| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 10.07.2014 |
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Güya terörü bitirmek üzere bir kanun tasarısı geldi, görüşüyoruz; iyi de yapıyoruz, bir itirazımız yok ama milletvekilleriniz Plan ve Bütçe Komisyonunda terör estiriyor. Lütfen, tümünü kastetmiyorum ama bazı milletvekillerinin, iktidar partisi milletvekillerinin Parlamentoda muhalefetin tepkilerine, reflekslerine anlayışlı yaklaşmaları lazım. Reflekslerin had, hukuk aşan noktada olması hâlinde ise İç Tüzük'e göre bununla ilgili komisyon başkanlarının yapacağı işlemler vardır. Bu Mecliste bir milletvekilinin, bir milletvekilinin üstüne yürüdüğü anların bir daha yaşanmamasını çok temenni ettik ve yaşanırsa iyi olmaz diye de çok söyledik. Ama, bugün barış konuşurken Parlamentoda iktidar partisi milletvekillerin terör estirmesini de kınadığımı belirtmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Altay, sürenize ekleyeceğim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Altay'ı duyamıyorum, lütfen, sessiz olmanızı rica ediyorum.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, şöyle girmek istiyorum: Hiçbir insani talep, temel hak ve özgürlüklerin ihlali, teröre, terörizme meşruiyet sağlayamayacağı gibi, hiçbir devlet nizamı ve otorite tesisinin inşası amacıyla insan haklarının ihlali de meşru sayılamaz. Nizamı tesis amacıyla devlet tarafından yapılacak insan hakları ihlali amaca kaynak ve dayanak gösterilemez. Bunu şunun için söyledim: Biraz önce Sayın Bakan tarihi de yanlış söyledi ama 1985 değil, 15 Ağustos 1984'ten beri Türkiye'de kan akıyor ve biz bu kanın durdurulmasını istiyoruz, önceden beri de isteyegeldik. Ancak, bunu söylerken, varsayalım ki PKK terör örgütünü ortadan kaldırdık, Kürt sorunu biter mi derseniz ve bana sorarsanız bitmez.
Kürt sorunu, PKK terör örgütüyle birlikte doğmuş bir sorun değildir. Kürt sorununa şöyle bir baktım, Osmanlıda 13 defa büyük isyan olmuş, cumhuriyet döneminde 25 defa isyan olmuş ve bu isyanlar şu veya bu şekilde bastırılmış, keşke bu isyanlar olmasaydı. Bu isyanların altında dış destek, dış tahrik var, ben biliyorum, herkes de biliyor ama keşke bunların bastırılmasında en masum, en kabul edilebilir, en temel insan hakları çokça çiğnenmeseydi. Mesela, ben, Türkiye'nin güneydoğusunda yaşanan bu trajedinin kan kısmının, barut kısmının, bomba kısmının 12 Eylül 1980'in bir eseri ve ürünü olduğunu düşünenlerdenim. 12 Eylül sonrasında Diyarbakır Cezaevinde yaşananların, o bölgedeki ahalinin devlete bakış açısını değiştirmediğini kimse iddia edemez. Böyle olunca, devletin içindeki devlet, aygıtın içindeki kimi unsurların bölge halkına yönelik kabul edilebilir sınırların çok üstündeki baskısının, bu bölgedeki çatışmayı tetiklediği ve körüklediği muhakkaktır. Bununla beraber, hangi kutsal ideal, amaç uğruna olursa olsun günahsız, masum insanlara kurşun sıkmak da aynı şekilde şiddetle reddettiğimiz, kınadığımız bir olaydır ve yaklaşımdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, gelinen bu noktada, bu süreçte 15 Ağustos 1984'ten 18 Ağustos 2011 Pervari'deki son olaya kadar 11 sayfalık, cinayetle, ölümle sonuçlanmış bir eylemler listesi var. Sayın Bakan ya da bir AKP sözcüsü biraz önce dedi ki: "Geçmiş hükûmetler bu konuda başarılı olamadı." Doğru. Bu cinayet listesinin 1'inci, 2'nci, 3'üncü, 4'üncü ve 5'inci sayfaları -yani şuradan ayırıyorum- bu kâğıtlardaki olaylar sonucu ölen insanların, eğer Sayın Bakan, size göre, kanı geçmiş hükûmetlerde ise burası 5 sayfa, burada da 6 sayfa olaylar, cinayetler var ve eğer öyle bakarsanız bunun, bu kanın sorumluluğu da sizin Hükûmetinize aittir. Ben böyle demiyorum, bu kanın sorumluluğunu direkt Hükûmete yöneltmiyorum ama biraz önce konuşan bir hatip bu olayın bütün sorumluluğunu geçmiş hükûmetlere yıkmak marifetiyle mevcut Hükûmeti temize çıkarmaya çalıştı. Böyle yaklaşarak sorun zaten çözülemez.
Sayın milletvekilleri, maksat üzüm yemek, bağcı dövmek peşinde değiliz ve hiç olmadık. Nitekim, bizim Cumhuriyet Halk Partisinde, o zamanki adıyla SHP'deki arkadaşlarımızın 89 ve 91 çalışmaları Türkiye'de âdeta kıyamet kopardı, ne bölücülüğümüz kaldı ne şu ne bu ama bugün geldiğimiz noktada bizim o 89'da söylediklerimizin birçoğu gerçekleşti zaten, onlar tamamlandı, ikmal edildi ama buna rağmen sorun çözülmedi, zira çözülmez de. Şu algıyla olaylara bakamayız: Efendim, şöyle bakın ya da bin yıl, on bin yıl önce insanlık ailesinin ya da insanların talepleri neydi, hassasiyetleri neydi, kırmızı çizgileri neydi? Şimdi yüz yıl geriye gidin, bin yıl, on bin yıl önceki hassasiyetlerle, kırmızı çizgilerle, yüz yıl öncekileri karşılaştırın; olamaz, kabul edilemez bir uçurum var. Yüz yıl önceki hassasiyetlerle, kırmızı çizgilerle yirmi yıl öncekileri karşılaştırdığınızda durum daha farklı ve yirmi yıl önceki, otuz yıl önceki hassasiyetlerle, kırmızı çizgilerle bugün 10 Temmuz 2014'teki hassasiyetleri, değer yargıları, algıları, kırmızı çizgileri karşılaştırdığınızda çok daha farklı bir noktayız. Bunu daha basit bir şekle indirgersek, atıyorum, elli yıl önce "devlet sadece devlet" derken, bugün "insan" diyoruz; insanı geçtik, temel insan haklarını geçtik, "doğa hakları" diyoruz, "çevre hakları" diyoruz, "bireysel tercihler" diyoruz. Demek ki insanlık geliştikçe algılar, değer yargıları da değişiyor. Tıpkı bundan üç yıl önce "Sayın Öcalan" diyen biri için savcılar dava açarken bugün neredeyse demeyene dava açılacak noktaya geldiğimiz gibi. Bunu illa eleştirel söylemiyorum, bir anlayış sürecine işaret etmek istiyorum.
Başkanım, kaç dakika ek süre vereceksiniz, kestiniz ya üç dakikamı?
BAŞKAN - Üç dakika mı kestim?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bizim, 5 Ocakta yani sizin çözüm sürecini ilan ettiğinizde parti meclisi toplantımız vardı ve "Evet, biz buna kredi açarız. Bazı samimi uyarılarımızı da yapalım. Samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereğini talep ederiz. Hukuk kuralları... Kişisel ihtiras, gizli ajanda olmasın. Açık, şeffaf olalım." dedik ve bir şey daha dedik: "Yeni hayal kırıklıkları yaratmayalım."
Bakın, sayın milletvekilleri, bu biraz önce gösterdiğim olaylar listesinde hep şu oldu: 2007 seçimleri öncesi Hükûmet bazı vaatlerde bulundu, terör durdu; seçim bitti ama vaatler yerine gelmedi, seçimden sonra ölü sayısı arttı istatistiksel olarak. 2009 seçimlerinden önce vaatlerde bulunuldu, seçim bitti, seçimden sonra vaatler, sözler yerine gelmeyince 2 kişi ölecekse 10 kişi ölmüş, baktım, bu böyle, isteyene verebilirim. "Yeni hayal kırıklıkları yaratılmasın."dan kastımız da budur yani insanların iddialarıyla, ısrarlarıyla ya da hayalleriyle ya da umutlarıyla oynanmamalıdır. Kimi siyasi amaçlar, buradaki siyasi ömrü uzatmak için bu yapılmamalıdır. Bu, en basit, masum ifadeyle gayriahlakidir. Bunlara dikkat çektik ve o günden bugüne on dokuz ay geçti. Geldiğimiz noktada önümüze bir çerçeve tasarı geldi. Hep "Bu Parlamento her şeyi çiğneyebilir ama hukuku çiğneyemez." demişimdir. Burada da dedim ki: "Hangi amaç için, hangi kutsal dava için olursa olsun hukuku çiğneyemeyiz." ve tasarının 4'ücü maddesinin ikinci fıkrasında kısmen, "Yetmez ama evet." mealinde bir düzenleme yapıldı. Bizce bu, Hükûmete verilen hududu, şümulü belli olmayan kapsamlı bir yetkidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Başkanım...
BAŞKAN - Verdim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Vermediniz.
BAŞKAN - Bir dakika verdim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hayır, ben sözümün kesildiğini duymadım, ona göre toparlardım Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Engin Altay, bir dakika verdim size ek, lütfen...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Başkanım, bu kadar önemli bir konuyu eğer bir dakikaya sığdırıyorsanız ben bu evraklarımı burada bırakırım o zaman.
BAŞKAN - Peki, ben ne yapabilirim? On dakika grup adına konuşmalar.
ENGİN ALTAY (Devamla) - İki dakika... Ben Grup Başkan Vekiliyim.
BAŞKAN - Tamam ama grup başkan vekillerine de on dakika veriyorum Sayın Engin Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben süremin yeniden başlatıldığını bilseydim ayarlardım, uyarmanız lazımdı. "Siz, ek süre veriyorum." deseydiniz haklıydınız, demediniz.
BAŞKAN - Hiç öyle bir gerekçe yok, öyle bir zorunluluk yok. Size ekstradan bir dakika vereyim.
Sayın Halaçoğlu size de vereceğim bir dakika.
Buyurun.
Son bir dakika...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu çerçeve, daha önce de söyledim, ahşaptan olur çerçeve, metalden olur çerçeve, sert plastikten olur çerçeve. Sayın milletvekilleri, sizin Hükûmetin çerçevesi lastik. İyi niyetli kullanılırsa mesele yok da biz diyoruz ki: Muhalefet olarak güvenmiyoruz. Kandil diyor ki: "Bizi de iki defa aldattılar." Biz şimdi, bu Hükûmete böyle lastik bir çerçeveyi vermek konusunda içimiz çok razı değil, çok rahat değil. Ancak, gene söylüyorum: Bizim önceliğimiz barış ortamıdır ve bu sorunun kalıcı bir şekilde çözülmesidir. Sorunun çözülmesi için Hükûmete verilen yetkinin iyi niyetle, samimi, yapıcı bir şekilde kullanılmasını gözeteceğiz ve denetleyeceğiz. Esasen bu bizim değil, sizin de görevinizdir. Bu koltuklarda oturmaktan maksat burayı denetlemektir. Burada ettiğimiz yeminin gereği budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Gene mi?
BAŞKAN - Sayın Engin Altay, artı bir dakika, bir dakika daha verdim.
Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Biz bu kanun tasarısına olumlu oy kullandık, kullanıyoruz. Tek amacımız var, barış istiyoruz, hemen istiyoruz, herkes için istiyoruz, şimdi istiyoruz. (CHP, AK PARTİ ve HDP sıralarından alkışlar)