GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:114
Tarih:09.07.2014

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH FIRAT (Adıyaman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün tarihî bir günü yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana tarihî bir kanun tasarısını yasalaştırmak üzereyiz. İnşallah, ülkemiz ve iç huzur için hayırlara vesile olur.

Arkadaşlar, bir sorunu çözmek için önce o sorunun ne olduğunu yani sorunun tanısını, tanımını ve teşhisini koymak gerekir. Türkiye'de yüz yılı aşkındır var olan bir sorun var. Biz bu kanunu görüşüyoruz. Hâlâ, bugüne kadar bu sorunun adını bile net olarak koyamadık; zaman zaman "güneydoğu sorunu", zaman zaman "doğu sorunu", zaman zaman "geri kalmışlık sorunu", zaman zaman... Nihayet "Kürt sorunu" diyebiliyoruz. "Kürt meselesi" veya "Kürt sorunu" bile demek bu döneme kadar tehlikeli ve riskliydi. İşte bu nedenle, bu sorun bugüne kadar, yüz yıldır neden çözülmedi, niçin çözülmedi, ne oldu da bugüne kadar kaldı diye araştırmamız gerekiyor.

Bugüne kadar yapılanları gördük. Cumhuriyet kurulduktan sonra, Osmanlı yıkımından sonra cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye'de tek tipçi, inkârcı, retçi ve asimilasyoncu bir ilkeyle bir ulus devlet kurulmaya çalışıldı. Bu prensibe aykırı davranan halklar zaman zaman başkaldırılarda bulundular. Onlarca başkaldırı sonrasında yüz binleri geçen insanımız öldü ama bu sorun çözülmedi. Nitekim, son otuz yıldır devam eden çatışmalı bir ortamda da 40 bine yakın canımızı kaybettik ama yine bu sorun çözülmedi, devam ediyor. sürekli "Dağda 3 bin, 5 bin eli silahlı örgüt üyesi var." dedik. 40 bin insan öldürüldü ama hâlâ bu insanlar var. Demek ki buraya bir kaynak var, buraya bir gidiş var. Öyleyse bu sorunu çözmemiz gerekiyor ki o kaynağı kurutalım. Ne zamanki AK PARTİ iktidarı hükûmete geldiğinde sorunların tanısı koyuldu, çaresi de aranmaya çalışıldı.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Ne zamandan beri AK PARTİ'li oldun sen? Ayıp ya!

SALİH FIRAT (Devamla) - AK PARTİ hükûmetlerinden sonra Kürt meselesi artık Başbakanın meselesi oldu, Hükûmetin meselesi oldu, hepimizin meselesi oldu ve çözüm için yollara başvuruldu.

Ne oldu peki bu on iki yılda? Türkiye'de son on iki yıldır oldukça önemli bir demokratik dönüşüm ve normalleşme süreci yaşanmaktadır. Toplumun tüm farklı kesimlerinin beklentilerini karşılayacak doğrultuda, âdeta "sessiz devrim" olarak nitelendirebileceğimiz adımlar atılmıştır. Toplumsal barış ve kardeşliğin tesisi ve güçlendirilmesi, çatışma ortamının sona erdirilmesi için 2009 yılında başlatılan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ve devamında 2012 yılında başlatılan çözüm süreciyle sözün ve düşüncenin devreye girdiğini, silahsız ve şiddetsiz bir perspektif ortaya atıldığını görüyoruz. Bu süreçte akil insanlar heyetinin ortaya koyduğu çabalar takdire şayandır. Devamında Hükûmetimizin temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi amacıyla çıkardığı demokratikleşme paketlerinin de normalleşme adına bölgede oldukça önemli yansımaları olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaklaşık on dokuz aydır silahlar susmuştur. Sivil toplum kuruluşlarının ve devlet kurumlarının etkin koordinasyonu sayesinde önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Süreci çözüme ulaştırmak amacıyla atılan bu adımların Türkiye'nin kalkınma ivmesini artırarak daha hızlı bir ekonomik gelişim göstermesini sağlayacağı muhakkaktır. İşte şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesini ve çözüm sürecinin güçlü bir yasal dayanağa kavuşturulmasını amaç edinmektedir. Bu tasarı ile hem çözüm sürecine yeni bir asansör etkisi olacak hem de tüm paydaşlar çözüm sürecinin yürütülmesine ilişkin her türlü fiil ve eylemlerinden dolayı devletimizin garantörlüğüne ve güvencesine kavuşmuş olacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan sadece on iki yıl öncesine bakıldığında Kürt sorununun çözümünde olaya sadece güvenlik eksenli yaklaşılmıştır. Dile getirilen çözüm önerileri halkın inanç ve değer yargılarından uzak olduğu için bu öneriler sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Birileri Türkiye'deki huzurlu atmosferden rahatsız olsa da bölgede akan kanın durmasının, bölge insanının huzur ve refaha kavuşmasının tek yolunun çözüm sürecinde olduğunu biliyoruz. Bu mesele artık halkın kendi görüşleriyle taçlandıracağı bir mesele hâline gelmiştir. Bu süreci çok iyi kullanmak ve değerlendirmek, ülkenin birliği ve dirliği için hepimizin elini taşın altına koyması gerekmektedir. Unutmayalım ki çözüm süreci için konuşmaktan korkanlar hem çatışmaya hem de akan kana ortak olacaklardır.

Bugün Türkiye'nin yaşamış olduğu bütün sorunlar bir şekilde çözüm süreciyle doğrudan ve dolaylı olarak ilintilidir. Sürekli "demokratikleşme" diyoruz, "Demokrasiden uzak kaldık." diyoruz, "terörle mücadele kanunları" diyoruz, "olağanüstü hâl mahkemeleri" diyoruz, "devlet güvenlik mahkemeleri" diyoruz, "özel yetkili mahkemeler" diyoruz, bütün bunlar demokratikleşmenin önündeki engellerdi. Peki, bütün bunlar neyin sonucuydu? Bütün bunlar Kürt sorununun sonucuydu, Kürt sorunundan dolayı bütün bu yasal değişiklikler yapıldı.

Bir kısım iradenin yıllarca Kürt sorunu açısından başını kuma gömdüğünü görmekteyiz. Şunu ifade etmeliyim ki Gezi süreci, 17, 25 Aralık ve bunun devamında yaşanacak olası durumlar bir şekilde çözüm sürecini tıkamaya yönelik etkiler oluşturma maksadı da taşımaktadır. Hükûmetimiz, Başbakanımızın liderliğinde, Kürt sorununun doğurduğu çatışmalı ortamın çözümü konusunda büyük bir cesaret, samimiyet ve gayret göstermiştir. Yıllardır devam eden inkâr ve imhaya dayalı politikalara son verilerek soruna demokratikleşme ve insan hakları çerçevesinde yaklaşılmıştır, yıllardır akan kardeş kanının durması sağlanmıştır.

Temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi ve özgürlük alanının genişletilmesi amacıyla farklı mezhep, inanç ve etnik unsurların tanınması, siyasi partilere üye olma serbestliği, farklı dil ve lehçelerde eğitim, Andımız'ın kaldırılması, köy isimlerinin vatandaşın takdirine bırakılmasıyla toplumun barış ve huzurunun tesis edilmesi yönünde önemli dönüşümlerin yaşandığına tanıklık etmekteyiz.

Elbette bu süreçten baskıcı, ceberut ve vesayetçi kesimler rahatsız olacaklardır. Ancak, yeni Türkiye'de tüm bu kesimlere rağmen normalleşme süreci devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizden önce, tüm değişimlerin yukarıdan aşağıya, merkezden çevreye doğru benimsetilmeye çalışıldığı, dayatıldığı, karşı çıkanların cezalandırıldığı bir ülke konumundaydık. Bugün ise tüm değişimlerin, reformların tamamen halkın iradesine dayalı, çevreden merkeze, aşağıdan yukarıya doğru şekillendiği bir ülke konumuna geldiğimizi hepimiz görmekteyiz. Tüm bunlar "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturuyla hareket eden bir siyasi hareketin yansımalarıdır. Unutmamalıyız ki, farklılıklar bizi farklılaştırmaz, ancak ve ancak zenginleştirir.

Barışın, huzurun, kardeşliğin mimarı, "Bu yolda gerekirse baldıran zehri içerim." diyen, gövdesini ve ruhunu halkının geleceği için ateşe atan Başbakanımız bu konudaki kararlılığını ortaya koymuştur. Silahların sustuğu, yasakların yasak olduğu yeni Türkiye'nin çözüm sürecini başarıyla sonuçlandıracağına olan inancımız tamdır.

Yakın zamanda yapılan yerel seçimleri de çok iyi okumamız gerekiyor. 30 Mart seçimleri bir bakıma halk oylamasına dönüştü. Bu seçimlerdeki başarımız da gösteriyor ki halkımız bize, çözüm sürecinde ve devletin içine sızmış paralel yapılarla mücadele için tam yetki vermiştir. Biz de Hükûmet olarak halkın bu isteğine kulak vereceğiz, halkın istekleri ve talepleri doğrultusunda gerekli değişim ve dönüşümleri yapmaya devam edeceğiz.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Çözüm sürecinin arkasında siyasi bileşenler dışında gözü yaşlı analarımızın duası vardı. Analarımızın bu gözyaşlarını ve feryatlarını en kısa zamanda dindirmek ise başta Hükûmetimiz olmak üzere hepimizin boynunun borcudur.

Tekrar hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)