GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:102
Tarih:12.06.2014

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki konuşmalarımda "Niçin Musul-Kerkük?" sorusunu cevaplandırmaya çalışmıştım. Şimdi de Musul ve Kerkük'e terör saldırısında bulunan IŞİD'in ve Suriye'deki terör örgütlerinin Türkiye'yle ilişkilerine değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Libya, Tunus, Mısır'da "Arap Baharı" adı altında küresel emperyalizmin arzu ettiği şekilde Büyük Orta Doğu Projesi'nin adım adım ilerlemesi sağlanırken, Suriye'de ortaya çıkan kargaşada Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanlığını yürüten Sayın Davutoğlu uyanıklık yaparak Fransa'nın Libya'da yaptığı uyanıklık gibi ön almak istedi ve dolayısıyla Suriye'de terör gruplarının Esed rejimine karşı başlatmış olduğu çatışmalarda doğrudan taraf oldu. Her ne kadar daha önce Esed rejimini demokratikleşme adına ikna çabaları olduğunu biliyor isek de bu çabaların Esed tarafından kabul edilmemiş olması, terör örgütlerinin Türkiye tarafından desteklenmesi, lojistik destek verilmesi, eğitilmesi, Türkiye'de toplantılara çağrılması, buradan Cenevre'de yapılacak toplantılara taktik ve stratejik bilgilerle donatılıp gönderilmesi hakkını vermemektedir. İşte bu cesaret verilen terör örgütlerinin içerisinde El Nusra vardı. El Nusra, El Kaide'nin uzantısıdır Suriye'de. İçişleri Bakanlığı El Nusra militanlarına kolaylık gösterilmesi için Hatay Valiliğine yazılı talimat verecek kadar işin içerisine girmiştir ve benzeri ilişkilerde IŞİD gibi terör örgütlerinin ve onların üst düzey yöneticilerinin Türkiye'ye getirilmesi ve burada birtakım faaliyetler içerisinde bulundurulması çalışmalarına katılınmış, MİT Müsteşarının ifadesiyle 2 bin tır dolusu malzeme Suriye'ye gönderilmiştir. Şimdi, bu 2 bin tır dolusu malzemeyle Suriye'de biber dolması mı, patlıcan dolması mı yoksa salata mı yapılmıştır ya da bunlardan havan, Kalaşnikof mermisi ve diğer silahlar mı oluşmuştur? İşte dün ve bugün sosyal medyada ortaya çıkan sonuç: IŞİD'in vahşetini gösteren, kellesi bedeninden ayrılmış insan manzaralarını izledik. Ve IŞİD işgal etmiş olduğu Musul'da genelgeler yayınlayarak insanlık tarihinin geliştirmiş olduğu hak ve hürriyetleri sıfırlayan -aynen Afganistan'daki El Kaide benzeri gibi- bir yönetim kuran birtakım düzenlemeler içerisindedir. Bütün bunların olacağı belli değil miydi değerli arkadaşlarım? Soruyu buraya getirmek istiyorum. Bütün bunların olacağı belliydi. Yani bu terör örgütünün adından belliydi. Adına "Irak Şam İslam Devleti" diyor, sınır tanımıyor. Irak'ta da, Suriye'de de varlığını sürdürüyor. Musul'daki hücreleri, faaliyetleri o derecede artmış ki konsolosluğumuzda çalışan bir görevli "tweet" atıyor "Bu IŞİD adamda uyku muyku bırakmıyor." diye. Bu kadar etki altında bırakıyor konsolosluk çalışanımızı. Bir konsolosluk çalışanı bu kadar IŞİD'den korkar hâle gelmişse Musul'da yaşayan insanlar ne hâle gelmiştir ve bu hâle düşmelerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin üstlenmiş olduğu Dışişleri Bakanlığının manevi bir sorumluluğu, hukuki bir sorumluluğu ve siyasi bir sorumluluğu var mıdır? Varsa bunun vicdan muhasebesinin yapılması gerekmektedir.