Konu: | BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER İLE İNTERNET KULLANIMININ BAŞTA ÇOCUKLAR, GENÇLER VE AİLE YAPISI ÜZERİNDE OLMAK ÜZERE SOSYAL ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 107 |
Tarih: | 24.06.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA YILDIRIM RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
381 sıra sayılı, kısaca "Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu" olarak isimlendirdiğimiz Komisyonun Raporu üzerinde AK PARTİ Grubunu temsilen söz almış bulunmaktayım. Saygıdeğer milletvekillerimizi ve Genel Kurulumuzu selamlıyorum.
Bu arada, öncelikle, çok değerli meslektaşım, Hocamız, Profesör Doktor Necdet Ünüvar Bey'i, özellikle Komisyon Başkanlığı sırasında hakikaten çok büyük gayretlerle, tüm Komisyon üyelerinin, tüm paydaşların görüşlerini alarak böyle bir bilimsel çalışmayı gerçekleştirmiş olmasından dolayı kutluyorum. İlaveten, tabii, Sayın Bakanımız özellikle Bakanlık görevini üstlendiğinden bu yana, hakikaten çok yoğun bir çalışma ortamı içerisinde, bizleri temsil etmek suretiyle, hatta geçenlerde kısa, geçici bir rahatsızlık geçirecek kadar konulara konsantre olması nedeniyle de bu gayretlerinden dolayı kendisini tebrik ediyorum ve sağlık, sıhhat, afiyetler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle bugün aramızda bulunan çok değerli kurum başkanlarımıza, TÜBİTAK Başkanımıza ve BTK Başkanımıza da katılımlarından dolayı, bizleri burada yalnız bırakmadıkları için ayrıca teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum ekipleriyle birlikte.
Çok değerli arkadaşlar, ben, asıl konuşma içeriğime geçmeden önce bazı eleştirileri cevaplandırmak adına, bilişim ve teknoloji alanında Türkiye'de ne kadar güzel şeyler olduğunu da ifade ederek başlamak istiyorum; ondan sonra da konumun asıl sizlerle paylaşmak istediğim içeriğine geçmek istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, biliyorsunuz, trafik sinyalizasyon sistemlerinde, MOBESE sistemlerinde Türkiye'de çok önemli ilkler gerçekleştirildi. Özellikle trafik ışıklarında geriye sayan sistem ilk defa Türkiye'de gerçekleştirildi ve ciddi şekilde bu yazılım altyapısının ve ekipmanın yurt dışına satışı sağlandı, bu hâlen devam ediyor.
Bir başka husus: Kredi kartı teknolojisinde, gerçekten, Türkiye'de yazılım mühendisleri kredi kartı yazılım altyapılarını öyle bir zirveye taşıdılar ki hakikaten, dünyada örnek gösterilen bir altyapı hâline gelen bu platform, kredi kartı yazılım platformu hem yurt dışındaki paydaşlara örnek olması bakımından hem de hayretler içerisinde bırakması bakımından hepimiz için gurur kaynağı. Özellikle, "kredi kartına taksit" diyoruz, artı, "kredi kartına harcama puanları" diyoruz; bütün bunları ilk defa gerçekleştiren bizim bankacılık sistemimizin sihirbazlarıdır. Hepsini buradan kutluyorum, böyle güzel yazılım, bilişim altyapılarını bizlere kazandırdıkları için.
İlaveten, şu anda, uzayda dolaşan Türk markalı uydularımız var, haberleşme uydularımız var. Bunlar da tabii ki bugüne kadar hayal bile edemediğimiz gelişmelerin, bilişim ve teknolojik çalışmaların sonucunda ortaya çıkmış olan eserler.
Öte yandan, ATAK helikopterimiz: Hatırlarsanız, bundan bir hafta kadar önce, ilk ATAK helikopterinin üretimi tamamlandı ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize teslim edildi. Son derece esnek hareket kabiliyeti, son derece esnek manevra kabiliyeti olan, her yöne ateş açabilen silah ve mühimmatla teçhiz edilebilen bu kadar güzel ve modern teknolojiyle donatılmış bir helikopterin ülkemiz Türk Silahlı Kuvvetlerine, üstelik de Türk mühendislerin üretimi olarak kazandırılmış olması, yine bilişim ve teknoloji alanımızdaki çok önemli başarılardan biridir. Öte yandan, F16 savaş sistemlerinin yazılımlarının yine Türk mühendisler tarafından yapılmış olması farklı bir başarıdır. Tabii, ben aynı zamanda Millî Savunma Komisyonu üyesi olduğumdan dolayı askerî tesislerdeki bu çok önemli bilişim teknolojilerini de bizzat yerinde görmek suretiyle sizler adına şahitliğini yapmış oluyorum.
Biliyorsunuz, "ANKA" ismi verilen insansız uçaklar: İnsansız, aynı zamanda silah taşıyabilen, yani Amerikalıların Predator'larının eş değeri olan silah ve teçhizatla, mühimmatla yüklenmek suretiyle insansız hava aracı olarak görev ifa edebilen bu uçakların da imalatı ve üretimleri sürmektedir. Hepsini bir tarafa bırakalım, özellikle özel şirkeler tabii ki yine bilişim ve teknoloji alanında çok önemli gelişmelere imza atmaktalar. Bunlar arasında robotik teknolojisinden tutunuz, beyaz eşya üretiminden tutunuz, televizyon alanındaki üretimlerden tutunuz... Bakın, bugün, Vestel bir dünya markası olmuştur arkadaşlar ve üretim fiyatlarıyla dünyada kendisiyle rekabeti çok zor bir şirket hâline gelmiştir ve satışlarının hemen hemen yüzde 80'i ihracatla değerlendirilmektedir.
Tabii, bu arada tekstil sanayisinde çok önemli gelişmeler cereyan etmekte ve birçok özel kumaş vasıflarına sahip dokumalar şu anda, gerek Türk Silahlı Kuvvetlerimizin hizmetine sunulmakta gerekse özel sektörde kullanılmakta; telefon, cep telefonu sinyali geçirmeyen kumaşlar üretilmektedir. Yakın bir gelecekte, inşallah, yine bilişim teknolojisine hizmet edebilecek, üzerinde aynen bilgisayar verilerinin paylaşımına imkân verebilecek kumaşların da ülkemizde geliştirilmesi mümkün olacak.
Tabii, Turkcell'in "Geleceği Yazanlar" diye bir projesi vardı. Çocuklarımız ile İnternet arasındaki ilişkiyi çok güzel kuran, kurgulayan böyle bir projeyi de alkışlamak hepimizin görevi diye düşünüyorum. Geleceği Yazanlar Projesi, çocuklarımıza 13, 14, 15 yaşlarından itibaren cep telefonlarına kod yazma ve bu suretle uygulama projeleri geliştirme ve profesyonel ekiplerle de bir arada çalışma yeteneğini kazandırma açısından önemli bir projeydi ve bu projelerin yarışmaları tamamlandı. 1'inci olan takımlar, Turkcell marifetiyle Silikon Vadisi'ne, Amerika Birleşik Devletleri'ne götürülmek suretiyle orada ülkemizi temsil edecekler.
Tabii, bütün bu güzellikler, TÜRKSAT gibi, ASELSAN gibi, HAVELSAN gibi, TÜBİTAK gibi ve benzerini sayabileceğimiz çok çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ve özel sektör kuruluşları tarafından gerçekleştirildiği için, bunları tüm milletvekillerimizin vitrinine koyabilmek adına, Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu geçen yıl devam ederken -sağ olsun, Başkanımız, Cemil Çiçek Başkanımız bizi kırmadı- benim bir önerim oldu, dedim ki: Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde ilk defa bir bilişim ve teknoloji sergisi açalım. Bunu da hem tüm milletvekillerimize hem tüm vatandaşlarımıza açık tutalım. Sağ olsunlar, izin verdiler, Tören Salonu'nu buna tahsis ettiler. Ve Tören Salonu'nda -alt kat, üst kat, toplam 2 kat- sekiz gün süreyle, ilk dört gün kamu kurumlarının bilişim ve teknoloji projeleri, ikinci dört gün özel sektörün bilişim ve teknoloji projeleri olmak üzere orada sergilendi. Bu çalışmaların liderliğini de tabii ki -sağ olsunlar- TÜBİTAK Başkanlığımız yaptılar. Orayı ziyaret eden tüm milletvekillerimize, genel başkanlarımız dâhil, hepsine birer dijital nüfus cüzdanı düzenlediler. Biliyorsunuz dijital akıllı kimlikler şu anda Bolu'da deneme mahiyetinde dağıtıldı, yaklaşık 220 bin vatandaşımıza dağıtıldı fakat henüz Türkiye çapında dağıtım başlamadı. Ama, orayı ziyaret eden milletvekillerimize de sembolik olarak birer dijital akıllı kimlik yani nüfus cüzdanı takdim edilmiş oldu.
Değerli arkadaşlar, bu güzellikleri tabii ki görmezden gelemeyeceğimiz gibi bu güzelliklerin devamı için de aynı gayretlerimiz ve çalışmalarımız aynı süratle ve yoğunlukta devam edecek.
Tabii, ben, bunu, bir şekilde şu ana kadar hitap eden konuşmacıların bazı eleştirilerine cevap olsun diye, gerek Hükûmetimizin gerek ilgili bakanlarımızın yapmış oldukları çalışmalar sadedinde dile getirmek istedim. Şimdi asıl konuya girmek istiyorum.
Şimdi, mümkünse, sayın milletvekillerimizden ricam, şöyle bir arkalarına yaslansınlar ve ilk defa duyacakları bazı şeyleri -benden duymak suretiyle- kendileriyle paylaşmama izin versinler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bak, arkadaşlar çok ilgili, AKP Grubu, seni dinliyorlar oradan. Vallahi, ben can kulağıyla dinliyorum ama sizin grup bayağı ilgili yani şuraya bak.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Mevcut hazırunun burada olması yeter, nasıl olsa bunun video kaydını da paylaşabiliriz.
Bakın, Google ne diyor arkadaşlar? Google, 30 Nisan 2014 tarihinde en son güncel sözleşmeyi yayınladı. Bir seneden beri birçoğumuz farkında değiliz ama Google şöyle bir deklarasyon yayınlıyor ve bunu tüm kullanıcılarının dikkatine sunuyor ama tabii, okunmadığı için bu bilinmiyor. Çok değerli hukukçu ağabeyimiz de burada, Burhan Hocamız; o, özellikle bu konuyu çok daha farklı değerlendirecektir muhakkak. Diyor ki Google: "Hizmetlerimizi kullanmanız size hizmetlerimizdeki veya eriştiğiniz içerikteki hiçbir fikrî mülkiyet hakkının sahipliğini vermez." Yani "Sen benim alanımı kullanıyorsun, burada birtakım şeyleri bana yüklüyorsun, birtakım şeyleri benim ortamımda paylaşıyorsun fakat bu, paylaştığın şeylerin mülkiyet hakkını sana vermez." diyor Google. Yani Google'a yüklediğin anda mülkiyet hakkından istifa ediyorsun ama -artı- sorumluluğu sizin üzerinize bırakmaya devam ediyor: "Bu içeriklerin tüm sorumluluğu yalnızca ilgili içeriği kullanıma sunan kişilere aittir."
Şimdi, asıl can alıcı yere geliyoruz arkadaşlar, bakınız, Google şöyle diyor: "Hizmetlerimize içerik yüklediğinizde, ilettiğinizde, gönderdiğinizde, içerik depoladığınızda, içerik aldığınızda veya tüm bunları hizmetlerimizi kullanarak yaptığınızda, Google'a ve birlikte çalıştığımız kişi ve kuruluşlara söz konusu içeriği kullanma, barındırma, depolama, yeniden üretme, değiştirme, türev çalışmalar oluşturma, iletişimde kullanma, yayınlama, kamuya açık olarak sunma, kamuya açık olarak görüntüleme ve dağıtmaya yönelik dünya genelinde bir lisans vermiş olursunuz." Yani bir kullanıcı olarak Google'ın herhangi bir uygulamasına girdiğiniz anda bu hakkı Google'a otomatikman vermiş oluyorsunuz, aksi hâlde uygulamaya giremiyorsunuz ama farkında olmadan hemen orada bir tıklıyoruz, "enter" yapıyoruz, giriyoruz, aslında neyi imzaladığımızın veya neyi onayladığımızın belki de farkında olmuyoruz. Bakınız ne diyor, cümlenin sonuna bakınız: "Bu lisans -yani Google'a verdiğimiz bu izin- hizmetlerimizi kullanmayı bıraksanız dahi devam eder." Şimdi en can alıcı cümleyi okuyorum, Google diyor ki: "Otomatik sistemlerimiz, içeriğinizi -e-postalar dâhil- analiz eder ve bu analiz, içerik gönderilirken, alınırken ve depolandığında yapılır." Yani "Tüm e-maillerin içeriğine ben bakarım, incelerim, istediğim gibi kullanırım." diyor. "Google ayrıca istediği zaman hizmetleri size sunmayı durdurabilir veya hizmetlerini kullanmanızla ilgili yeni kısıtlamalar ekleyebilir ya da oluşturabilir." Son cümle: "İşbu şartları veya bir hizmeti, işbu şartlar veya hizmet için geçerli olan herhangi bir ek şartı değiştirebiliriz, şartlara düzenli aralıklarla bakmanız gerekir." Yani bu sözleşmeyi bir defa okumanız yetmiyor, bu sözleşme sık sık değişebilir. Şimdi, Google hiçbir zaman bu kadar açık deklare etmemişti yayın politikasını, hizmet politikasını. Bir yıl önce bu deklarasyonu yayınladı. Ufak tefek değişiklerle, bu deklarasyon ağırlaşarak devam ediyor.
Şimdi, arkadaşlar buradan ben bir yere gelmek istiyorum. Şimdi, İnternet nedir? Dost mudur, düşman mıdır? Arkadaşlar, İnternet, göreceli olarak eğer bir şekilde düşman olarak bakıyorsak düşmandır, dost olarak bakıyorsak dosttur ama her iki bakış açısı da yanlış. İnternet nedir? İnternet bir paydaştır, İnternet bir ortamdır. O zaman, paydaşlar arasındaki bir ilişkiyi konuşuyoruz, İnternet ve biz, İnternet ve toplum. Şimdi, o zaman acaba İnternet mi toplumu ve bireyi yönetecek? Yoksa birey mi İnternet'i yönetecek, toplum mu İnternet'i yönetecek?
Şimdi, şu okuduğum sözleşme metninde, farkında olmadan biz bunu "tick"leyip, "enter"layıp geçiyoruz. Bu sözleşme metniyle Google ne yapıyor arkadaşlar? Kendisini kullanmaya teşebbüs eden herkesi yönetiyor. "Ben, senin bütün verilerine hâkim olmak zorundayım, bütün -e-maillerin dâhil- içeriklere bakarım ve bunları istediğim gibi kullanırım." diyor. Şimdi, tabii Google akıllıysa biz Google'dan daha akıllı olmak zorundayız.
Şimdi, Kahramanmaraş Milletvekili bir kardeşiniz olarak ben de diyorum ki: "Google beni böyle yönetmek istiyor ama ben Google'ın beni yönetmesine izin vermem." Ne yaparım? "Ben Google'ı yönetirim." diyorum. Peki nasıl yöneteceğim şimdi Google'ı?
Şimdi, arkadaşlar, bakın, Google bir şey söylüyor, ne diyor bakın: "İçerik gönderilirken, alınırken ve depolandığında, ben içeriklere müdahale ederim." Gönderilirken ve alınırken. Göndermek ve almak "iletişim" demek zaten, bir de "depolama" var. O zaman, benim bilgilerim ne zaman çalınır arkadaşlar? Benim bilgilerim ya "gönder/al" yaparken yani iletilirken çalınabilir, iletim sırasında çalınabilir veya depolarken çalınabilir. Eğer ben bir verinin iletirken çalınmasına mani olmak istiyorsam, o zaman o veriyi iletmeden iletişimin çaresini bulmam lazım.
Şimdi, burada çok ilginç bir şey söyleyeceğim yani biraz basite indirgeyerek anlatmaya çalışacağım: Bir veriyi yerinden oynatırsanız bunu "sniffer" dediğimiz programlar hemen fark ediyor: "Burada bir veri, bir bilgi yerinden oynadı, bakayım bu bilgi neyin nesiymiş?" O zaman, o bilgiyi yerinden oynatmayalım, o bilgiyi olması gereken yerde üretelim yani nerede üretelim? Zaten depolamak istediğimiz yerde üretelim. Ben Google'ın alanını kullanıyorum ya, o Google'ın depolama alanında, o bilgiyi ben orada üreteyim; kendi bilgisayarımda üretip de, kendi ortamımda üretip de Google'a aktarmayayım yani "upload" yapmayayım. Ne yapayım? Google'ın kendi depolama alanında üreteyim ve şifreleyim, orada kalsın, hiç hareket etmesin. Çünkü, ben her ihtiyaç duyduğumda bilgiye oraya gireyim çıkayım; bu bir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - En iyisi Google'ı kullanma sen!
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - İki: Arkadaşlar, bir de iletişimde en büyük problem e-maillerin deşifre olması, okunması. Şimdi, e-mailin deşifre olmaması için e-maili de yerinden kımıldatmayacağız; e-mail buradan kalkıp oraya gitmeyecek, e-mail yerinde duracak. Nasıl duracak? Mesela, diyelim ki Mustafa Elitaş Başkanım ile ben aramda bir özel iletişim kurmak istiyorum, mailleşmek istiyorum. Bir ortak e-mail hesabı açıyoruz: "Mustafayıldırım@gmail.com" dedik. Şimdi, bu e-mail adresinin şifresini aramızda paylaşıyoruz. Dolayısıyla, ben Mustafa Elitaş Başkanıma e-mail gönderirken o ortak mailden gönderiyorum -dikkat- ama "gönder" butonuna basmıyorum. Ne yapıyorum? Taslak bölümünde bırakıyorum -dikkat- benim hazırladığım mail taslakta kalıyor, bir yere gitmiyor. Başkanım da bana bir şey iletecekse o da taslakta bırakıyor. Şifre ben de ya, ben açıyorum -onda da şifre var- taslağa bakayım Mustafa Başkan ne yazmış? Bakıyorum, oradan almam gerekeni alıyorum, ondan sonra onu siliniyorum ve bu gönderdiğim... Dikkat ediniz arkadaşlar, siz siz olun hiçbir zaman düz mail yazmayın; bakın, bu çok ciddi bir güvenlik zafiyetidir. Yani, hani mailleşiyoruz ya, düz mail yazmayın. Ne yapın? Bir word...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Şu önerilerden hangisini yaptınız, onu anlat ya.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - O önerilerin içinde yok.
Yalnız, şimdi, bunlar üniversitelerde, kitaplarda yazan bir şey değil Sayın Vekilim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sen devam et, çok güzel şeyler anlatıyorsun.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Bunlar üniversitelerde falan okutulmuyor, bilgisayar mühendislerine de ben bunun... Yücel Altunbaşak Başkanım bilir, ben bir ara TÜBİTAK'taki uzman arkadaşlara bazı konularda seminer vermiştim.
Şimdi, arkadaşlar, bakınız, bu bilgi güvenliği çok önemli. Şimdi, düz mail yazmayalım. Ne yapalım? Bir "word" dosyası içine, bir PDF dosyası içine bir metni koyalım, hatta bir resmin içine bile bir metni gömebilirsiniz. Ne yapalım? O dosyayı paylaşalım, o dosyayı da şifreleyelim. Ondan sonra, 128 bitlik kriptoyla ben onu şifrelediğim zaman, bakalım hangi babayiğit onu kolay kolay kırabilecek. Şimdi, tabii ki istenirse kırılabilir ama ben burada şöyle bir noktaya gelmek istiyorum: Arkadaşlar, şimdi, biz bütün iletişim ihtiyaçlarımızı ne yapıyoruz? Rutin taramaların, bir şekilde rutin gözlemlerin yani rutin "sniffer"ların faaliyet alanının dışına çekiyoruz yani rutinine yakalanmıyoruz. Ha, illa birisi kafaya takar da "Ya, kardeşim, bu Yıldırım Ramazanoğlu, Mustafa Elitaş neyi paylaşıyormuş acaba? Şunların bir mailine özel olarak girelim, kriptolarını kıralım." derse, bu çok özel bir proje meselesidir. Yapılamaz mı, yapılır ama bu, netice itibarıyla onların bizim bilgilerimize müdahil olmalarını çok ileri derecede zorlaştıracak bir eylemdir.
Ben bunu niçin anlattım arkadaşlar? Şunun için anlattım: Şimdi, hepimiz cep telefonu kullanıcısıyız, bilgisayar kullanıcısıyız, fotoğraf makinesi kullanıcısıyız. Şimdi fotoğraf makineleri bile birer bilgisayar oldu. Farkında olmadan fotoğraf makinenizden Facebook'a, Twitter'a bir defa girdiniz mi, çektiğiniz her fotoğraf otomatik Facebook'a yükleniyor, farkında değilsiniz, belki o fotoğrafın Facebook'a yüklenmesini istemiyordunuz.
Şimdi, benim Meclisteki yerim şu arkadaki köşe. Orada ben bilgisayarımı kuruyorum, hem dinliyorum hem de bir yandan çalışıyorum. Kablo çekmişim -Meclisimizin bazı zafiyetleri var, Sayın Başkanım, özür diliyorum- oturma birimlerinde priz olmadığı için oraya mecburen 5 metrelik bir uzatmayla enerji alıyoruz. Dolayısıyla, artı, tabii, devletin işini devletin elektriğiyle yapıyoruz sonuç itibarıyla, hiç kimsenin hakkı hiç kimseye geçmesin diye. Ama, demek istediğim şey şu arkadaşlar...
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Keşke kimsenin hakkı kimseye geçmese.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Şimdi, bakınız, kredi kartı kullanıyorsunuz, kredi kartı numaranızı her yere giriyorsunuz. Girmeyin, sanal kredi kartı numarası oluşturabilirsiniz. Dolayısıyla, bu gibi şeyler basit gibi görünüyor ama ekstrelerinizi kontrol etmeniz...
Bu arada, özellikle, bazı önemli hususları şu "bas-konuş"la ses dosyası olarak gönderin. Ses dosyasının yakalanması çok zordur ve çözümü de çok zordur. Konuşmalar çok kolay yakalanır ama ses dosyalarının yakalanması son derece zordur.
Bir de özellikle, bizim Meclisimizde, benim bir ricam var...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ses dosyalarını hece hece birleştirebilir miyiz?
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Efendim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hece hece birleştirebilir miyiz ses dosyalarını?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Yıldırım Bey, sen her şeye cevap verme. Sen güzel anlatıyorsun, devam et.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Hocam sen anlat, boşver.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Şimdi, Meclisimizde bir zafiyet var arkadaşlar. O zafiyeti de başkanlarım biliyorlar, ben daha önce bunu AK PARTİ Grubunda paylaşmıştım. AK PARTİ Grubu bana dedi ki: "Meclise dilekçe yaz." Meclisimize dilekçe yazdım Başkanım. Şurada bir kamusal saatimiz yok, herkes kendi saatine göre hareket ediyor. Halbuki, hepimizin ittifak edeceği bir saatimiz olsa şurada, o çok isabetli olur; bir.
İkincisi: Şu elektronik panoları biraz büyütsek, konuşmacının adı, soyadı, hangi kentin milletvekili olduğu, hangi partiye mensup olduğu, hangi konuda konuştuğu, konuşmanın kaçıncı dakikasında olduğu...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ramazan ağabey, "NT 95" kullanılıyor, sistem çöktüğü zaman iş bitti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sen devam et, devam et.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla) - Şimdi, demek istediğim şey şu: Meclisimizde modernleştirmeye ihtiyacımız var arkadaşlar. Bunlarda da siz değerli milletvekillerimizin desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Açıkçası, bilişim ve teknolojide bu kadar güzel şeyleri gerçekleştiren bir Türk milleti olarak kendi Meclisimizi de bilişim ve teknolojisinin zirvesine çıkarmak gibi bir görevimiz var.
Ben bu duygularla, gerçekleştirilmiş olan bu doktora tezi gibi bilimsel Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu Raporu'nu hazırlayanları kutluyorum. Neticelerinin ülkemize ve tüm çocuklarımıza, ailelerimize, toplumumuza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)