GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:114
Tarih:09.07.2014

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi fikirlerinin kökünü tarihî gerçeklerden alarak önündeki yüz yıla, bin yıla ışık tutacak şekilde gerçekleştirir. "Bin yıllık kardeşlik hukuku" lafını telaffuz eden ve Türk siyasi hayatına yerleştiren Milliyetçi Hareket Partisi, şimdi 3 tane siyasi partinin "Yüz yıllık sorun nasıl çözülür?" diye farklı gerekçelerle destek verdiği bu kanunla ilgili olmak üzere temelde farklı düşünmektedir. Farklı düşünmemizin sebebi hikmeti şudur: Bu bir terör meselesidir, bu bir etnik sorun değildir. Bu bir terör meselesidir, etnik sorun hâline getirilmesi ise yüz yıllık bir hesabın ürünüdür. Yüz yıl önce, bugün küresel güç olarak BOP'u Türkiye'ye dayatan ülkeler, Wilson Prensipleri'yle Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dağılmış Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde paylaşım yapıyorlar. Evli evine gidiyor, köylü köyüne gidiyor, ortada bir tek Türk milleti kalıyor evsiz, yurtsuz, ocaksız, vatansız, devletsiz. İşte, Anadolu'da "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır." sesi bu nedenle ortaya çıkmıştır, "Milletin geleceğine ancak milletin kendisi karar verir." sözü bu nedenle çıkmıştır; mandacılık bu nedenle reddedilmiştir, himayecilik bu nedenle reddedilmiştir; Wilson Prensibi'nde, Mudanya Mütarekesi'nde, Sevr Anlaşması'ndaki büyük Kürdistan ve büyük Ermenistan bu nedenle reddedilmiştir.

Şimdi, yüz yıl geçti, devir değişti, o zamanki düveli muazzama oldu küresel güç; o zamanki Wilson Prensipleri, Mudanya Mütarekesi, Sevr Anlaşması oldu BOP. Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı da bu BOP'un Eş Başkanı. İşte Osmanlının toprakları üzerindeki devletlerde ya sınırlar değişecek ya yönetimler değişecek ya siyasi rejimler değişecektir çerçevesi içerisinde uygulamaya konan BOP projesi, Libya'yı, Tunus'u, Mısır'ı, Suriye'yi, Irak'ı ne hâle getirdi ve masada Türkiye. Bu kanun da Türkiye'nin etnik parçalara bölünmesi ve Barzani'nin "Bağımsızlığımızı ilan edebiliriz." lafına hemen İsrail'den "Evet, tanıyabiliriz." cevabının gelmesi, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in "Evet, tanıyabiliriz." lafının gelmesi bunun işaretlerini vermektedir.

Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün vatandaşları eşittir, aralarındaki din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkes bu vatanın, bu milletin eşit evladıdır. Hiç kimse hiçbir nedenle hukuk önünde eşitsiz bir muameleye, haksız bir muameleye tabi tutulamaz, mesele bundan ibarettir. Bireysel anlamlardaki farklı kökenlerden, din, mezhep ve etnik bakımdan farklı kökenlerden gelen vatandaşlarımızın evrensel hukukun kabul ettiği tüm özgürlük alanlarını sonuna kadar açıyoruz; işte bu Milliyetçi Hareket Partisinin projesidir, bilmeyenler öğrensin. Ama, hiçbir şart altında etnik kimliğe, inanç kimliğine dayalı olarak kolektif hak verilemez; hiçbir şart altında "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır." sözünden geri dönülemez; hiçbir şart altında "Milletin iradesi milletin geleceğini tayin ve takdir edecek." sözünden geri dönülemez çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesidir. Bu kanun bu felsefeden ayrılarak yüz yıl önceki planın, projenin yüz yıl sonra ortaya konulmasının hesabının görülmesi meselesidir.

Bundan on yıl önce, on iki yıl önce AKP iktidara geldiğinde PKK terör örgütünün etkinliği sıfıra düşmüştü, dağılma ve dağınıklık içerisindeydi. AKP'nin teslimiyetçi, tavizkâr politikalarının neticesinde, bugün, PKK ne hâle gelmiştir.

Hikâye Oslo'da başlamamıştır, daha öncesi de vardır ama Oslo'da başlayan teslimiyet sürecinde BOP Eş Başkanı Sayın Başbakanın gönderdiği devlet görevlileri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını, millet bütünlüğünü ve millî hâkimiyetini PKK terör örgütüyle masada pazarlığa girişmiştir. Bu pazarlık devam etmiştir, şimdi huzura gelmiştir.

İşte, görüştüğümüz bu maddeyle de değerli milletvekilleri, bu görüşmeleri yapan yani Oslo'yla başlayan süreçte "Analar ağlamasın." sözü adı altında, bu "masum dilek" adı altında "PKK dağdan inecek, yurt dışına çıkacak." gibi bir uydurmanın, bir kandırmacanın adı altında ortaya çıkan sonuç şudur: PKK, evet, dağdan inmiştir; silahıyla beraber köye inmiştir, mezraya inmiştir, beldeye, ilçeye, ile inmiştir. İndiği yerlerde PKK terör örgütü mensupları gece silahlı, gündüz külahlıdır. Gece silahıyla tehdit etmekte, gündüz Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarından PKK'ya "vergi" adı altında haraç toplamaktadır. İşlenen bu suça karşı AKP Hükûmeti sessizdir, devletin organlarını çalıştıramamaktadır. İşlenen bu suçun yanında ikinci vahim suç işleniyor. "PKK'ya asker topluyorum." adı altında Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının 15 ile 25 yaş arasındaki çocukları dağa kaldırılıyor, ikna edilerek veya zorla veya tehditle. İşte, analar ağlıyor Diyarbakır Belediyesinin önünde. "Analar ağlamasın." denilirken nice ananın sessiz çığlıklarını duymuyor Türkiye Büyük Millet Meclisi. Vergi toplayan, asker alan PKK, bu defa asayiş kontrolü yapıyor. Devletin asayiş birimi olan jandarmanın 250 metre ilerisinde terör örgütü kontrol noktası kuruyor. Asker görüyor, ses çıkaramıyor. Niye? Elini kolunu bağladılar güvenlik güçlerinin. Validen izin alacak, kaymakamdan izin alacak. Vali ve kaymakam talimatlı, izin vermiyor. Karakola ateş açılıyor, cevap vermek için yetkisi yok ve asayiş kontrolü yapan, vergi alan, askere alan PKK terör örgütü aynı zamanda mahkeme kuruyor.

Değerli arkadaşlarım, vergiyi alan, adamı askere alan, mahkeme kuran, asayişi kontrol eden bir organizmanın Anayasa hukukundaki adı "devlet"tir. İşte, AKP 2002'den bugüne kadar getirdiği süreçle -fiilen adı konmamış- Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bazı il ve ilçelerde fiilî hâkimiyeti, devlet yetkisini kullanacak şekilde PKK terör örgütüne teslim etmiştir. Bu kanun da, o PKK terör örgütüyle yapılacak olan pazarlıkta Başbakanı, bakanları ve diğer devlet yetkililerini, güya hukukun elinden kurtarmak için getirilmiş bir kanundur. Bu kanunun başka kimseye bir faydası yoktur.

Bu kanunun özü, 4'üncü maddenin (2)'nci fıkrasıdır. "Kuyruk kapıya sıkıştı, hukuk yakaya yapıştı, buradan nasıl kurtuluruz?" Maddenin özü. Böyle, millî hâkimiyeti, üniter devlet yapısını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesini pazarlık mevzusu yapan, gafleti, dalaleti, ihaneti içeren fiiller, hukuki, idari ve cezai bir müeyyideye tabi tutulamayacak.

İstediğiniz kadar bu maddeyi buraya koyun Sayın Bakan, hiçbir şart altında, Türkiye Cumhuriyeti devleti var olduğu müddetçe, hukuk var ise bu Anayasa yürürlükte ise bunun müeyyidesinden, cezasından asla, kata kurtulamayacaksınız.

İşte, Başbakan da bundan kendini kurtarabilmek için Cumhurbaşkanlığına atıyor. Cumhurbaşkanlığına gidince, güya vatana hıyanetten başka suçtan cezalandırılamayacak ama Başbakan, Cumhurbaşkanlığı makamının ne olduğunu bilmiyor. Birinin, bildiği lisandan, Allah rızası için Başbakana anlatması lazım.

Anayasa diyor ki: "Cumhurbaşkanı devletin başı, milletin başı, tarafsız, sorumsuz bir makamdır." Başbakan diyor ki: "Taraflı olacağım, sorumsuz olacağım, süreci de devam ettireceğim, paralelle de mücadele edeceğim." Paralel varsa işte paralel yapı Güneydoğu Anadolu'da, gece silahlı, gündüz külahlı, hükmediyor, vergi alıyor, asker alıyor. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bundan Başbakan kurtulamaz, bundan geriye kalanlar da kurtulamayacak. Eğer bıçak kemiğe dayandığında Türk milletinin ne gibi kudrete, iradeye sahip olduğunu bilmeyenler varsa Kurtuluş Savaşı'na ilişkin onun yüksek iradesini bir kez daha okumaya, bir kez daha anlamaya ve bir kez daha nasıl küllerden yeni bir devlet kurulduğunu, bir devlet inşa edebilme gücüne sahip olduğunu idrak etsin.

Değerli arkadaşlarım, bu mesele bu kadar vahimdir, bu kadar ciddidir ve önümüzdeki kanun da onun ciddiyeti ve vahametine mukabil bu kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - ...millî, bağımsızlık ve üniter devlet yapısı, millet bütünlüğü açısından vahşi hükümler ifade etmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - Bunu Adalet ve Kalkınma Partisinin vatanseverliğini ölçme gibi bir durumda olamadığımız yüreklerine bir ses olsun diye, onların vicdanlarına bir nefes olsun diye... (MHP sıralarından alkışlar)