi genel müdürünüze güvenmiyorsanız, ben ne diyeyim? Bu kadar saklamalarına rağmen, saklayamadınız. Anneler ölüyor diyorum size. Bakın, sizin rakamınız ilk defa kırk yılda yüz binde 15,4'ten 15,9'a çıkmış. Yani, daha da düşmesi gerekirken artmış, artmış arkadaşlar. Birazcık elimizi vicdanımıza koymamız lazım.

Peki, bebek ölüm hızı, anne ölüm hızı böyle, başka sorunlarımız var mı? Var. Annelerin doğurduğu bebekler düşük doğum ağırlıklı bu ülkede. Neden? Çünkü koruyucu sağlık hizmetlerine para vermiyorsunuz. Bakın, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığımız zaman, düşük kilolu doğum oranı en yüksek Türkiye'dedir maalesef ve bu bebekler ölüyor veya sakat kalıyor arkadaşlar. Neden, niye Dünya Sağlık Örgütüyle bu anlaşmayı yapıyorsunuz? Madem onların dediklerine uymayacaksınız, neden anlaşma yapıyorsunuz ve neden ülkemizi rezil ediyorsunuz? Bakın, anneler gebe kalıyor. Diyorsunuz ki: "En az 3 çocuk doğurun." Peki, bu da bir strateji olabilir ama bakıyorum, düşükle biten gebelik sıralamasında en başlarda Türkiye OECD ülkelerinde, Avrupa ülkelerinde. Yani, annelere "Gebe kalın." diyorsunuz ama koruyucu sağlık hizmeti veremediğiniz için bu anneler bebeklerini kaybediyorlar. O yüzden, attığımız adımlara dikkat etmemiz gerekiyor.

Diğer önceliklere bakalım: Bulaşıcı olmayan hastalıklarla mücadele, aşıyla önlenebilir hastalıklarla mücadele. Ne kadar güzel. Be kardeşim, aşıyla önlenebilir hastalıkla mücadele ediyorsunuz da niye benim ülkemde kızamık patlıyor, neden benim ülkemde hâlâ siz çocuk felci aşısını tekrar tekrar kampanyalarla yapıyorsunuz, neden? O aşıların hepsi canlı aşılar. Neden yapamıyorsunuz aşılarınızı? Çünkü, bu işte para yok. Tedavi edici sağlık hizmetlerinde ballı börek ama koruyucu sağlık hizmetlerinde yok. Onun için, bu anlaşmalar önemli. Ama, ne olur verdiğiniz sözde durun, halkı da kandırmayın.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)