| Konu: | TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 12.06.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mübarek bir gecedeyiz, İslam âleminin, Türk milletinin Berat Kandili'ni tebrik ediyorum, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Böyle mübarek bir gecede adaletle ilişkili bir kanun tasarısı üzerinde müzakere yapıyoruz.
Devletlerin hayatında adaletin çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Adaletle hükmeden devletler, büyümüş, genişlemiş ve kendi değerlerini evrensel insanlık değerleri içerisine katabilmiş ve insanlık âleminde de o değerleri yaşatabilmişlerdir. Ne zaman ki adaletten uzaklaşmış, ne zaman ki hakkaniyetten uzaklaşmış, ne zaman ki hak ve hukuk ilkelerini çiğnemeye başlamış, işte o zaman o devlet küçülme, o devlet varlığını devam ettirememe noktasına doğru gitmiştir.
Bugünlerde dünyada da böyle bir gelişmeyi izlemekteyiz. Zamanında büyümüş olan devletlerin küçüldüğü coğrafyalarda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu böyle bir devlet idi. 3 kıtada altı yüz yıl gibi bir süre içerisinde, en hızlı iletişim aracının at olduğu bir dönemde, "yetmiş iki buçuk millet" diye tanımlanan, çok sayıda etnik, inanç temelinde farklılıklar oluşturan kitleleri yönetebilmiştir.
Onun yönetimindeki yükselme devri, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet'in Fatih Kadısının huzuruna yargılanmak üzere çıkabildiği bir dönemdi. Yani, adaletin yüceldiği, yükseldiği, insanlar arasında din, dil, ırk, cins farkı gözetilmeksizin, bir Rum mimarın şikâyeti üzerine Osmanlı Fatihinin yargılandığı, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet'in kadı huzurunda yargılandığı bir dönemdi. Osmanlı adalet sisteminde bozulmalar oldu; konsolosluk mahkemelerine kadar giden, gayrimüslimlere farklı uygulamalar yapan bir süreçten sonra imparatorluk adaletsizliğe de bağımlı olarak dağıldı. Şimdi, onun yerinde, o toprakların üzerinde bir ateş kaynamaktadır, bir cadı kazanı kaynatılmaktadır, bunlardan bir tanesi de elbette ki Irak ve Suriye'dir.
Lafı bu kadar uzatmamın sebebihikmeti şudur: Osmanlı'nın bu yönetim tarzından uzaklaşmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi, adaletten uzaklaşarak, "ben" duygusunu ön plana koyarak, Sayın Başbakana "Orta Doğu'nun sultanı", "oyun kurucu", "sözü dinlenen dünya lideri" gibi birtakım gazlar verilerek bu gazların neticesinde Suriye'deki, Irak'taki Osmanlı coğrafyasının en sorunlu alanında bugün başımıza örülen çorapla ilgilidir.
Değerli arkadaşlarım, Suriye, farklı etnisitelerin, farklı inanç gruplarının Osmanlı döneminde adil bir şekilde bir arada yaşadığı bir ülkeyken, istihbarat yönetimi sürecinde bunlar gemlenmiş, dizginlenmiş ancak o da bunları gemlemeye yetmediği içindir ki "stratejik derinlik" adı altında siyasi bir körlüğün ürünü olarak orada bulunan terör dinamiklerinin içine paydaş olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti sokulmuş ve "Cumayı Şam'da kılacağız." gibi miyop siyasi anlayışla, "İki haftada Esed gidiyor." gibi bir siyasi miyop anlayışıyla iktidara karşı çarpışan terör örgütlerine yardımcı olunmuş ve onlara lojistik destek sağlandığı gibi, eğitim desteği sağlanmış, hatta karargâhları Türkiye'de bulunmuştur. Şimdi, onlardan IŞİD "Türkmeneli" diye tanımlanan Suriye ve Irak'taki Türkmen bölgesinde terörün etkisiyle hükümran hâle gelmiştir ve oradaki Türkiye Cumhuriyeti devletinin konsolosluğu yani Türk toprağı bu terör örgütü tarafından basılmış, tahrip edilmiş ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - ...tek kurşun atılmadan da teslim edilmiştir.
Bu konuya diğer önergelerimizde devam edeceğiz.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)