GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:100
Tarih:10.06.2014

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu bölümde Yargıtayla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Bayrakla ilgili konuda, buradan hareket ederek konuşmanın son kısmında bir değerlendirme yapacağım.

Tabii ki 2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu'nu değiştirerek Türk hukukunda oluşmuş içtihatları, hafızayı ve kültürü sanki Mao'nun kültür ihtilali gibi ortadan kaldırdıktan sonra bir mesele hallettiğini zannederek 2007 yılında yargının siyasallaştırılması amacıyla tasarruflarından ilkini ortaya koydu. Bu, Yargıtayın üye sayısını 150'ye indirmek ve orada zülfüyâra dokunan üyeleri tasfiye etmek için düzenlenmiş bir tasarıydı, bunu kanunlaştıramadı. Arkasından 2010 yılında, on seçime bedel "Mezardakileri kaldırın, oy verdirin." söylemleriyle yargının denge ve denetim mekanizmalarını bozan ve kendi içerisinde denetimsiz ve denge organları bozulmuş olan yargıyı siyasallaştırmak istedi. Yargıyı böyle siyasallaştırabilmek amacıyla AKP, milletimizin kadına olan saygısını, çocuğa olan sevgisini, şehit, dul ve yetimlerine karşı olan şefkatini, engelliye olan muhabbetini, hatta hiç ilgisi yokken başörtüsünü bile suistimal etti, milleti aldattı, kandırdı ve 2010 tarihindeki Anayasa değişikliğiyle yargıda bir siyasi yapı oluşturdu. Şimdi bu siyasi yapının işleyişinden Adalet ve Kalkınma Partisi şikâyetçi. Ne zaman? 17, 25 Aralık büyük yolsuzluk operasyonunu yargı başlattığı zaman şikâyetçi. Yani, rüşvet, kara para aklama gibi vahim suçların... Hükûmet, 4 bakanına, onların çocuklarına ve Başbakana kadar uzanan bir yolsuzluk operasyonundan sonra yeni bir devre girdi. Bu devir içerisinde AKP, 2010 tarihinde inşa etmiş olduğu, dengesiz ve denetimsiz bir duruma getirmiş olduğu yargıyı "paralel devlet" nitelemesiyle hasım göstermekte ve ilan ettiği bu paralel devlete karşı da istiklal mücadelesi vermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk milleti İstiklal Harbi'nin ne demek olduğunu bilir. İstiklal Harbi'nin mührü arkamızdaki vecizede yazılıdır: "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." İşte, İstiklal Harbi'nin mührü budur. Yapılmış olan İstiklal Harbi'yle de Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur.

Şimdi, bu devletin geldiği hâle bakalım. Orada bir paralel devlet var, AKP'nin görmediği bir paralel devlet var. Bu paralel devlet "Analar ağlamasın." söylemi adı altında dağdan indirilen PKK terör örgütü mensupları, teröristler şehirlere, mezralara, ilçelere, köylere, illere yerleştiler. Bunlar gece silahlı, gündüz külahlı. Geçtiğimiz seçim süreci içerisinde vatandaşın seçme ve seçilme hürriyetini yok ederek tehditle aday gösterdiler, tehditle oy aldılar ve arkasından da vatandaştan, PKK'ya "vergi" adı altında -altını çiziyorum- Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarından haraç topladılar, toplamaya devam ediyorlar.

İkincisi: PKK'ya "asker" adı altında -altını çiziyorum- dağa militan topladılar, gitmeyenleri zorla kaçırdılar. Şimdi "Analar ağlamasın." diyenler Diyarbakır'da ağlayan anaların hâlini görmemezlikten geliyor, onların vicdan sızlatan evlat acısına ortak olmamaya gayret gösteriyorlar.

Üçüncüsü: "Asayiş birlikleri" adı altında birtakım gençlere üniformalar giydirerek devletin polisine, devletin askerine varana kadar kimlik kontrolleri yapıyorlar.

Dördüncüsü: Önemli gördüğü olaylarda "Devletin mahkemesine gitmeyeceksin, bana geleceksin." diyerek gece silahla tehdit, gündüz külahla hüküm kurmaktadırlar.

Bütün bunlar nedir değerli arkadaşlarım? Bütün bunlar, "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." diyen, İstiklal Harbi'yle elde edilen bu mukaddes ve mübarek vecizenin ortaya çıkarmış olduğu hükümranlık hakkının paylaşılması demektir. Vergi toplamak bir devletin hükümranlık hakkıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, AKP'nin devriiktidarında birtakım teröristleri vergi toplayan bir unsur hâline getirmiştir. Askere almak hükümranlık hakkının ortaya konması demektir. Bir devlet ancak askere alabilirse devlet olduğunu ortaya koyabilir. Şimdi, PKK terör örgütü, kendi dağ unsurlarına eleman toplayabilmek için "asker" adı altında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 15 yaşındaki gencecik çocukları militan olarak dağa götürüp terörist olarak yetiştirmektedir. Bir devletin hükümranlık hakkı asayişi kontrol etmekle ve devletin vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumakla ortaya çıkar. Hükümranlık hakkı asayişi kontrol görevini vermektedir. Şimdi, AKP'nin devriiktidarında "açılım" denilen yıkım projesiyle PKK terör örgütünün elemanları teröristler Güneydoğu Anadolu Bölgemizde asayiş kontrolü yapar hâle gelmişlerdir. Bir devletin hükümranlık hakkı yani eğer hâkimiyet kayıtsız ve şartsız millete ait ise ancak yargılamayı o devletin unsurları yapabilir. Şimdi, AKP'nin "açılım" adı altındaki yıkım projesinin sonucu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde PKK'nın birtakım yargılama faaliyetleriyle karşı karşıyayız. En son, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığının timsali, Türk milletinin varlığının timsali ay yıldızlı al bayrağımızı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, iç ve dış tehditlere karşı korumakla görevli bir silahlı birliğinde, birtakım terörist hareketler neticesinde, birisi çıkarak ay yıldızlı, nazlı Türk Bayrağı'nı oradan indirme haysiyetsizliğini, şerefsizliğini ortaya koymuştur. Bu haysiyetsiz ve şerefsiz eylemin bir cezası vardır. Bu cezayı geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri vermiştir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde Solomos adındaki gereksiz bir düşünceye mensup kişi Türk Bayrağı'nı indirmek için göndere çıktığında yere indirilmiştir. Türk Bayrağı indirilemez ancak onu indirmek için göndere çıkan indirilir. Evet, maalesef, bunların sebebi hikmeti AKP'nin uygulamış olduğu yıkım projesidir.

Değerli arkadaşlarım, bu yıkım projesi kapsamı içerisinde PKK terör örgütü üyeleri, teröristleri, militanları dağdan şehre indirilirken güvenlik güçlerinin eli kolu bağlanmıştır. Operasyon için yetki valilerden izin şartına bağlanmıştır. Valiler izin vermemektedir. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve emniyet mensuplarının eli kolu bağlanmıştır. Geçmişte büyük hizmetleri görülen, merkez operasyon gücü olarak tanımlanan emniyet teşkilatı içerisindeki özel güvenlik güçleri bulundukları görevlerden alınmış, inşaat birimlerine, trafik birimlerine gönderilmiştir ve ortaya hazin bir netice çıkmıştır. O hazin neticeyi de işte görüyoruz. Diyarbakır-Bingöl kara yolu on yedi gündür PKK terör örgütleri tarafından kapatılmıştır. Türkiye'de seyahat hürriyeti mi vardır? Bir PKK terör örgütünün unsuru eğer iki vilayet arasındaki yolu on yedi gün kapatabiliyor ve onu açmaya devletin kudreti, devletin gücü yetmiyorsa "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." lafının anlamı kalmamıştır, o bölgede hâkimiyet kayıtsız şartsız PKK terör örgütüne geçmiştir. Niçin siz engelleyemiyorsunuz bunu? Bir devletin valisi çıkıyor, diyor ki: "PKK terör örgütü askerlerimize ateş etmiştir ancak askerlerimiz karşılık vermemiştir." Bu ne iştir? Bu nasıl bir iştir? Bir vali nasıl böyle bir laf edebilir? Nasıl vali olarak orada durabilir? Bir başka şapşal adam çıkıyor, diyor ki: "Sayın Erdoğan ve Öcalan'ı takdir ediyorum." Sana mı kalmış PKK terör örgütünü takdir etmek? Eğer PKK terör örgütünü takdir ediyor isen o takdirde valilik makamında işin ne senin? Böyle lüzumsuz işlerin hepsinin sebebi, müsebbibi AKP'nin yıkım projesi ve valilere vermiş olduğu talimatlar olmuştur.

Biz diyoruz ki bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. İşte, geldiğimiz nokta budur değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - Bu noktada, ülkemizin, milletimizin ve geleceğimizin iyi bir şekilde değerlendirilebilmesi ve geleceğe daha ümitli bakabilmemiz için bizim söylememiz yetmiyor, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun içerisindeki değerli vatansever milletvekillerinin de söyleyeceği bir söz olması gerekiyor diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)