| Konu: | İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 19.07.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak -tekrar ifade ediyorum- işçilerin hakkı, taşeronların hukukuyla ilgili bu kanun tasarısındaki maddeleri destekliyoruz ancak "Bu kanun tasarısında zerzevat maddeler var." demiştik. Bunun iki tanesini sizlerle paylaşmıştım. Bunlardan bir tanesi, özelleştirmeden yararlanılan 5 tane şirketle ilgili, Anayasa'nın 138'inci maddesinin son fıkrasına aykırı olarak ortaya koymuş olduğunuz, mahkeme kararlarının uygulanmayacağına, Anayasa Mahkemesinin, Danıştayın ve Yargıtayın vermiş olduğu ve kesinleşmiş olduğu kararların uygulanmamasına ilişkindir. O kararlar, haksız ve hukuksuz olarak, yolsuz olarak milletin malının 5 şirkete peşkeş çekilmesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarının, Danıştay kararlarının, Yargıtay kararlarının uygulanmayacağına ilişkin olarak bu Meclisten çıkacak irade sadece İslamiyet'te değil, bütün dinlerin esas aldığı adalete ve hakkaniyete ulaşma hedefine aykırıdır. Keza, evrensel insan değerlerinin ulaşmış olduğu adil bir şekilde insanları yönetme ilkesine aykırıdır ve elimizdeki Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırıdır. Bu zerzevat maddelerden bir başkası ise kamu görevlilerine ilişkin olmak üzere yapılacak olan soruşturmalarla ilgilidir ve bu tasarının 100'üncü maddesidir.
Değerli milletvekilleri, içinizde bunu okumamış olanlar vardır. Bu maddede 3 tane önemli insanlık değeri, evrensel değer ortadan kaldırılmakta ve hatta, sadece İslamiyet'in değil, bütün semavi dinlerin hedef aldığı hakkaniyet ve adalet ilkesini ortadan kaldıran 3 tane temel yanlış vardır. Bunlardan bir tanesi, mahkeme kararlarının uygulanması otuz günlük bir süreye tabi kılınmıştır, o otuz günlük süre iki yıla çıkarılmaktadır. İki yıl içerisinde kim öle kim kala! Nasreddin Hoca'nın hikâyesinde olduğu gibi, ölme eşeğim ölme sana yonca biçeyim, ölme eşeğim ölme sana iki yıl sonra hakkını vereyim anlamını taşımaktadır.
İkinci yanlış ise değerli arkadaşlarım, görevden alacağınız görevlilerin içine düştüğü hâl, telafisi güç ve imkânsız zararları doğuran hâllerden sayılmaz. Meclis nasıl böyle bir karar verebilecek? Buna karar verecek olan yargı. Siz hangi vicdanla, hangi izanla, mağdur olmuş olan bir kamu görevlisinin içine düştüğü durumun kanunla telafisi güç olmayan bir hâl olduğuna karar verebilirsiniz? Siz, şimdi, görevden alınacak olan kişilerin içine düşebileceği psikolojik hâli, içine düşebileceği ailevi sorunları, sosyal sorunları ve ekonomik sorunları bilebilecek durumda mısınız? Hayır, değil. Dolayısıyla, bu yanlıştır.
Üçüncüsü, daha vahimdir. Bu fıkranın üçüncü cümlesinde yani biraz önce anlattığım iki temel konuda belirtilecek işlemlerle ilgili kararların yerine getirilmemesi -dikkat buyurun- ceza soruşturması ve kovuşturmasına konu teşkil edemez. Yani, astığım astık, kestiğim kestik; bunun adalette, hukukta herhangi bir hesabı olmayacak. Bunun adı ne kardeşim? Bunun adı diktatörlüktür.
Değerli arkadaşlar, böyle bir anlayışı nasıl yüce Meclis kabul edebilir? Böyle bir anlayışı nasıl millî iradenin tecelli etmiş olduğu Mecliste ortaya koyabiliriz? Bu mübarek günde, uğranabilecek haksızlıkların vereceğiniz oylarla paydaşı olabilecek, o haksızlıkları yapanlarla aynı kefede tartışılabilecek bir hâle düşmeyeceğinizi ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)