| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ KABULÜNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 19.06.2014 |
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; efendim, bu geri kabul anlaşmaları AB ülkeleri arasında üyelik ilişkilerinin bir sonucu olarak, bir serbest dolaşım hakkı olarak doğmuş ancak üyelik müzakereleri yapan aday ülkeler, kendilerine bir üyelik perspektifi verilmiş, aday ülkeler açısından da serbest dolaşım hakkı gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, geri kabul anlaşmaları bu çerçevede imzalanmaktadır aday ülkeler açısından.
Şimdi, Türkiye'nin durumu her ikisine de uymuyor; ne AB üyesi bir ülke ne de AB aday üyeliği belirli bir takvime bağlanmış bir üye. Yani, hiçbir şekilde Türkiye'ye bir takvim verilmiş değildir ve bu AB üyeliğinin niteliği açısından da Türkiye'ye güvence verilmiş değildir yani Türkiye'ye "Bu müzakereler sonucunda sen tam üye, diğerleriyle eksiksiz, aynı koşullarda tam üye olacaksın." diye bir hedef de verilmemektedir. Sayın Atalay'ın -biraz önce buradaydı- 2004 Aralık ayında imzaladığı ve Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık statüsünü tanıyan yani daha doğrusu "Açık uçlu müzakerelerden tam üyelik yerine bir imtiyazlı ortaklığa da gidilebilir." diyen bir anlaşmaya imza koyulduğu andan itibaren, Türkiye'nin birinci en iyiye ulaşma imkânları bitmiştir. İkinci en iyi diye tanımlanan bir şeye imza attığınız andan itibaren, yani "İmtiyazlı ortaklığa da evet diyebiliriz." dedikten sonra artık, hiç kimse size tam üyeliği vermez. Dolayısıyla, Türkiye, böyle edilgen, böyle güçsüz, böyle biraz zavallı bir pozisyonda bu müzakereleri götürmekte ve AB ilişkilerini Türkiye'deki iç siyasette pozisyon elde etmek için sürdürmektedir. Yani, 2004'ten itibaren AKP açısından, yeni iktidar olan bir parti açısından elde edilmeye çalışılan pozisyon, Türkiye'deki çok geniş kesimleri AKP'nin gerçekten bir AB programı olduğuna inandırmaktı ve bunun için de ödün vermekse ödün vermekti ve bu ödünleri bol kepçe verdiler. Şimdi, mevcut anlaşmada ki biliyorsunuz, 16 Aralık 2013'ten itibaren vizesiz dolaşım diyaloğu, vize serbestisi diyaloğu başlamıştı ama bu vize serbestisi diyaloğunu Ankara Anlaşması'nın hükümlerine göre, ondan sonraki izleyen anlaşma hükümlerine göre Türkiye'nin zaten elde etmiş olması gerekirken bunu yeni koşullara bağlayarak kabul etmek bir acz ifadesidir, bugünkü iktidarın aczini göstermektedir.
Şimdi, bakınız, AB ülkelerinde geri kabul anlaşmaları aday ülkelerle yapıldığında bile iki üç yıl sonra vizesiz dolaşım hakkı verilmiştir yani takvim verilmiştir, iki üç sene sonrası için vizesiz dolaşım elde edilmiştir. Burada çok yüksek bir muğlaklık söz konusudur çünkü üç buçuk yıllık bir müzakere sürecinde ne olacağı -AB tarafından da tek taraflı olarak uzatılabilecek bu üç buçuk yıllık müzakere süresi sonucunda ne olacağı- belli değildir. Yani vize serbestisi diyaloğu tamamen ucu açık, açık uçlu bir diyalogdur, oysa geri kabul anlaşması hemen şimdi yürürlüğe girmektedir. Yani, aradaki bu kadar büyük orantısızlık ancak bir sömürge ülkesi ile o hâkim ülke arasındaki bir anlaşmada olabilirdi. Yani, bunun gerçekten çok acınacak bir anlaşma türü olduğunu düşünüyoruz. Havucu kısa, sopası uzun bir anlaşmadan bahsediyoruz. Havucunun ne olduğu bile belli değil ama sopası çok kesin olarak var.
Şimdi, kaldı ki bu vize muafiyeti diyaloğu dediğimiz şeyle "vize muafiyeti"nin adını bile kullanmayan, "vizede iş birliği" kavramını kullanan, dolayısıyla kapsamı sınırlı yani belirli, sınırlı sosyal kategoriler içinde uygulanması -muhtemelen iş adamları vesaire- öngörülebilecek yani bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için bile geçerli olabilecek bir sonuç elde etmemizin zor olduğu bir diyalog sürecinden bahsediyoruz. Bunun için verilen bu ödünler gerçekten aşırı kaçmaktadır. Bu ödünlerin, kaldı ki, bu geri kabul anlaşmasının bazı hükümlerinin, Birleşmiş Milletlerin temel insan hakları sözleşmelerinden olan Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'nin hükümlerine uyumu da tartışmalıdır. Bu geri kabul anlaşmasının önümüze bir mali portesi bile konmuş değildir. Bu geri kabul anlaşmasıyla, Türkiye, geri kabul edeceği göçmenlerin yol masraflarından barınma masraflarına kadar ne kadarlık maliyetler üstlenecektir, bunlar hiçbir şekilde ne komisyonlarda ne de burada Genel Kurulda bizim bilgimize sunulmuş değildir ama çok daha vahim olan mesele şudur: Geri kabul anlaşması, aslında bizzat bizim vatandaşlarımızı da ilgilendirmektedir. Yani, bakınız, Türkiye'nin kendi vatandaşlarını geri kabul yükümlülüğü şöyle bağlanıyor: "Türkiye, iadeyi talep eden üye devletlerin ülkesine girme, ülkesinde bulunma ve ikamet etmeye ilişkin yürürlükte olan koşulları sağlamayan veya artık sağlamayan -yani bütün bu koşullara uygun olarak oraya gitmiş, çalışıyor, ediyor ama artık sağlamadığına hükmedilen- kişilerin Türk vatandaşı olduğunun kanıtlanması durumunda anlaşmada öngörülen işlemler dışında herhangi bir işleme gerek kalmaksızın vatandaşını geri kabul eder." diyor. Yani, Avrupa ülkeleri kendi ülkelerindeki yüksek işsizliğin çözümünü bulmuş gözüküyorlar, kendi ülkelerindeki büyüyen sosyal güvenlik harcamalarını azaltmanın çözümünü bulmuş görünüyorlar; gönder, geriye gitsin. Yani, bu inanılmaz bir şey. Kendi vatandaşlarının oradaki haklarını koruyamayan, en küçük bir eğreti konuma düştüğünde, işini kaybettiğinde vesaire geri dönmesine aile fertleri de dâhil kapı açan bir iktidarın, gerçekten "Kendi vatandaşımın çıkarını koruyorum." diye ortaya çıkması, bir de "Bakın, ben vizesiz AB şeyini gerçekleştirdim." diye belki de sahte birtakım övünmeler içine girebilecek olması anlaşılır gibi değildir. Kaldı ki Türk vatandaşlarını geriye kabul etmenin dışında, diyelim ki Türkiye'den transit geçmiş üçüncü ülke vatandaşları, geçerken AB ülkelerinde legal konumları var ve dolayısıyla o nedenle AB'ye kabul edilmişler ve Türkiye bunlara bu şekilde transit geçit imkânı sağlıyor ama bizden geçmiş ve gitmiş olan üçüncü dünya ülke vatandaşları artık o konumlarını, oradaki legal konumlarını sağlayamıyorlarsa onları da "Kabul ederim." Bu, benim işim değil ki! Yani, ben Türkiye Cumhuriyeti olarak AB'nin benden istediği parametrelere bakmışım, o üçüncü dünya ülkelerine ve o ülkelere gidişini, transitini sağlamışım, AB de kabul etmiş. Aradan iki sene geçmiş ve onların oradaki konumu eğretileşmiş ve tekrar bana yolluyor. Bana ne hakla yollarsın? Sen onu kabul etmişsin, bütün mekanizmalar, bütün hukuki prosedürler tamamlanmış, sen bunu yapamazsın. Bunu diyecek bir cesareti bile olmayan bir iktidar türüyle karşı karşıyayız. Gerçekten çok yazık diye düşünüyorum.
Yani, burada, bir de kâğıt üzerinde bir "karşılıklılık" ilişkisi var. Bakın, Türkiye başka ülkelerle geri kabul anlaşması tek tek imzalamış olabilir ama oradaki karşılıklılık ilkesinin bir anlamı daha çok vardır. Burada böyle bir anlam var mıdır? Türkiye'de yaşayan AB çıkışlı insanların sayısı, niteliği vesaire ile Avrupa'da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ya da buradan transit geçmiş insanların sayısal büyüklüğü açısından ya da onların sosyal konumu açısından bir benzerlik gerçekten var mıdır? Yani, burada "karşılıklılık" denen şey, tam bir yutturmacadan ibarettir.
Burada, gerçekten, zayıfladıkça, içeride zayıfladıkça, dış politikası çöktükçe, dışarıda ödünler vermeye teşne hâle gelen bir iktidar türüyle karşı karşıyayız. Bu iktidar, bugün bunu geri kabul anlaşmasında yapıyor, Kıbrıs'ta başladı, yapacak, başka alanlarda yapacak; Suriye, Irak'taki bütün bu kendi ülke çıkarlarının aleyhine uygulamaları da bunu gösteriyor; muhtemelen önümüzdeki yıl, 2015'te Ermeni meselesinde bu tür ödünler vermeye doğru hızlı bir şekilde gidecek. Dolayısıyla, vahim bir siyasi sorumsuzluk örneğiyle karşı karşıyayız.
Aslında bu iktidar, Türkiye açısından büyük bir talihsizliktir. Hele bugünkü koşullarıyla büyük bir talihsizliktir. Yani, Avrupa Birliği Türkiye'ye tuzak kuruyor, Türkiye de, AKP iktidarı da kendi vatandaşlarına tuzak kuruyor ve bunu, adına "vizesiz Avrupa" diyerek bize satmaya çalışıyorlar.
Buna onay vermeyeceğimi, vermeyeceğimizi buradan bir kez daha hatırlatmak isterim.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)