| Konu: | TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 12.06.2014 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Bu mübarek gecede bir kez daha yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, saat 23.30, bugünün tamamlanmasına yarım saat var. Bu gece manevi sorumluluklarını yerine getirmek isteyen insanları burada mahkûm etmenin de bir anlamı bulunmadığına dair düşüncemi paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu bölüm, ağırlıklı olarak, sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması ve sulh ceza hâkimliklerinin ihdası ve Anayasa Mahkemesi kararı gereğince HSYK'yla ilgili düzenlemeleri genel olarak değerlendirmektedir.
Şimdi, sulh ceza mahkemelerinin kalkması ve yerine sulh ceza hâkimliklerinin ihdasının anlamı nedir? Anlamını ben hiç idrak edemedim ve anlayamadım ve gerektirici bir neden de bulamadım ancak bunun doğurabileceği sorunları gayet iyi anlıyorum.
Birinci olarak bunun doğuracağı sorun: 1926 yılından beri uygulamakta olduğumuz üçlü ilk derece mahkeme sistemi ortadan kaldırılıyor. Sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza mahkemesi sistemi ortadan kaldırılıyor, ikili bir sisteme geçiliyor; ikili sistemde de asliye ceza mahkemesi, ağır ceza mahkemesi oluyor. "Sulh ceza hâkimi" diye muhafaza edilen yargı makamı ise sadece tedbir kararlarına karar verecek ve "hâkim" diye atıfta bulunulan kanunlardaki işleri ikmal edecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu, yaklaşık doksan küsur yıldır uyguladığımız hukuk sisteminden dönülmesi ve üçlü yargı sisteminden vazgeçmemiz hâlinde sulh ceza mahkemelerinin uhdesinde bulunan işlerin doğrudan ve doğal olarak asliye ceza mahkemelerine nakledilmesi demektir. Sulh ceza mahkemeleri kırkambar mahkemesidir. Her kanunda sulh ceza mahkemesine mutlaka bir görev verilmektedir, çok çeşitli davalara bakarlar. Dolayısıyla, sulh ceza hâkimlikleri, mahkemeleri bu tür davalara baka baka ihtisaslaşmışlardır. Asliye ceza mahkemeleri ise daha ağır davalara bakar. Dolayısıyla, asliye ceza mahkemesi hâkimliği görevini yapan ve yargının diğer unsurlarında bulunan kişiler tanımadığı, bilmediği bir hukuk alanında, ihtisas sahibi olmadığı bir hukuk alanında bu kanun yürürlüğe girdiği anda yağmur gibi dosya birikimine neden olacaktır. Ve dolayısıyla, asliye ceza mahkemeleri kilitlenecek, şişecek; vatandaş sulh ceza mahkemesindeki işini takip için gittiğinde başka bir mahkemeyle karşılaşacak, o mahkemenin hâkimi elindeki işler varken çok farklı bir yargılama sistemine uygun sulh ceza mahkemesinin işleriyle karşılaşacaktır. Bu ikisinin doğurduğu sonuç kesinlikle vatandaşın adil yargılama hakkına ulaşmasını engelleyecektir.
Sulh ceza mahkemesinin kaldırılmasıyla birlikte sulh ceza hâkimlerinin kararlarına karşı da bir düzenleme getiriliyor. Eskiden sulh ceza mahkemesinin kararına karşı bir üst mahkeme olan asliye ceza mahkemesinde; asliye ceza mahkemesinin kararlarına karşı bir üst mahkemesi olan ağır ceza mahkemesinde itiraz edilirdi. Bunun gerekçesi basitti ve netti, vatandaşın itirazını daha teminatlı olan yüksek dereceli bir mahkemede değerlendirebilmesi imkânını sağlamaktı. Ancak, AKP'nin on iki yıllık uygulamış olduğu sistemde, Balyoz davasında olduğu gibi, özellikle o davadaki Engin Alan mağduriyetinde olduğu gibi yatay bir itiraz sistemi getirilmektedir. Yatay itiraz sisteminde de sulh ceza hâkiminin kararına numaralı olarak bir üst sulh ceza mahkemesi hâkimi karar verecektir.
Değerli arkadaşlarım, ben bu mesleği yirmi iki yıl fiilen yapmış bir kişiyim. Dolayısıyla, sulh ceza mahkemeleri kaldırıldığında -örneğin, Ankara'da otuz küsur tane sulh ceza mahkemesi var- bunlar sulh ceza hâkimliğine dönüştürüldüğünde en fazla bir elin 5 parmağı kadar sulh ceza hâkimi kalacaktır. Dolayısıyla, bu hâkimler arasındaki sosyal ve mesleki dayanışma, itirazların değerlendirilmesinde olumsuz etki yaratabilecek kadar sonuç doğuracaktır. Yani, mesleki dayanışma, karşılıklı sosyal ilişkiler, bir hâkimin verdiği kararı kaldırmamak, onun kararının bir diğer mahkemede daha haklı olduğunu ortaya koymak gibi adalet duygusunu ortadan kaldıracak bir sonucu ortaya çıkaracaktır.
Değerli arkadaşlarım, bunun şimdiye kadarki teknik değerlendirmesi budur ama siyasi değerlendirmesinde ise böyle ucube bir sistemin getirilmesinin bir tek anlamı vardır, o da yargının siyasallaştırılması ya da 17, 25 Aralık operasyonları nedeniyle ortaya çıkan arama, gözaltına alma, tedbir kararı gibi kararların Türkiye çapında hangi mahkemeden, ne zaman verileceğinin bilinmemesi nedeniyle siyasi iktidar tarafından "Hangi mahkemeden, ne zaman böyle bir karar çıkabilir?" düşüncesini gerçekleştirebilmek amacıyla yaratılmıştır. Dolayısıyla, bu mahkemelerin kurulması hâlinde, daha doğrusu sulh ceza hâkimliklerinin ihdası hâlinde buraya zülfüyâre dokunmayacak, Adalet ve Kalkınma Partisinde siyasi faaliyette bulunduktan sonra avukatlıktan hâkimliğe geçmiş, savcılığa geçmiş kişiler ile "Uzun yaşa uzun adam." türünden Rıza Zerrab'ın tahliyesine karar veren hâkimler veya Adana'da olduğu gibi Facebook sayfasında AKP'li bir siyaset adamından daha fazla Başbakana övgüler yayan hâkimler görevlendirilecektir. Böylece AKP yargının girişinde kontrol mekanizmasını gerçekleştirmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, "Ben yaptım oldu." diyorsunuz. "Ben yaptım oldu." diyor iseniz ben size bir başka şey öneriyorum: Madem sulh ceza hâkimliklerini muhafaza edeceksiniz, cezasını kaldırın, sulh hâkimliklerini ihdas edin. Sulh hâkimlikleri ile on iki yıllık iktidarınız süresi içerisinde Konya'nın Çeltik, Tuzlukçu, Yalıhüyük, Ahırlı, Altınekin, Halkapınar gibi Türkiye'deki 166 tane ilçede yargı faaliyetini sona erdirdiniz, adliyeleri kaldırdınız. Evet, bu bir tasarruftur diye ifade ediyorsunuz ama adaletten tasarruf olmaz. Bu küçük ilçelerde madem sulh ceza hâkimi olacak idi ise bu küçük ilçelerde de sulh hâkimliklerini ihdas edin. Bu istinaf mahkemesinde iddianız vardı, "Osmanlı bunu daha önce yaşamış, bizim hukukumuzda var." diyordunuz; sulh hâkimlikleri de var Osmanlı zamanında, 1924 yılında kaldırıldı bunlar da istinaf mahkemesi gibi. O zaman, küçük ilçelerde, adalete ulaşma diye ifade ettiğimiz en temel insani hakkı, en temel evrensel hakkı da sulh hâkimliklerinin ihdası ile yerine getirmiş olursunuz. Ancak, sizin bunu yapacağınıza inanmıyorum çünkü siz, Türkiye'yi yargı alanında hallaç pamuğu gibi attıktan sonra yargının düzenini kalbura çevirdiniz. Şimdi bu yasa ile Yargıtayı, Danıştayı, HSYK'yı tekrar kalbura çevirir gibi çeviriyorsunuz; aynen eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde hallaç pamuğu gibi atılması, aynen işçi sendikalarının sarı sendikaya, iktidar yandaşı sendikalara dönüştürülmesi gibi, aynen sivil toplum örgütlerinin ve özellikle mali ve sosyal güvenlik açısından teftiş tehdidi altında bulunan iş adamlarının hallaç pamuğu gibi atılması gibi Türkiye'yi ekonomik ve sosyal alanda böyle bir sorunla karşı karşıya bıraktınız. Böyle bir sorunun Türkiye'yi ne hâle getirdiğini dış politikada da görmekteyiz.
Dış politikada karşımıza çıkan sorun ise, Kırım elden gidiyor, AKP'den ses yok; Suriye'de terör örgütleriyle iş birliği yapıyor, gelecekte Lahey Adalet Divanında Türkiye'nin yöneticilerinin yargılanması gibi bir sonuç doğacak, yine buna bir ses yok; Türkmeneli elden gidiyor Irak'ta, Suriye'de, buna etkin bir tedbir yok; Annan Planı gibi ucube bir plana öncülük ettiniz, şimdi yeni Annan planları hazırlanıyor, Kıbrıs elden gidecek, ona ses yok; elhasılıvelkelam, Türkiye elden gidiyor, AKP'den ses yok. (MHP sıralarından alkışlar)