GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:97
Tarih:04.06.2014

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce verdiğimiz önergeyle ilgili yaptığım konuşmada, istinaf mahkemelerinin olumsuzluklarını sıraladıktan sonra, Türk hukukunun, tanışmadığı, tartışmadığı ve akademisyenler arasında da son derece de tartışmalı olan yeni sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade etmiştim. Şimdi onlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşacağım.

Kara Avrupa sistemini kabul etmiş olan bizim hukukumuza göre, hukuk mahkemelerinde delillerin teksifi esastır yani dava dilekçesini verirken delillerin tamamını vereceksin, vermezsen bir daha delil bildiremezsin; cevap dilekçesini verirken delillerin tamamını bildireceksin, bildirmemişsen bir daha delil veremezsin. Bu "delillerin teksifi" dediğimiz kuraldır.

Şimdi, istinaf mahkemesine geldiğimizde karşılaşacağımız sorun: İlk derece mahkemesinde deliller teksif edildi, mahkeme hükmünü verdi, bu mahkeme -bu karar- istinafa götürüldü. İstinaf mahkemesinde delillerin teksifi meselesi nasıl halledilecek? İstinaf mahkemesi kararı bozarsa ilk derece mahkemesi gibi hüküm tesis edecektir, bu takdirde delillerini isteme hakkı doğacaktır. Eğer böyle yaparsa, bu takdirde ilk derece mahkemesinde kötü niyetli kişiler delil teksifinde bulunmaz, karşısında bulunan davacı veya davalıya elindeki kartı, kozu göstermez, istinaf mahkemesinde kötü niyetle bir sonuca ulaşmaya çalışır.

Delillerle ilgili olmak üzere bu teksif meselesi halledilemeyecektir elbette. Bu takdirde karşımıza bir başka sorun çıkacaktır; o da istinaf mahkemesinde hâkimin delilleri doğrudan doğruya görmesi, doğrudan doğruya değerlendirmesi, buna göre de vicdani kanaat oluşturmasıdır. Eğer istinaf mahkemesi onama kararı verecekse ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delille karar verecektir ve dolayısıyla, delillerle doğrudan doğruya temas ilkesi ortadan kalkmış olacaktır. Eğer istinaf mahkemesi bu delillerle davayı, kararı bozacak ise, o takdirde başka bir sorun karşımıza çıkmaktadır: Nasıl ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delillerle doğrudan doğruya temas edebilecek? Yani, bilirkişiyi nasıl dinleyecek? Yani, keşfi nasıl yapacak? Yargı çevresi içerisinde ilk derece mahkemesi gibi nasıl davayı sonuçlandıracaktır? İşte bu nasılların, niçinlerin cevabı, istinaf mahkemesinde, bütün dünyada yaşanan, temel olarak yargıyı uzatan durumu ortaya çıkarmakta ve bu durum da Türkiye'nin henüz hal için tartışmaya dahi başlayamadığı bir başka sorunu ortaya koymaktadır.

Mesele bu kadar ciddidir, bu kadar vahimdir ancak şaşkınlık bu cesamette olmamalıdır. Dolayısıyla, Türkiye'de, nasıl 2004 yılında Ceza Kanunu'nu değiştirirken bir ceza hukuku kültürünü külliyen ortadan kaldırarak yepyeni bir boyut içerisinde ceza muhakemesi hukukuyla ilgilenen avukatı, hâkimi, savcıyı baş başa bırakmışsanız, şimdi istinaf mahkemeleriyle aynı sorunla karşı karşıya gelecektir. Bu, Mao'nun kültür ihtilali kadar hukuk alanında vahim sonuçlar doğuracaktır; bu, Türk hukukunun henüz akademik seviyede bile tartışmaya başlamadığı büyük cesamette sorunların başlangıcı olacaktır.

Böylece, önergemizde ifade ettiğimiz Anayasa'ya aykırılıkla ilgili ilkeleri ihlal eden bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını yüce heyetin takdirine sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)