GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:100
Tarih:10.06.2014

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, AKP, terör sorununu neden çözemez? AKP'nin sahip olduğu zihniyeti muhafaza ettiği sürece terör sorununu çözemeyeceği ortadadır. AKP, doğduğu gelenek ve benimsediği zihniyet itibarıyla, devlet kavrayışı olmayan, etnik ve dinî ayrımcı, çok kültürlü ve çok hukuklu bir siyasal yapıyı savunan tarihsiz bir bilinç düzeyini temsil etmekte olduğundan -devletin bütünlüğünü ve milletin birliğini korumak şartıyla- terör sorununu çözemezdi ve çözemedi de.

AKP'nin, kendini değiştirmediği sürece, başaramayacağı işler bununla sınırlı değildir. Nihayetinde terör sorununu çözmek devlet işlerinden biridir ve AKP, sadece bunu değil, devlet işlerinin bütününü sağlıklı bir şekilde yürütecek zihniyet altyapısına da sahip değildir.

Şimdi bunun nedenleri üzerinde durmak istiyorum. AKP zihniyeti ve onun müşahhas timsali olan Başbakanın, "devlet" kavramının felsefi içeriğine dair zerrece kavrayışı olmadığı gibi, böyle bir kavrayışı sağlayacak kaynaklarla ilgisi de bulunmamaktadır. İlk akla gelen kaynak Türk devlet geleneğidir ki Başbakanın Türklüğe olan bakış açısı, bu kaynakla kurulması mümkün bağa tamamen engeldir. Bunun sonucu olarak, Türk devlet felsefesi devlet ile devlet adamının özdeşleştirilmesine asla izin vermezken "benim bakanım, benim valim, benim polisim" adımlarıyla yürüyen Başbakan "devlet benim" noktasına gelmiştir. Türk devlet felsefesi "yasayı" hükümdarın dahi üzerine yerleştirmiştir. Objektif ve zorunlu, genelgeçer yasalar karşısında herkes eşittir. Devletin amacı adaleti gerçekleştirmektir. Başbakan ise ucu kendine dokunan yolsuzluk davalarının sanıklarından önce savcılarını yargılatmakta, kendi adamlarını korumak için özel yasalar çıkartmakta, adli kolluğun savcı talimatlarını ve mahkeme emirlerini yerine getirmelerini sağlamakta, getirenleri görevden almakta, sürmekte ve cezalandırmaktadır. Başbakan "Herkes eşittir ama AKP'liler daha eşittir." demektedir.

Türk devlet felsefesi, siyaseti halkın adil yasalarla yönetilmesi ve toplumsal barışın sağlanması olarak görmüştür halkın bütününün sorumluluğunu üstlenmiş olan siyasi otoritenin halkı arasında ayrım yapmasını, toplumsal barışa yönelik en büyük tehdit sayılmıştır. Tayyip Erdoğan ise Türk milletini 36 etnik parçaya bölme gayretinin yanı sıra, vatandaşların bir bölümünü diğerlerinden üstün tutmuş ve kalanları aşağılamıştır. Miting meydanlarında "Önemli olan soydur, soy!" diye haykıran, "Yezidi bile olsa insana değer veririz." diye sirkatin söyleyen ve "Reyhanlı'da 53 Sünni vatandaşımız şehit edildi." diyebilen Başbakanın ta kendisidir.

Sayın milletvekilleri, acaba AKP zihniyeti devlet işlerinin yürütülmesinde Başbakanın "referansım" dediği İslam'ın siyaset felsefesinden etkilenmiş olabilir mi? Şimdi ona bakalım: Bunların dini kendi tekellerinde görmelerine aldanmayın. İslam anlayışları ithaldir ve sorunludur. Onlar İslam'ı insanları birleştiren bir şey olarak değil, kendilerini başkalarından ayıran ve onlara üstün kılan bir şey olarak görürler. İslam, başkalarına karşı kullandıkları bir silah olarak ellerindedir. AKP temsilcisi gibi makamında oturan Diyanet İşleri Başkanlarına veya "Başbakanın oğlunun vakfına verilen ve onların aldıkları paralar rüşvet sayılmaz." fetvası veren büyük fıkıh bilginlerine baktığınızda bunu anlamanız güç olmaz. Bu fetva onları kurtarmaya yetmeyecektir fakat fetva sahibini bu dünyada da ahirette de zora sokacağı açıktır.

Sözüm ona İslam devleti kuracaklarını savunan cihatçı gruplar ile bunlar arasındaki nitelik değil nicelik farkıdır. Oysa İslam, siyaset felsefesi çalışmalarının açıklıkla ortaya koyduğu gibi, Kur'an'da hiçbir yönetim biçimi buyurulmamışken temel ahlak ilkeleri siyasetin de temeline yerleştirilmiştir. Bunlar da adalet, liyakat ve şûradır ki, adalet, parti tabelalarında kalmış; liyakat, parti kimliği olarak ceplerine girmiş; şûra ise kendinden menkul söz ve kararlarıyla kendi bakanlarını bile boşluğa düşüren Başbakanın anlayışı altında ezildikten sonra, bir milletvekilinin "Genel Başkanımız, büyük liderimiz, Başbakanımız bir irade beyanında bulunmuştur. Kusursuz itaatse biz büyük liderimize kusursuz itaat ediyoruz." sözleri üzerine son nefesini vermiştir. Yani Başbakan, ne devlet kavramının teorik çerçevesine ne de devlet işlerini yönetme bilgisine dair Türk devlet geleneğinden de İslam'dan da zerrece ilham almış değildir. Zaten devlet geleneğinin ne derece değer ifade ettiğini zerrece idrak edebilmiş olsaydı, ne devlet geleneğinin yerine parti zihniyetini ikame etmeye kalkar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - ...ne de tarihe "Ben, ülkemi pazarlamakla mükellefim." diyen bir Başbakan olarak geçerdi.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)