GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:120
Tarih:19.07.2014

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 19'uncu maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclisimize 61 madde olarak sevk edilen ancak Komisyon sürecinde kayıt dışılığın, adam kayırmanın, kasa aflarının, rantın ve talanın yer aldığı 98 maddenin daha ilave edilmesiyle 149 maddeye ulaşan bir torba yasayla karşı karşıyayız.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisimizden mutabakatla geçebilecek bir yasaya yine müdahalede bulunduğuna ve de uzlaşma kültüründen ne kadar uzakta olduğuna bir kez daha şahit olduk. Bu şaşırtıcı değil, asıl şaşırtıcı olan "Soma işçileri için kanun çıkarıyoruz." deyip yaşam odalarını reddetmektir, asıl şaşırtıcı olan "Doğayı korumayı en iyi biz biliriz." deyip zeytinlikleri ranta açmaktır. Bu yaklaşımı anlamak da mümkün değildir. Oysa, Soma'nın da işçi sorunlarının da ekonominin de artık kalıcı hâle gelen problemlerinin çözümü uzlaşmadadır. Yalnızca muhalefet partileriyle değil, sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla da uzlaşma gereği vardır. Uzlaşma sağlanmadan yapılan her düzenleme eninde sonunda yeni bir düzenlemeye yol açmaktadır ve geçtiğimiz yıllar da bunun sayısız örneğiyle doludur.

Barolardan görüş almadan Avukatlık Kanunu'nu değiştirirseniz, sendikaları yok sayarak işçiler hakkında düzenleme yaparsanız, tabipler odasına danışmadan sağlık çalışanlarına zorunlu nöbet uygulaması getirirseniz sorun çıkması da kaçınılmazdır. Taşeronluk sistemi de işte böylesi bir anlayışın ürünüdür. Muhalefet tarafından, sendikalar tarafından defalarca uyarılmasına rağmen taşeronluğu bu kadar yaygın hâle getirip bir de üzerine bundan şikâyetçi olmak, ancak Adalet ve Kalkınma Partisine has bir tutum olsa gerek. Bu tasarıda da bu tutumdan vazgeçilmiş değildir. Yoksa, hem kamuoyuna "Taşeron işçileri kadroya alacağız." deyip hem de taşeronluğu kolaylaştırıcı ve yaygınlaştırıcı düzenleme yapmak açıklanabilir değildir. Yoksa, hem Uluslararası Çalışma Örgütünün sözleşmelerini imzalayıp hem de kamuda çalışan taşeron işçileri firmaların insafına bırakmak anlaşılabilir değildir. Muhalefetin, sendikaların, işçilerin beklentisi taşeronluğun toptan kaldırılmasıdır. Bu çağda fazla mesai, bayram izni, ikramiye ve yıllık izin gibi haklarından mahrum bırakılan taşeron işçilerin çalışma koşulları utanç vericidir. Taşeronluk sisteminin sonuçları nedeniyle yaşanan can kayıpları ise bu ülkenin ayıbıdır. Bu utanca ve ayıba ortak olmamak gerek diye düşünüyorum.

Taşeron işçilerin yaşadığı drama en son hep birlikte Soma'da tanık olduk. Kazanın ardından madenlerde çalışan işçilere "dayıbaşı" denilen işçi simsarları aracılığıyla "İşbaşı yapın, yoksa ekmeğinizden olursunuz." dendiğini gördük. İşçilerin çok düşük maaşlarla yerin metrelerce altında yaşam savaşı verdiklerini ve bu sistemin de bizzat devlet tarafından beslendiğine tanık olduk. Tanıklığımız bununla da kalmadı; bu koşulları protesto eden işçilerin ve işçi yakınlarının tokatlandığına, tekmelendiğine ve üzerlerine gaz sıkıldığına tanık olduk. (CHP sıralarından alkışlar) Önlem almayan şirketlerin, önlem almasını kontrol bile etmeyen devletle zaten kol kola olduklarına tanık olduk. "E ne yapalım, bu kaderdir..." Maden kazaları konusunda 1900'lerin başından örnek veren yöneticilere tanıklık ettik ve bu yöneticilerin yönettiği ülkemizde yalnızca geçtiğimiz yıl 1.235 işçi, işçi kazalarında hayatını kaybetti.

Eğer işçilerimizin hayatının sudan ucuz olduğu bir ülke istemiyorsak hep birlikte bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da ilk iş olarak taşeronluk sistemini değiştirmemiz gerekiyor. Eğer bu sistem böyle giderse korkarım daha çok işçimizin ardından ağıt yakarız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar)