| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 10.06.2014 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 53'üncü maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarının bazı maddeleriyle özellikle çocukların cinsel istismarına yönelik cezaların artırılması yerinde bir adımdır. Keşke bu kadar geç kalmasaydık diyorum çünkü son olaylar kamuoyumuzu haklı infiale sevk etmiş olsa da bu durum yeni değildir. Basına yansıyan rakamlara göre son iki yılda 250'den fazla çocuk tecavüze uğradı, bine yakın olay Yargıtaya intikal etti. 2012'den bugüne 104 çocuk tacize uğradığı gerekçesiyle yargıya başvurdu. Mardin'de N.Ç.; Adapazarı'nda Ö.C.; Diyarbakır'da F.S.; Zonguldak Kozlu'da E.A.; Pozantı ve Sincan cezaevinde yaşananlar, tecavüze uğrayan çocukların rızası olduğuna ilişkin mahkeme kararları, Adli Tıpta rapor işkencesi, hafızalarımıza insanlığın durduğu anlar olarak kazınan örneklerden sadece birkaçı. Sorun, insanların özellikle çocukların cinsel istismarı olunca sözün bittiği yerdeyiz demektir. Bu açıdan cezaların daha caydırıcı hâle gelmesini, ceza artırımını tabii ki olumlu buluyoruz ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Muhakkak ki cezaların artırılması çok önemlidir ama asıl önemli olan buna neden olan toplumsal dinamiklerin belirlenmesi ve buna karşı önlemlerin alınmasıdır.
Görmezden gelmek, saklamak "Bizim ülkemizde böyle şeyler olur mu canım, bizim örf ve ananelerimize aykırıdır." demek bu acımasızlığa davet çıkarmak anlamına gelmektedir ve kanımca da artık toplumsal bir yüzleşme gerekmektedir. Ensest de dâhil olmak üzere bu suçların ne kadar yaygın olduğunu görmemiz ve kamuoyuna göstermemiz gerekiyor. Bireyleri, aileleri, adli yapıyı, kolluk kuvvetlerini, sağlık teşkilatımızı bilgilendirmemiz gerekiyor. Bu suçları fısıltıyla konuşmak dünyanın neresinde olursak olalım çözümü uzaklaştırır, hastalıklı yapıyı besler. Ve aslında hepimiz bu ortaya çıkanların buzdağının sadece gözüken bir kısmı olduğunu biliyoruz ama hiçbirimiz, üniversiteler de, Bakanlık da, medya da dâhil olmak üzere, buzdağının görünmeyen kısmını araştırmıyoruz. Bu olaylar gündeme geldiğinde, önce toplumsal bir infial vuku buluyor ve sonra unutuluyor ve bir bakıyoruz ki binlerce çocuk tacizi bir istatistik hâlini almış ve o istatistiğin altındaki trajediler toplumsal hafızadan silinmiş.
Bu görmezden gelmeye ve unutmaya en çarpıcı örneklerden birisi de bu çatı, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Muhalefet partileri bu konunun araştırılması için çok sayıda önerge verdiler. En son 2010 yılında yani dört yıl önce, kayıp çocuklarla ilgili bir komisyon kuruldu. Bunun dışındaki tüm önergeler reddedildi. Şimdi soruyorum sizlere: Niye reddedildi? Böyle bir sorun yok muydu, yoksa muhalefet partileri veriyor diye ezberden mi reddettiniz? Oysa bu toplumsal yaranın tartışılması, enine boyuna ele alınması gerekiyor ve sorunu çözmenin tek yolu da kafayı kuma gömmemek. Ne yazık ki Bakanlık gibi, medya gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi de kafayı kuma gömmüştür ve bu, kabul edilecek bir durum değildir.
Şimdi, bu yasa Meclisimize geldi, ilgili maddeler üzerinde mutabakat var ve yasalaşacak. Bu tabii ki çok güzel bir gelişme ama yine hepimiz biliyoruz ki sorun ortadan kalkmayacak. Çünkü yalnızca ceza artırımıyla sonuç almak mümkün değildir. Bu, yalnızca atılacak adımlardan bir tanesidir. Bu sorunun kalıcı biçimde çözülebilmesi için daha pek çok adım gerekmektedir. İktidarıyla muhalefetiyle tüm Meclis, medya, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, bakanlıklar ortaklaşa hareket etmezlerse ve sağduyulu davranmazlarsa, korkarım, daha çok çocuğumuzu, daha çok kadınımızı bu acımasızlığa kurban vereceğiz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)