| Konu: | İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 117 |
| Tarih: | 16.07.2014 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere, bu görüştüğümüz tasarının, 13 Mayısta Soma'da meydana gelen bu elim maden faciası üzerine ve maden çalışmalarında, maden işletmelerinde maden işçilerinin sorunlarını çözmek ve bu facianın mümkün olduğunca yaralarını sarmak amacıyla ve çalışanların şartlarını iyileştirmek amacıyla hazırlandığı kamuoyuna iktidar tarafından deklare edilmişti ve aynı zamanda maden işçilerine verilen sözlerin yerine getirileceği ifade edilmişti.
Şimdi, bu kanun tasarısı 30 Mayısta Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu, 4 Hazirandan itibaren de Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri başladı ve 11 Temmuzda üst Komisyon çalışmaları da tamamlandı. 61 madde olarak gelen, Genel Kurulda geçici maddelerle birlikte toplam 153 maddeye ulaşan bir torba tasarıyı görüşüyoruz.
Sözlerimin başında ifade etmek isterim ki bu torba tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne kadar görüşülen torba tasarılar içerisinde usul bakımından da, bazı maddeleri itibarıyla esas bakımından da en berbat tasarılardan birisidir. Âdeta bir facia yaşanmıştır; bir yasama süreci faciası, bir hukuk faciası. Ne Anayasa dinlenmiştir ne İç Tüzük dinlenmiştir ne teamüller, gelenekler dinlenmiştir ve hatta, bütün temel insan hakları bile ihlal edilerek dayatmayla bir yasama süreci geçirilmiştir. Artık öyle bir şey açığa çıktı ki 13 Mayıstan beri, Türkiye, dayıbaşı sistemini, taşeron sistemini konuşuyor ve dayıbaşı, taşeron sistemi de komisyonlara ve Genel Kurula âdeta sirayet etmiştir. Maalesef, bunu söylemek durumundayız.
Değerli arkadaşlar, birbiriyle alakasız, karman çorman bütün maddeler bu tasarıda aynı torbanın içerisine konulmuş. Konulan bu kuralların açık, ulaşılabilir, öngörülebilir, belli, bütüncül bir anlayışla hiçbir alakası yok; düzenleyici etki analizi yok. 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesinde öngörülen hesaplamalar yapılmamış. Hesapsız kitapsız bir düzenleme plansız ve programsız geldi. 8 ayrı ihtisas komisyonunda görüşülmesi gerekiyordu, görüşülmedi. 144 sayılı ILO sözleşmelerine göre sosyal diyaloğa aykırı hazırlandı. Ekonomik ve Sosyal Konseyde görüşülmedi. Zaman zaman kavgaya varan gerilimler yaşandı. Ve sadece Hükûmet ve bürokrasi tarafından hazırlanan, Komisyonun çok değerli iktidar partisi milletvekillerince de sadece imzalanan bir tasarı. Ve Komisyon safahatında da -bilinçli mi bilemiyorum ancak- hangi madde görüşülüyorsa o maddeyle hiç alakası olmayan bir sayın bakan ilgili bakanı Komisyonda temsil etti. Bu da gerçekten hiç de doğru olmadı.
Şimdi, gelelim Soma'yla ilgili düzenlemelere değerli arkadaşlar. Tasarıda yer alan Soma, madenler ve maden çalışanlarıyla ilgili maddelerin tasarıdan ayrıştırılmasını ısrarla, defaatle Genel Kurul safahatında dahi dile getirdik ancak anlaşılmaz bir tutumla bu ısrarlı talepler yankı bulmadı. Bunun da sebebini biliyoruz. Tabii, içerisinde sayısı 5-6'yı bulabilecek bazı melun maddeler var ki onlara göstereceğimiz direnci yarın seçim mitinglerinde Sayın Başbakanın veya iktidar partisi yetkililerinin olumlu bazı maddeleri de sayarak "Efendim, bak işte, muhalefet bunları engellemeye çalışıyor." diyerek bir zülüf perdeleme yapacağı anlaşılıyor.
Soma'da maden kazasından sonra, Başbakan başta olmak üzere, bazı sayın bakanlar ve iktidar partisinin bazı sayın sözcüleri bazı sözler vermişti. Tekrar hatırlatmakta fayda var. Yer altı maden ocaklarının güvenli hâle getirileceği ve kimsenin işten çıkarılmayacağı sözü verildi. Peki, bu söz yerine getirildi mi, şu an itibarıyla maden ocakları güvenli hâlde mi? Değil. Bu söz yerine getirilmedi. Kimsenin işten çıkartılmayacağı; bunun garantisi hâlâ yok, işçi, gönderilen ihtarnamelerle tehdit altında, yarın ne olacağını kimse bilemiyor. Yer altı çalışanlarının mali ve sosyal haklarının iyileştirileceği; bunun da nasıl sulandırıldığını biraz sonra hep birlikte göreceğiz. Yer altı çalışanlarına erken emeklilik hakkı verileceği, maaşların en az 2.000 lira olacağı, 6 maaş ikramiye verileceği, çalışma süresinin altı saat olacağı, TOKİ'den ev verileceği yönünde sözler verildi.
Değerli arkadaşlar, bu sözlerin çok önemli bir kısmı sulandırılarak ve âdeta kandırılarak bir şeyler yapılıyor. Örnek vereceğim. Sayın Recai Berber burada konuşma yaparken dikkatle dinledim. Ne demişti Başbakan? "Maaşlar 2 bin liradan az olmayacak, yılda 6 ikramiye verilecek." Sayın Berber, burada, sanki "6 maaş ikramiye yerine 2 asgari ücretle bunu telafi ediyoruz." diyor. Ya, ikisi birden verilecek, hem 2 bin lira maaş hem 6 maaş ikramiye. Siz kimi kandırıyorsunuz? 1 çocuğu olan bir maden işçisinin net alacağı asgari ücret tutarı 891 lira, 2 asgari ücret tutarı 1.782 lira. Başbakan kaç lira dedi? 2 bin lira. Biz kaç lira diyoruz? Önergelerimiz gelecek arkadaşlar. En az 3 asgari ücret tutarında diyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "5" de ya. "5" de, ne olacak?
ERKAN AKÇAY (Devamla) - "5" değil Sayın Kacır. Neden "5" demiyoruz? Makulü diyoruz. Lütfen, izah edeceğim... Şunun için diyoruz: Çünkü bugün Türkiye Kömür İşletmelerinde, Ege Linyitleri İşletmelerinde yani kamuda çalışan bir maden işçisinin aldığı fiilî ücret aşağı yukarı asgari ücretin 3 katına tekabül ettiği için. Yani, böyle bir mantık bu; yoksa siz rica etseniz bizden, "4" diye önerseniz biz vermeyiz onu, makul ve mantıklı olanı veriyoruz. Şimdi, bu 6 maaş ikramiye yok.
Ondan sonra "altı saat çalışma" dendi -otuz altı saat- gayet güzeldi alt komisyona geldiğinde fakat sonradan maden firmaları iktidar üzerinde büyük bir baskı ve lobi oluşturarak sulandırdılar, dediler ki: "Fiilen çalışılan." Yani, kazma sallanmaya başlanıp kazmanın bırakılacağı saat olarak sayılınca -Anadolu'da bir söz var "Anan anan, kadın anan." derler yani değişen bir şey yoktur- fiilen aynı durum devam ediyor anlamı gelmektedir; yedi buçuk, sekiz saat. Zaten Gördes'ten dahi Soma'ya servisle, o külüstür otobüslerle iki saat yol giden işçiler var; bunlar on iki, on üç saat zamanını sadece madene ayırıyorlar. Bu da sulandırılmıştır.
TOKİ'den ev verileceği ifade edildi. Şimdi, "2 ev verilecek." deniliyor. Seviniyoruz fakat birini filan firma, öbürünü filan firmanın vereceğini öğrendik, ona da ayrıca temas ederiz.
Gelelim taşeronluğa. Maden işçilerine, sayın bakanlar, Başbakan, Hükûmet, iktidar partisi yetkilileri, taşeronluğun kaldırılacağını, bu dayıbaşılığın kaldırılacağını söylediler. Dayıbaşılığı ağzına bile almıyor iktidar partisi. Neden almıyor acaba? Yani bu söz verildi ve AKP'nin dayıbaşılara gıkı bile çıkmıyor. Bunun sebebini ben biliyorum, onları da bu süreçlerde açıklayacağım çünkü dayıbaşı sistemiyle iç içe geçmiş Soma'daki AKP siyasi sistemi, birlikte çalışıyor da ondan. Onu da bu süreçlerde teker teker, somut olarak izah edeceğiz. Zaman ilerliyor, maalesef, keşke bir saatimiz olsa da geniş geniş anlatsak ama maddelerde de konuşacağız, Allah'ın izniyle hepsini çalışma fırsatı bulacağız.
Çalışma saatlerini ifade ettik.
Taşeronluk, hak getire, bilakis sağlamlaştırılıyor, yasal zemini sağlamlaştırılıyor. Yani Sayın Berber konuşurken ben hakikaten hayret ettim; biz otuz sekiz, kırk gün başka bir kanun tasarısı mı görüştük diye bir an endişe de geçirdim, acaba biz mi yanılıyoruz dedim. Âdeta taşeronluğu kaldırmışlar gibi konuşuldu. Zaten genel gerekçesinde de var ve Sayın Bakan da "Efendim, bu 1936'dan beri devam ediyor." diyor. Çok teşekkür ediyorum 1936'yı referans aldığınız için ama bu 1936 referansı sizi kurtarmaz. Alabildiğine yaygınlaştırılan, yüz binleri aşıp milyonları bulan bir taşeron sistemi.
Gelelim emeklilik sistemine. 2008 öncesine dönüleceği umudu verildi. Somalı maden işçilerinin beklentisi 2008 öncesi uygulamadır. Kısmi bir iyileştirme var yani, bunu ifade etmek gerekir ancak doğru olan 2008 öncesiydi. Buna ilişkin önergelerimiz de var. Normal olan, özellikle yer altı maden işçiliğinde, kömür işçiliğinde yaş şartını kaldırıp prim gün mecburiyetini getirmekte fayda var. Bunda da makul olanın -bizim önergemiz de o şekilde- 4 bin iş günü olduğunu ifade ediyoruz.
Önemli gördüğümüz bir diğer düzenleme de değerli arkadaşlar, kazadan, faciadan zarar gören, hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerinden 1 kişiye kamuda istihdam hakkı veriliyor. Ancak, tabii, Soma dışında daha önceden yaşanan maden kazalarında hayatını kaybeden vatandaşlarımız da haklı olarak feryat ediyor bunun eşit ve adil bir durum olmadığı konusunda. Mutlaka bu düzenlemenin de yapılması gerekir. Tasarının ilk görüşülmeye başlandığı 4 Haziranda Zonguldak'tan, Bartın'dan ve diğer yerlerden pek çok vatandaşımız tasarıya yönelik tepkilerini sırf bu nedene dayandırdılar ki haklılardır. İlk fırsatta bunu genele teşmil ederek daha adil bir yaklaşım sergilemek gerekir. 1 işçi evet, olumludur fakat 2 kişinin istihdam edilmesinde de büyük fayda var. Biliyorsunuz, Soma kırsal kesim bölgesi, maden işçileri tarımdan kopan insanlar ve tamamı da sadece kendi çekirdek ailesini değil anne babasını, hatta kayınpederini, kayınvalidesini de birlikte geçindiren insanlar. Bunların üretimden kopması, çalışmaması çok ciddi bir ekonomik yıkıma da yol açıyor. O nedenle, bu iş hakkından birinin uygun olursa eşe veya çocuğuna, diğerinin ana, baba veya kardeşlerinden birine verilmesini bir sosyal politika olarak daha uygun görüyoruz. Tabii, bazı vicdanlar bunu kabul etmeyebilir, dalgasını geçebilir ama biz bunda samimi ve ısrarcıyız.
Bir de Eynez Maden Ocağında, yer altında, kazadan yaralı veya sağ kurtulan işçilerimizin durumları var. Bunu da Hükûmetin dikkatlerden uzak tutmaması gerekir. O 301 arkadaşının cenazesiyle, naaşıyla saatlerce baş başa kalıp o acıları, o ızdırabı yaşayan işçilerin bir daha yer altında çalışma şansı yoktur değerli arkadaşlar. Bu işçilerimizin de ama yer üstü ama başka alanlarda istihdam edilme mecburiyeti vardır.
Diğer hususları da bundan sonraki konuşmalarımızda dile getirmek üzere hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)