GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:96
Tarih:03.06.2014

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 591 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan evvel Hükûmetin dikkatini çekmek istediğim, dikkate sunmak istediğim bir husus var, gerçi Tarım Bakanlığını ve tarım müdürlüklerini kısmen ilgilendirmekle birlikte asıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren bir husus. Fakat, tabii, Hükûmet sıralarında Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanını göremiyoruz ancak Sayın Bakanın -kendisini kısmen de olsa ilgilendirdiği için- gerekli istişareyi yaptıktan sonra yüce Meclise bu konuyla ilgili mutlaka bilgi vermelerini hassaten talep ediyorum.

Konu şu: Malumunuz 15/5/2014 tarihli Resmî Gazete'de 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yayımlanmıştı ve bu yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre de "asgari tarımsal arazi büyüklüğü"yle "yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü" biçiminde iki yeni temel kavram getirildi ve buna ilişkin sınıflandırma ve tanımlamalar yapıldı. Devir, ifraz ve bölünmelerin tarım arazilerinde önlenmesi amaçlanıyor bu kanunla ve bugün itibarıyla, bu kanun nedeniyle bütün Türkiye'de arazi alım satımı yapılamamaktadır, bütün işlemler tıkanmış durumdadır. Bu yapılacak satış işlemlerinde mutlaka 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na uygun olup olmadığına ilişkin ilgili tarım teşkilatlarının görüşü istenmektedir, kanun gereğince. Fakat bu cevaplar da büyük ölçüde gelmiyor ve şu anda işlemler tıkanmış durumda. Arazisini satan vatandaş satamıyor, alan vatandaş alamıyor, birçoğunun parası da ödenmiş. Bu konuda çok önemli bir sorun olarak Hükûmeti uyarıyorum ve cevap bekliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım 2010 tarihli 6083 sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un da döner sermaye işletmeleriyle ilgili 8'inci maddesinin (5)'inci fıkrası, oradaki "ile gelirlerine" ibaresi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu fıkrada "Döner sermaye işletmelerinin yönetimi, faaliyet alanları, işleyişi, sermaye kaynakları, her türlü idari ve mali işlemleri ile gelirlerine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının da görüşü alınarak çıkartılacak yönetmelikle belirlenir." deniyordu. Anayasa Mahkemesince bu "ile gelirleri" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğu ve bu döner sermaye gelirlerinin harç niteliğinde olduğundan bunun mutlaka kanunla düzenlenmesi gerektiği gerekçesiyle iptal edilmiştir ve bu kanun tasarısıyla ilgili düzenleme de buna ilişkin yapılmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, AKP iktidarının hukuk tanımayan, ilke gözetmeyen, ben yaptım oldu anlayışının bir tezahürüdür. Hukuk tanımazlığın bir başka örneğiyse düzeltmeyle ilgili bir maddelik tasarının bile zamanında Meclise sevk edilememesidir.

Anayasa Mahkemesi kararı çok geç yayımlanmasına rağmen ve yayımlanma tarihinden itibaren altı ay gibi uzunca bir süre geçmesine rağmen tasarının mayıs ortasında Meclise sevk edilmesi ve komisyonda ancak süre dolduktan sonra görüşülmesi de AKP Hükûmetinin maalesef lakayıtlığının ve beceriksizliğinin bir göstergesidir. Gerçi, siz Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı olarak Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymadığınız için bu düzenlemeyi kerhen yaptığınızı anlıyorum ve lakayıtlık ve beceriksizlik de bu Anayasa Mahkemesi kararlarına olan saygı sorunundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Neticede, Hükûmet hukuk tanımaz icraatlarına hâlen ve behemehâl devam etmektedir.

Şu anda, 22 Mayıs 2014 tarihinden bu yana vatandaşlarımızdan tahsil edilen tapu hizmet bedellerinin yasal dayanağı yoktur ama bu bedeller de tahsil edilmeye şu ana kadar devam etmektedir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarının görüşmeleri sırasında, 2'nci maddede iktidar partisinin önergesiyle bu kanunun 22 Mayıs 2014'te yürürlüğe gireceği hükmünün eklenmesi de bu garabeti açıkça ortaya koymaktadır.

Anayasa Mahkemesinin karar gerekçesinde, döner sermaye ücreti "harç benzeri mali yükümlülük" olarak nitelendirildi. Buna göre Anayasa'nın "Vergi ödevi" başlıklı 73'üncü maddesinde, verginin, harcın ve benzeri mali yükümlülüklerinin kanunla konulup kaldırılacağı ve değiştirileceği öngörülüyor. Anayasa Mahkemesinin bu kararı ve "harç benzeri mali yükümlülük" tanımı dikkate alındığında, kamuda mevcut olan 2.900 döner sermaye işletmesini disiplin altına alacak genel bir çerçeve kanun tasarısı hazırlanmasının ne kadar elzem olduğu da ortaya çıkmaktadır. Uzun yıllar üzerinde çalışılan döner sermayelere ilişkin bir çerçeve kanun taslağının Maliye Bakanlığında hazırlandığını ve Başbakanlığa gönderildiğini biliyoruz ancak akıbetinden haber alamıyoruz. Buradan Hükûmete soruyorum: Bu döner sermaye kanun taslağı ne durumdadır, hangi safhadadır? Maliye Bakanı, 2012 Ekim ayında, 2013 yılının bütçe sunuşunda "Döner sermaye kanunu hazırlığındaki çalışmalara son noktayı koyuyoruz." demişti. Anlaşılan bu son nokta bitiş noktası değil de üç noktanın noktası olmalı ki Hükûmet noktalamaya devam etmektedir. Döner sermaye kanun tasarısı bir an önce Meclise sevk edilmelidir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, döner sermaye uygulamasında bütçenin birliği ve genelliği ilkesinden sapmıştır. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün döner sermaye faaliyetlerini yüzeysel olarak incelediğimizde dahi bu durum ortaya çıkmaktadır. Bazı kamu kuruluşlarının döner sermaye gelirlerini bir finansman aracı olarak görmeye başlaması bütçe sisteminin bozulmasına yol açmıştır.

Kamu hizmetleri görülürken ortaya çıkan fazla kapasiteleri piyasa kurallarına göre değerlendirmek üzere kurulan küçük sermaye ünitelerine döner sermaye diyoruz. Döner sermayeli işletmeler, devletin temel hizmet ve görevlerinin yürütülmesi sırasında bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu işletmeler aracılığıyla ticari, sınai, tarımsal, kültürel ve mesleki faaliyetler yapılabilmekte, böylece boş olan bir kapasite kullanılmakta, belli bir talep karşılanmakta, ayrıca devlete ek bir gelir de sağlanmaktadır. Bütçenin genellik ilkesinin önemli sapmalarından birisi olan bu döner sermayeli işletmeler, bir işletme sermayesi verilerek, asıl amaçları olan kamu hizmetinin yanı sıra, küçük çapta ticari, sınai ve tarımsal faaliyetlerini kâr amaçlı olarak yürüten ve sermayenin tamamının bağlı olduğu kuruma ait olan işletmelerdir.

6083 sayılı Teşkilat Kanunu'nda öngörüldüğü üzere, kuruma yani Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne, ülkenin kadastrosunu yapmak, tapu planlarının yenilenmesini ve güncellenmesini sağlamak, bunlara ilişkin kontrol ve denetim hizmetlerini yürütme görevleri verilmiştir. Kurumun asli görev ve yetkileri arasında olan işleri için ayrıca döner sermaye ücreti alınması kamu hizmeti anlayışına uygun düşmemektedir. Bu anlayış, kamu kuruluşunu bir özel ticari şirkete dönüştürmektedir. Kaldı ki, bu hizmetlerden illa ki ücret alınacaksa ve bu ücretlerin de Anayasa Mahkemesi kararıyla harç niteliğinde olduğu tescil edildiğine göre, tahsil edilen bu harçların merkezî yönetim bütçe gelirlerine dâhil edilmesi ve döner sermayeden yapılan bu harcamaların da genel bütçeden yapılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü personeli düşük ücret, aşırı iş yükü ve fazla çalışma altında ezilmektedir. 31 Temmuz 2009 tarihindeki Resmî Gazete'de kamu hizmetlerinin sunumuna ilişkin standartlar bir yönetmelik hâlinde belirlenmiş ve yayımlanmıştır. Bu yönetmelik uyarınca Tapu Sicil Müdürlüğü hizmet standartları da belirlenmiştir. Buna göre, örneğin, bir satış işlemine iki saat, mirasın intikali işlemine iki saat, ayırma yani ifraz işlemine iki saat, birleştirme yani tevhit işlemine dört saat süre verilerek hizmetin tamamlanma süreleri belirlenmiştir. Ancak, tapu sicil müdürlüklerindeki iş ve işlem yükü bu standartların çok çok üzerindedir. Örneğin, bir memurun bir satış işlemi için iki saat üzerinden günde 4 işlem yapması gerekirken, uygulamada, günde bir memur 8-9 işlem yapmaktadır. Bu standartlara hiçbir yerde uyulmamaktadır. İş yükü her geçen gün artıyor. Bu, insan haklarına aykırıdır ve angaryadır. Hepimizin bildiği üzere Anayasa'mıza göre de angarya yasaktır.

Bir işlem başına ortalama 100-180 lira arasında da döner sermaye geliri elde ediliyor. Bu döner sermaye gelirinden de Tapu Kadastro personelinin fazla bir çalışma ücreti alması da söz konusu değildir.

Maliye Bakanlığı, 2/B çalışmaları nedeniyle çalışanlarına fazla çalışma ücreti ödemesine rağmen, 2/B işlemlerinin altyapı çalışmalarını yürüten Tapu Kadastro personeline herhangi bir ücret ödemesi de, fazla çalışma ödemesi de yapılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, Türk Medeni Kanunu'nun 1007'nci maddesine göre tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların devlet sorumluluğunda olduğu ve kusurlu bulunan görevlilere rücu edeceği belirtilmiştir ancak mahkemelerde dahi sahteliği zor anlaşılan belgelerle işlem yapan tapu memurlarının aşırı iş yükü ve fazla çalışmalarından dolayı yaptıkları bazı hatalarda zaman aşımı konulması veya döner sermaye gelirlerinden oluşturulacak bir sigorta fonundan ödenmesi de uygun olacaktır. Aksi takdirde, Tapu Kadastro memurları vefat etseler dahi borçları devam etmekte ve varisleri reddimiras talebinde bulunmaktadırlar. Bu konuda çok sayıda da sorun ve dava bulunmaktadır.

Kadastro müdürlüklerinde çalışan personel işini bitirebilmek için mesai kavramını göz ardı etmekte ve öğle arası ile akşam geç saatlere kadar çalıştırılmaktadır. Gerçekten fazla mesai yapan memurların hak ettikleri mesai ücretlerini ne zaman, nasıl alacakları, hâlâ Hükûmet tarafından cevabı beklenen bir sorudur.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın bu görüşmeleri vesilesiyle değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satışına da kısaca değinmemizin yararlı olacağına inanıyorum.

Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş tüzel bir varlıktır. Dolayısıyla, toprak bir ülkenin egemenliğinin asli unsurudur. Bütün ülkelerde toprak satışıyla ilgili belli sınırlamalar vardır. Özellikle bu ülkelerin güvenlik arz eden bölgelerinde, tarım alanlarında, sulama alanlarında yabancıya toprak satışında sınırlamalar getirilmiştir. Gelişmiş ülkelerin yeni enerji kaynaklarına, tarım alanlarına ve su kaynaklarına sahip olma mücadelesi verdiğini göz önüne alırsak bu sınırlama da kaçınılmazdır. Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar bizim için kutsal vatan toprağıdır. Ancak vatan, toprak, devlet ve millet kavramlarının anlamını henüz kavrayamayan AKP Hükûmeti bu aziz vatan topraklarına bir bedel biçmekte ve yabancılara satarak şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.

442 sayılı Köy Kanunu'nun 87'nci maddesiyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz edinmesi yasaktır. Ancak AKP Hükûmetinin 2003 yılında çıkardığı 4875 ve 4916 sayılı Kanunlarla yabancılara ait gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye'de taşınmaz edinmesi serbest bırakılmıştır. Bu kanunlarla Köy Kanunu'nun 87'nci maddesi ile Tapu Kanunu'nun en fazla 30 hektar sınırının yer aldığı 36'ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeleri 2005 yılında iptal etmişti. AKP Hükûmeti tarafından çıkarılan 3 Temmuz 2008 tarihli, 5782 sayılı Kanun'la Tapu Kanunu'nda değişiklik yapılarak yabancıların Türkiye'de mülk edinmesine dair yüz ölçümünün binde 5'iyle sınırlanan hüküm ilçe merkezlerinde yüz ölçümünün ve nâzım imar planlarının yüzde 10'una çıkartılmıştır. 2008 yılındaki bu düzenlemenin ardından, özellikle turizm bölgeleri başta olmak üzere, ülkemizin kıyı kesimlerinde çok ciddi toprak satışları yapılmış ve yapılan bu satışlar sonunda ülkemizin önemli bir bölümü yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiştir. Tabii bu konuyla ilgili söylenecek çok söz var fakat bu toprak satışlarına ilişkin eleştiri getirildikçe Hükûmet yetkilileri genellikle "Toprakları satın alanlar sırtında mı götürüyor?" diyerek sığ bir anlayışın temsilcisi olmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, 2 Aralık 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanına yabancılara toprak satışıyla ilgili bir soru önergesi vermiştim. Bu soru önergesini sizlerle paylaşıyorum: "2010 yılında valiliklerden alınan bilgilere göre, ülkemizin imarlı alanı 2 milyon 263 bin hektardır. Dolayısıyla, 3 Mayıs 2012 tarihli 6302 sayılı Kanun çıkmadan önce Tapu Kanunu'nun 35'inci maddesine göre yabancılara satılabilecek toplam arazi miktarı 226 bin hektardır. 3 Mayıs 2012 tarih ve 6302 sayılı Tapu Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1'inci maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35'inci maddesi 'Özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümünün yüzde 10'unu geçemez.' şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikle yabancılara satılacak toprak miktarı ne kadar artmıştır?" diye sorduk. Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın İdris Güllüce 17 Şubat 2014 tarihinde verdiği cevapta "Bakanlığımızca Türkiye'nin özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümleri 957 ilçe için hesaplama çalışmalarına başlanmış olup çalışmaların bitirilmesini müteakiben yabancılara satılabilecek toprak miktarının ne kadar olacağı ve ne kadar artacağı net olarak hesaplanabilecektir." diyor yani bir hesaplama yapılmamış. Yani, Hükûmet bir kanun çıkarıyor, yabancılara toprak satışını artırıyor ancak yaptığı kanun değişikliği ile yabancılara satılacak toprak miktarının ne kadar artacağını, ülkemizin ne kadarını yabancılara satacağını bilmiyor.

Hesapsızlık ve kitapsızlık dedikleri de bu olsa gerektir diyor, bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)