| Konu: | MHP GRUBUNUN, MHP GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ YUSUF HALAÇOĞLU TARAFINDAN, 1953 YILINDAN BU YANA SİYASİ LİTERATÜRÜMÜZDE "MİLLÎ DAVA" OLARAK NİTELENEN VE KABUL EDİLEN, SON DÖNEMLERDE DİKKAT ÇEKİCİ GELİŞMELERİN YAŞANDIĞI KIBRIS MESELESİNİN ETRAFLICA VE KAPSAMLI BİÇİMDE DEĞERLENDİRİLMESİNE VE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ÇATISI ALTINDA FAALİYET GÖSTEREN SİYASİ PARTİLERİN DÜNYA KAMUOYUNA ORTAK BİR İRADE BEYAN ETMESİNE FIRSAT SUNMAK AMACIYLA 10/6/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN GENEL GÖRÜŞME ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 18 HAZİRAN 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.06.2014 |
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin malumu olduğu üzere, Kıbrıs millî davamızdır. Bu millî davanın bugün karşı karşıya olduğu meselelerin bu Meclis çatısı altında detaylı bir şekilde görüşülmesi gerekir. Bu nedenle, grup başkan vekillerimiz bu konunun Genel Kurula bir Danışma Kurulu önerisi olarak gelmesini önerdiler ancak kabul edilmedi. Burada, muhalefetin getirdiği genel görüşme teklifleri iktidar partisi tarafından hep gereksiz bir konu ve gündemi saptırmak olarak algılanmaktadır ancak geçtiğimiz aylarda Cumhuriyet Halk Partisi Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel'in Soma'yla ilgili girişimlerinin ve geçtiğimiz günlerde Musul'daki gelişen olaylarda Iğdır Milletvekilimiz Sayın Sinan Oğan'ın gündeme getirdiği konular açıkça ortaya koymuştur ki muhalefetin gündeme taşımak arzusunda olduğu konular en az iktidar partisinin kadar, hatta onun çok daha üzerinde önemi haiz meselelerdir.
Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 18 Mart 2014 tarihinde, teröristbaşıyla alakalı Dante'nin İlahi Komedya eserine atıf yapan bir karar vermiştir. Söz konusu kararın ayıbı tazeliğini korurken, aynı merci bu defa da Yunan'ın iki yüz yıllık Megali İdea'sına meşruiyet kazandırmaya yönelik bir adımda bulundu. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 12 Mayıs 2014 tarihinde, Türkiye'yi 1974'te yaptığı Kıbrıs Harekâtı nedeniyle Rum tarafına 90 milyon euro tazminat ödemeye mahkûm etti. Kararın, hâlihazırda yangından mal kaçırırmışçasına ve en hafif tabiriyle şüpheli bulduğumuz bir hız ve baskıyla yürütülen müzakerelere denk gelmesi de ayrıca düşündürücüdür. Burada yeni olan, sadece Sayın Başbakanın ümitsizce hayalini kurduğu yeni Türkiye'nin, daha doğru bir tabirle AKP Türkiye'sinin Kıbrıs'a olan bakışıdır. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa bir iktidar, aziz şehit kanlarıyla sulanmış topraklardan vazgeçmeye bu denli hazır ve isteklidir. Öyle ki AKP iktidarı bu defa Batı'dan dahi erken davranmış ve bu meselede ön almıştır. Bu vesileyle, "Babalar gibi satacağım." mantığının bugün Kıbrıs'la ete kemiğe büründürüldüğünü ve can bulduğunu ifade etmeliyim.
Değerli milletvekilleri, Kıbrıs denilince ister istemez şöyle bir geçmişe bakıyoruz neler oldu, neler yaşandı diye, bakınca da hatırlıyoruz. Mesela Başbakan Erdoğan'ın her fırsatta istismar etmeye çalıştığı merhum Menderes'in Kıbrıs yaklaşımından zerre kadar dahi olsa nasiplenmesini öylesine arzu ederdik ki.
Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti devleti için 1953 tarihinden bu yana millî davadır. 1955 ve 1957'de merhum Adnan Menderes tarafından kurulan 22'nci ve 23'üncü Hükûmetlerin programlarında, Kıbrıs konusundan, konunun milletimize mal olduğunu gösteren ifadelerle bahsedilmiştir.
Her vesileyle rahmetle andığımız merhum Menderes, 1955 yılının Ağustos ayında "Kıbrıs Anadolu'nun bir devamından ibarettir ve onun emniyetinin esas noktalarından biridir." şeklinde beyanat vermiştir. Gerçekten de merhum Menderes 1955 yılında Kıbrıs'la alakalı olarak iç bünyede öylesine güçlü bir millî hava estirmiştir ki merhum İnönü, 25 Ağustos 1955 tarihinde bir demeç vererek, "Dış politikamızın Kıbrıs'la meşgul olacağı bugünlerde, iç politikamızın havasının da Kıbrıs'la dolu olduğunu dünyaya göstermek vazifemizdir." demiştir.
Keza merhum Bölükbaşı, aynı tarihlerde "Kıbrıs meselesi ve oradaki kardeşlerimizi tehdit eden yakın tehlike hakkında, Hükûmetimizin bütün gazetelerde okuduğumuz ve çoktan beri beklediğimiz enerjik beyanatını büyük bir memnuniyetle karşıladık." ifadelerini kullanmıştır.
Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu şerefli kürsüsünden, vakti zamanında milletin davasına sahip çıkan merhum Menderes'i, Merhum İnönü'yü, merhum Bölükbaşı'nı bu vesileyle bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.
Türkiye'nin tarihinde Kıbrıs bağlamında milleti ve milletin temsilcilerini bu derece bölen bir siyasi zihniyet daha yoktur. Kıbrıs davamızla ilgili bu kürsüden "Kesin müzakereleri, durdurun. Amerika'nın hoşuna gitmezmiş, bana ne Amerika'dan!" diyen ve burada coşkulu ve hararetli nutuklar atan, Kıbrıs konuşmalarından sonra kan ter içinde kalan merhum Necmettin Erbakan'ı hatırlıyor ve rahmetle ve hayırla yâd ediyorum. Elbette merhum Bülent Ecevit'i anıyor ve düşünüyorum. "Kıbrıs'a savaş için değil, barış için gidiyoruz." diyerek Türk milletinin ve askerinin bir harekât esnasında dahi insanlığını unutmadığını ve unutmayacağını ortaya koyan merhum Ecevit'in millî duruşunu hatırlıyorum. Allah hepsinden razı olsun ve hepsine gani gani rahmet eylesin.
Bunları niçin anlatıyorum? Demokratik hayatımızda, Menderes'ten Ecevit'e uzanan büyük devlet geleneğimizde, her yönetici, mevzubahis Kıbrıs olduğunda içteki ihtilafları rafa kaldırmayı bilmiş ve olabildiğince geniş bir millî mutabakat arayışına girişmiştir. Bunda da büyük ölçüde hepsi başarı sağlamıştır. Menderes ile İnönü'yü, Ecevit ile Erbakan'ı, Demirel ile Türkeş'i, bu büyük insanları bir araya getiren neydi biliyor musunuz? Millî dava Kıbrıs'ın, Kıbrıs Türkü'nün ve dahi Anadolu'nun kayıtsız şartsız müdafaasıydı.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidara geldiği 2002'den bu yana millî değerlerimiz o kadar çok tahrip edildi, Türkiye'ye içeriden o kadar çok zarar verildi ki artık ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına ne bayrağımızın askerî birlikten indirilmesine ne de başka bir şeye şaşıramıyoruz. AKP iktidarı, dış dünyada Türkiye karşıtlarına yönelik öyle tavizkâr bir tutum sergilemekte ki bu durum sonunda, küresel güçler nezdinde "Türkiye'ye istediğimizi dayatabilir, ondan her şeyi alabiliriz." intibası uyandırılmaktadır. Görünen odur ki aynı AKP iktidarı son dönemlerde Arap dünyasında olan bitenle, İhvancı kardeşlerinin akıbetini düşünmekle o kadar meşgul olmuştur ki Türk dünyasını ve Kıbrıs davasını irdelemeye vakit bulamamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararının açıklanmasının ertesi gününde kabinenin 2 bakanından iki çelişkili açıklama geldi. Bu manzara, Kıbrıs meselesinin ne son Bakanlar Kurulunda ne de son Millî Güvenlik Kurulunda ele alınmadığı yönündeki iddiamızı teyit etmektedir. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu kararı incitici bulurken, Sayın Atalay söz konusu kararın müzakereleri etkilemeyeceğinden bahsetmiştir.
Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki konuşmamın başında merhum devlet adamlarımızın örneklerini kulağa hoş gelsin diye ya da zaman geçirmek için vermedim. Tarih bize, Türkiye Büyük Millet Meclisin yekvücut olduğunda ülkemizin nelerin üstesinden gelebileceğini, milletimizin neleri başarabileceğini net kesitlerle açıkça göstermektedir. Buradan AKP Hükûmetine çağrımızdır: Cesaretinizi toplayın ve Kıbrıs'ta süren ve Kıbrıs Türkü'nün ve Türkiye'nin hiçbir şekilde yararına olmayan bu müzakereleri derhâl durdurun, askıya alın. Bu yüce çatı altında yer alan tüm partiler bir araya gelelim ve bir ortak bildiriye imza atalım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin siyasi ve Helenist kararını kınayalım ve uluslararası hukukun Türkiye aleyhtarlığıyla şekillendirilmesinin yanlış olduğuna işaret edelim. Ayrıca, bu vesileyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21'inci yüzyılda evrensel hukukun objektif kriterleriyle karar yetisinin olup olmadığının da tartışılmaya açılması gerektiğine inanıyorum. Nihai karar noktası olan böyle bir kurumun tarafgir kararlarının olması hâlinde bunların nasıl değerlendirilmesi gerektiği de tartışılmalıdır.
Evet, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)