| Konu: | MHP GRUBUNUN, MHP GRUP BAŞKAN VEKİLİ VE İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL TARAFINDAN, 17 ARALIK 2013 GÜNÜ YAPILAN KONUŞMALARIN MONTAJ OLUP OLMADIĞINA İLİŞKİN TÜBİTAK RAPORUNUN HAZIRLANMA SÜRECİ, TÜBİTAK'TA YAPILAN GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİNİN MAHİYETİ VE BAHSE KONU KAYITLARIN ULUSLARARASI VE BAĞIMSIZ UZMAN KURULUŞLARA İNCELETTİRİLEREK GERÇEĞİN ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA 5/8/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 12 AĞUSTOS 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 131 |
| Tarih: | 12.08.2014 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan telefon konuşmalarının montaj ve dublaj olduğu iddia edilmiş. Buna mukabil, bazı sivil toplum örgütlerinin bu kayıtların gerçek olduğuna dair hazırlattığı raporlar, bilahare TÜBİTAK'ın bağlı olduğu Bakanın bunların montaj olduğunu hissetmesiyle TÜBİTAK'ta yapılan operasyon sonrasında TÜBİTAK tarafından hazırlanan bu kayıtların montaj olduğuna dair rapor kamuoyunda tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalar ışığında 17 Aralık 2013 günü yapılan konuşmaların montaj olup olmadığına ilişkin TÜBİTAK raporunun hazırlanma süreci, TÜBİTAK'ta yapılan görev değişikliklerinin mahiyeti ve bahse konu kayıtların uluslararası ve bağımsız uzman kuruluşlara inceletilerek gereğinin ortaya çıkarılması amacıyla, Anayasa'nın 98'inci, İçtüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması için verilen önerge hakkında MHP grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 10 Ağustos'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin vatanımıza, milletimize, devletimize ve demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlanmıştır, hepimizin de bildiği gibi, burada hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan milletin iradesinin arkasında duracağımızı ifade ediyoruz ama bu, şu demek değildir: Bu seçim sürecinde devletin tüm imkânlarının kullanılarak bütün kampanya boyunca orantısız güç kullanılmasını yok saymamız da mümkün değildir ve sonuç itibarıyla bu seçimde, seçimler daha yapılmadan özellikle havuz medyası ve birtakım anket firmalarının yüzde 58-60 gibi bir oran ortaya koyarak seçim olmadan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmiş olduğunu ortaya koymaları ve bununla ilgili bir algı oluşturmaları da milletimizin dikkatinden kaçmamıştır ve netice itibarıyla, 15 milyona yakın seçmenin sandığa gitmeyip bu noktada irade ortaya koymaması da mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken hususlardır.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı, saygınlığı olan bir makamdır, sevmek zorunda olunmasa bile, devletin başı olarak, cumhurun başı olarak herkesin saygı duyması gereken bir makamdır. Bu saygı duyulması gereken makamın herhangi bir şaibeyle anılması, ilk önce, Cumhurbaşkanlığı makamının şahsında orada oturan kişiyi, sonra da milletimizi derin olarak yaralayacaktır. Şimdi şunu ifade etmek istiyorum: Hepimiz biliyoruz ki 17,25 Aralık süreci ülkemizde yaşandı. Şimdi "Gerek 30 Martta gerekse 10 Ağustosta millet bunu akladı, bunlar yok." mantığıyla hareket edersek en büyük zararı demokrasimize vermiş oluruz. Şunu ifade ediyorum: Sandıklar hiçbir zaman için usulsüzlüklerin, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların aklanacağı bir yer değildir, dünyanın hiçbir yerinde de bunun örneği yoktur.
Değerli milletvekilleri, 17 Aralıkta ne oldu? 17 Aralıkta, biliyorsunuz, birtakım bakanların ve bakan çocuklarının içinde bulunduğu, para kasalarının ortada dolaştığı, efendime söyleyeyim, para kasalarının içerisinde milyon dolarların ortalıkta dolaştığı, banka genel müdürlerinin evinde milyon dolarların olduğu, villaların, arsaların, gayrimenkullerin ortalığa saçıldığı bir süreci yaşadık. Şimdi, bunları yok mu sayacağız? Bunları yok sayma hakkına hiçbirimiz sahip değiliz.
Şunu ifade ediyorum: Kendimize güveniyorsak, bir haksızlık, hukuksuzluk yapılmadığına inanıyorsak, "Ortalıkta bir hırsızlık ve yolsuzluk yok." diyorsak yüce Türk yargısına güvenmek zorundayız. Güvenmezsek geleceği inşa edemeyiz. Bunların, mutlaka ve mutlaka, kamu vicdanında -yüzde 100'ünde- aklanması gerekiyor. Bunun aklanma yeri de yargıdır ve bu da objektif hukuk kurallarının işlemesinden geçer ama oluşturulan birtakım çalışmalarla bunu yok sayarsak, bu işlerde milletin vicdanında yara açarız.
17 Aralıkta oluşan bu süreç içerisinde ve ondan sonraki süreçte ne oldu değerli milletvekilleri? Sayın Başbakan ile oğlu arasında geçtiği ifade edilen birtakım konuşmalar var. Bu konuşmalarda şu deniyor: Sayın Muammer Güler'in oğlu ile eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlunun evinde yapılan aramalarda kasalarda ve ayakkabı kutularında sakladıkları yüklü miktarlardaki paraya ulaşıldığı medyada yer almıştır.
SONER AKSOY (Kütahya) - Ayıp ayıp!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bunun üzerine, saat sekizi iki geçe oğluyla yapılan görüşmelerde evlerde arama yapıldığını, bu manada "Senin evinde ne var ne yok?" diye sorulduğu ve "Bunları ne yapalım?" dediği ifade edilmektedir. 17.00'de yapılan ikinci konuşmada "Paraların tamamıyla sıfırlanmasında fayda var." dediği duyulmaktadır. Öğleden sonra 15.39'da yapılan üçüncü konuşmada, önceki telefon görüşmeleriyle verilen görevlerin yerine getirilip getirilmediği sorulmaktadır; işte "Akşam bitirmiş bulunuyoruz." diyor. En son, 23.15'te yapılan konuşmalarda evdeki paraların sıfırlandığını, sadece 30 milyon avro gibi bir miktar daha paranın olduğu ifade ediliyor. Şimdi, bu konuşmalar, bütün kapatmalara rağmen, bütün sansür uygulamalarına rağmen, Twitter'ın, Google'ın yasaklanmasına rağmen Türkiye'de ve dünyada milyonlarca kişi tarafından takip edildi ve izlendi. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı gibi saygın bir koltuğa oturan bir kişinin bunlarla ilgili herhangi bir şey olmadığını ortaya çıkarması lazım. "Efendim, ben 30 Martta ve 10 Ağustosta sandıkta aklandım." ifadesini kullanırsanız bunun altından kalkamazsınız, milletin vicdanı yaralanır.
Şimdi, bunun üzerine, Sayın Başbakan birçok konuşmasında -işte Balıkesir'de yaptığı konuşmalar var, mitingde yaptığı konuşmalar var- diyor ki: "Bu ülkede Cumhurbaşkanı dinlenmiş, Başbakan olarak ben dinlenmişim, benim oğlum dinlenmiş, bakanlar dinlenmiş." Şimdi, Allah'ınızı severseniz, değerli milletvekilleri, ben size soruyorum: Bunu söyleyen kim? Bunu söyleyen kişi, bu ülkeyi on iki yıldır yöneten bir Başbakan. Aylarca askeriyeye yapılan operasyonda, hatta bırakın, "Adana'da biz vali tarafından dinleniyoruz." dediğimizde, hatta, sizin bir milletvekiliniz "Vali bizi dinletiyor." dediğinde, o süreç içerisinde birileri dinlenirken sesini çıkarmayanların, hukuksuzluğa göz yumanların, hukuksuz dinlemelere göz yumanların, ucu kendilerine dokunduğu zaman "Biz dinleniyoruz." deme hakları var mıdır? Yani, değerli milletvekilleri, bunu söyleyen, Adana'daki Tellidere Mahallesi'ndeki Ahmet Ağa değil, on iki yıldır bu ülkeyi yönetiyor.
Bakın, size ibretlik olsun diye bir şey göstereceğim. Yeni Şafak gazetesi, havuz medyası değil mi? Havuz medyasında bundan üç ay önce bir şey çıkıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yeni Şafak, havuz medyası değil yahu.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Siz buna cevap verin. Diyor ki: "Tapelerle yükseldi." Diyen kim? Yeni Şafak gazetesi. Burada ne diyor biliyor musunuz, haberde: "Paralel yapılanmanın, Başbakanın koruma ekibini ele geçirmek için akıllara durgunluk veren bir taktik izlediği ortaya çıktı. Erdoğan'ın yakın çevresini dinleyen şebeke, tapeleri, koruma ekibinden Mehmet Yüksel'e verdi. Tapelerle Erdoğan'ın güvenini kazanan Yüksel, Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı oldu."
Şimdi, bununla ilgili, Başbakana 6 tane soru sordum, dedim ki: Bu Yeni Şafak'ta çıkan haber doğru mudur? Sizin yanınızdaki korumalar, etrafınızda, Başbakanlık etrafında, bakanlar dâhil olmak üzere muhalif gördüğünüz veya parti içerisinde ileride muhalif olabilecek birileri -bunun içerisinde hani "Cumhurbaşkanı da dinlendi" diyor ya Sayın Başbakan, ben demiyorum- dinlenip de o koruma polisi tarafından size servis edildi mi? Edildiyse kimleri dinlediniz?
Şimdi, değerli milletvekilleri, Yeni Şafak gazetesi gibi bir gazete bunu manşet yapıyor ve biz soru soruyoruz, "Bu dinlemeler var mı, bu dinlemeler size verildi mi?" diye, cevap yok. Peki, bu gazeteyi tekzip ettiniz mi? Etmediniz. Peki, bu gazeteyi yalanladınız mı? Yalanlamadınız. Peki, burada ismi geçen, size konuşmaları dinlediğini ifade eden şahsı, Koruma Dairesi Başkanlığına yükselttiniz mi? Evet, yükselttiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, ortalıkta birtakım gerçek olaylar var. O zaman şunu sormak lazım: Bu dinlemeler sahte ise, bu dinlemeler yoksa, üç aydır, dört aydır dinlendiğini ifade eden, konuşmalarını ortaya koyan, "Alo Fatih"in doğru olduğunu ifade eden ve bugün o polisler hakkında soruşturma açan Sayın Başbakana sormak lazım: Emniyetteki usulsüz dinlemelerle ilgili birinci, ikinci, üçüncü polis operasyonu neyin nesidir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bu polis operasyonunu niye yapıyorsunuz, bu dinlemeler yoksa bu operasyonları niye yaptınız? Siz dinlendiğinizde hak da başkası dinlendiğinde suç mu? (MHP sıralarından alkışlar)