GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:101
Tarih:11.06.2014

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Evet, bir kanun teklifi daha gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Yapılmak istenen, cezai müeyyidelere tabi bir toplumu nasıl zapturapt altına alacağına dair bir değişiklik. Cinsel istismar ve saldırılara karşı çocukları korumak elbette ki anlamlı ve değerlidir ancak istismarın kendisi de, saldırı da bir sonuçtur. Öncelik sonuca neden olan gerekçeleri ele almak, gerekçeleri ortadan kaldırmak olması gerekirken, her zaman ve her yerde olduğuna benzer, işin hep teferruatıyla, sonuçlarıyla uğraşır olduk. Bu da kanundan, yasadan beklenen meramı karşılamaktan uzak bir girişimdir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet saraylarında "Adalet mülkün temelidir." ibaresi olan bir yerden, adalet ve özgürlüğün, eşitlik ve hakkaniyetli bir yaklaşımın olmayacağı muhakkaktır. Adalet, yasa ve kanun, mülk sahibini, egemeni, varsılı korumak içinse, "adalet ve yasa" dediğiniz şey egemenlikçi hiyerarşik sistemi korumak içinse buradan özgürlük, adalet ve eşitlik çıkmaz. Bu manada, doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca 4 defa Anayasa'yı değiştirmek zorunda kalırsınız, onlarca kez Ceza Kanunu'nu değiştirmek, dönüştürmek durumunda kalırsınız.

Toplum canlı bir organizmadır. O, ihtiyaçlarını meşru zeminde, meşru temelde karşılamakla mükelleftir ve bu mükellefiyetinin önüne prangalarla, yasaklarla, kanunlarla çıktığınızda, her zaman olduğu gibi, ihtiyaçların çeşitliliğine bağlı olarak karşılanamadığı gerçeğiyle karşılaşırsınız. Adalet, bu manada, tek başına egemene ve onun insafına bırakılamayacak kadar değerlidir. Adalet, hukuk hepimize, her zaman olduğu gibi, önümüzde de mutlaka ihtiyaç olacaktır. Bu anlamıyla, her şeyden önce, hukuk, evrensel hukukla, demokratik toplumla, özgürlükçü, adilane bir gelecekle örtüşen, onunla çelişmeyen bir muhtevada, içerikte olmalıdır. Bunu esas almadığınızda, bunun yerine güncel bir kısım palyatif çözümlerle soruna yaklaşıp hassasiyetlere dayalı bir kısım iyileştirmeye gittiğinizde işi çözemezsiniz. Sorun sadece, tek başına da ceza-suç ikilemine hapsedilemez. Evet, suç vardır, ancak suçu ortaya çıkaran, besleyen koşulları aradan ve ortadan kaldırmadığınızda, bu gerekçelerin her gün ama her gün yeniden üretimine, çoğalmasına neden olduğunuzda doğası gereği ahlak da bozulur, etik, ahlaki kurallar da değişir.

Ahlak ve etik toplumun binlerce yıllık değerleridir, kültürel birikiminin ortaya çıkardığı sonuçlardır. Toplumu etik, ahlak kuralları yerine, iktidarın, egemenin, devletin hassasiyetlerine dayalı bir zapturapt altına alma çabası onlara yapılan en büyük kötülüktür. O nedenle, çocuk istismarı, çocuk saldırısı, madde bağımlılığı, ahlaki değerler çöküntüsü kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı bir sonuçtur, onun besleyip yol açtığı bir gerçekliktir. Söz konusu olan kapitalist modernitenin açığa çıkardığı bu kötülükleri ortadan kaldırmak istiyorsak, sonuçlarla uğraşmak yerine, nedensellik ilkesine bağlı olarak, buna yol açan nedenleri açığa çıkarmamız lazım. Hiyerarşi varsa, tahakküm varsa, adaletsizlik varsa, özgürlük yoksa, eşitlik söz konusu değilse, işin doğası gereği, toplumlar ayrıksı, parçalanmış gerçekliğine bağlı olarak da birbirlerine düşerler. Paylaşamadıkları, ortaklaşamadıkları bir gelecekten kaynaklı, bugünü şekillendirmek adına bir mücadelenin içerisine girerler. İşte, suç, bu karmaşanın, bu kargaşanın, bu kaosun içerisinde açığa çıkar. "Suçu kanunlarla hizaya getireceğim, kanunların disipline edici gücüne sığınacağım." algısı, kapitalist modernitenin biz mülksüzlere, biz ezilenlere telkin ettiği bir çözüm yoludur. Ama, üç yüz yıllık, beş yüz yıllık Sanayi Devrimi'nin ortaya çıkardığı bu kapitalist modernite çözüm yolu, bizi özgürlüklerimize de, adalet taleplerimize de, eşitlik arayışlarımıza da ulaştıramadı.

O nedenle, evet, toplumun canlı bir organizma olması gerçeğinden hareketle, mevcut, var olanı iyileştirmek mi istiyorsunuz? Sorunu çözmek mi istiyorsunuz? Çözüm, bu manada, toplumun temel dinamikleri olan sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütleri, halklar, inançlar, kültürler ve kimliklere dayalı bir konsensüsle, bir arada barış içerisinde nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin talep sahiplerinin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik taleplerini dinleyerek, dikkate alarak, çözüm parametrelerini ortaklaştırarak olabilir.

Toplum ve toplum dinamiklerini dikkate almayacaksınız, onların bu konudaki taleplerini inkâr etmenin yanı sıra, bastıran, imha eden bir noktadan soruna çözüm getireceğinizi düşünüyorsanız, doksan yıldır kurtulamadığımız ulus, üniter devletin hastalığından muzdaripliğimiz devam edecektir. Söz konusu olan, tekçi, katı merkeziyetçi, otoriter devletin adaleti değil; söz konusu olan, toplumun çok kimlikli, çok kültürlü gerçekliğine uygun düşen, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasadır. Demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasaya uyarlanmış, bölgesel, siyasal özerkliğe sahip, idari, mali özerklikle yönetilen demokratik bir cumhuriyetle söz konusu olabilir.

O nedenle, muhtemeldir ki bu kanun sayısal çoğunlukla yeniden kabul edilecektir ama palyatif çözümle kendini kurtaramadığı için de köklü ve radikal çözümler yerine günü kurtarmaya hizmet edeceğinden, bir yıl sonrasında buradan geçen kanunların birçoğu işleviz, anlamsız, tarihsel ve toplumsal gelişmeler karşısında da yetersiz kalacaktır.

O nedenle, Musul'daki gelişmeleri de dikkate aldığımızda, Neoosmanlıcılık stratejisini, Orta Doğu halklarının nelere gebe olduğuna işaret olan bir gelişme olarak görmemiz olması gerekendir. IŞİD'i, El Kaide'yi, El Nusra'yı, Orta Doğu realitesini görmezlikten gelenlerin lojistik destekleriyle halklara, kimliklere saldırsın diye besledikleri, büyüttükleri bu yapılar, artık, bugün, Orta Doğu halkları için değil; egemenlikçi, iktidarcı sistemler için de tehlike olmaya başlamıştır. Bu gerçeği görmemezlik ısrarı Orta Doğu halklarının geleceğini karartacak, Orta Doğu halklarının kaos ve kriziyle bizi karşı karşıya bıraktıracaktır.

Demokrasiden, barıştan çok söz edenlerin yapması gereken şey, her kimliğin, her kültürün, her dilin, her cinsin kendi öz gücüne dayalı, öz ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri demokratik, meşru bir toplum konsensüsüdür, o da ertelenmemelidir. Ertelendiğinde, ötelendiğinde iktidara yarayabilir ama halka, topluma yaramayacağı gibi, tarihsel ve siyasal kırılmalara da neden olabilir. O anlamıyla tam da cinsel saldırı ve istismarı düşündüğümüzde, toplum zaten derinliğine bir siyasal, sosyal travma yaşıyor. Bu siyasal ve sosyal travmanın ilacı, çözüm yolu eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasanın yol açtığı demokratik cumhuriyettir. Demokratik cumhuriyetten de anlaşılması gereken demokratik, ortak vatanda toplumun çoklu kimliğine dayalı yeni bir toplum ruhudur diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)