| Konu: | CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SEDEF KÜÇÜK VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, ÜLKEMİZDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DURUMU VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ENGELLENMESİYLE İLGİLİ SORUNLARIN VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 23/5/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 3 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 03.06.2014 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Türkiye'nin ve Türkçenin büyük şairi Nazım Hikmet'in 51'inci ölüm yıl dönümü. "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine." diyen büyük şairi ve bir ağaç gibi özgür ve bir orman gibi kardeşçe barış içinde yaşamaya çalışan, bu uğurda canlarından olan tüm gençlerimizi saygıyla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkedeki demokrasinin kalitesini ölçmek istiyorsanız o ülkenin ifade özgürlüğüne bakış açısını kriter olarak almanız gerekir. Basını özgür mü, iktidarı özgürce eleştirebiliyor mu, insanlar haber alma haklarını yeterince kullanabiliyorlar mı, bunlara bakarak o ülkede demokrasinin ne düzeyde olduğunu görebilirsiniz. Eğer bir ülkede basın üzerinde baskı varsa, açık veya örtülü sansür bulunuyorsa, otosansür normalleşmiş hatta zorunlu hâle gelmişse, basın mensupları gerçekleri yazamıyorsa, yani basın demokrasinin bekçiliğini gereği gibi yapamıyorsa veya yaptırılmıyorsa o ülkede demokrasinin işlemediği rahatlıkla söylenebilir.
İşte, bizim ülkemizde de durum tam bundan ibarettir. "İleri demokrasi" diye çıkıldığı söylenen yolda varılan yer tam bir üçüncü dünya demokrasisidir. "Basın, prangalarından kurtulacak." diye çıkıldığı söylenen yolda varılan yer sahibinin sesi bir medyadır ve durum maalesef özgürlükler açısından giderek daha da vahim bir hâl almaktadır. Neredeyse her basın kuruluşunun bir "Alo Fatih" hattı mevcuttur. Ne yazılıp ne çizileceğine, kimin ve hangi haberin ne ölçüde medyada yer bulacağına bu Hükûmet komiserleri ve onları görevlendirenler karar vermektedir. Bu durum, sırf medya dünyasının değil, tüm demokrasimizin hastalıklı bir yapıya sahip olmasını da beraberinde getirmektedir. Bu hastalıklı yapı yalnızca iktidarın baskısından ve demokrasi hazımsızlığından kaynaklı değildir; basın içindeki kraldan çok kralcı kalemlerden de, medya sahiplerinden de kaynaklıdır.
Gözlendiği kadarıyla bazı basın mensuplarının birer "Alo Fatih" hattına ihtiyaçları yoktur çünkü zaten içlerinde birer "Alo Fatih" mevcuttur.
Anlaşılan, Basın Ahlak İlkeleri arasında yer alan "Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır." ilkesinden haberdar olmayan basın mensupları vardır ya da gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri arasında yer alan "Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır." ilkesini görmezden gelen gazeteciler vardır.
Ne yazık ki bu dönem medya açısından tarihe kara bir dönem olarak geçecektir. Sular durulduğunda ve gerçek demokrasi bir gün işlemeye başladığında, bu dönemde yazılanlar veya yazılması gerektiği hâlde yazılmayanlar utançla hatırlanacaktır. Penguen gazeteciliği, hasıraltı edilen haberler, sorulmayan sorular, cadı kazanlarına odun taşıyan medya, ileride üniversitelerde "basın etiği dersleri"nin konusu olacaktır.
Kimi medya mensupları her türlü baskıya rağmen kalemlerinin onurunu korudukları için, kimi basın mensupları da kalemlerinin bir onuru olduğundan bihaber oldukları için hatırlanacaklar. Kaleminin onurunu koruyanlara hem bugün için hem geleceğimiz adına huzurunuzda teşekkürü borç biliyorum. Çünkü bir gazeteci için asıl iş, zor zamanlarda doğruyu söyleyebilmek, zor zamanlarda halk adına konuşabilmektir. Çünkü basın özgürlüğü sadece gazetecinin kendini ifade edebilme özgürlüğü değildir, aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür ve bu özgürlük demokrasilerin ve hukuk devletlerinin olmazsa olmazıdır. Onun içindir ki halka doğruları söyleyen her basın mensubu, demokrasi kültürünü kurmamızda ve hukuk devletini korumamızda yeri doldurulamaz bir rol üstlenmektedir. Bu yüzden kaleminin namusuna sahip çıkan her basın mensubu gönülden teşekkürü hak etmektedir.
Değerli milletvekilleri, basın, çağının tanıklığını yapar, muhakkak ki bu tanıklığı dürüstçe yapmıyorsa, geleceğe yalanları bırakıyorsa tarih bunu affetmez ve affetmeyecektir. Ama tarih asıl "Muhalefet ediyor, istenmeyenleri ortaya döküyor." diye basını korkunç bir abluka altına alanları affetmez. Meclis televizyonunun yayınını bile engelleten, muhalefet liderlerinin sözünü sansürleten, gazeteciliği hakkıyla yapanlara "Batsın bu gazeteciliğiniz." diyenleri tarih affetmez. Basının denetleyici rolünü görmezden gelen "Yalnızca benim istediklerimi yazacaksın, beni eleştirmeyeceksin, eleştirirsen bedelini ödetirim." diyen iktidarları tarih affetmez; şimdiye kadar dünyanın hiçbir ülkesinde affetmemiştir, Türkiye'de de affetmeyecektir. Şimdiden zaten iktidar "Twitter"ı, "YouTube"u yasaklayan, basını sansürleyen bir iktidar olarak tarihte yerini almıştır. Bu baskıyı dünya üzerindeki özgürlüklerle, basın haklarıyla ilgili her kuruluş da ortaya koymaktadır. Gazetecileri Koruma Komitesi, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Dünya Basın Özgürlüğü Komitesi, Freedom House gibi kuruluşların raporlarında Türkiye basın özgürlüğü alanında hep son sıralarda. Ama ne zaman bu gerçekler dile getirilse "Şu kuruluş şöyle.", "Bu kuruluşun başkanı böyle.", "Zaten bizi çekemiyorlar.", "Bizdeki basın özgürlüğü kimsede yok." gibi akıllara zarar açıklamalar yapılıyor.
Kafaları kuma gömmek ne yazık ki Türkiye demokrasisini bir adım daha ileri götürmüyor. Siz istediğiniz kadar "Türkiye'de basın özgür; işte, isteyen istediğini yazıyor." deyin, işten attırılan ve attırılmak istenen gazeteciler, "Alo Fatih"ler, hapisteki yazarçizerler, telefonda ağlatılan medya patronları, haksız yere kesilen astronomik vergi cezaları orada duruyor.
Değerli milletvekilleri, hangi açıdan bakarsanız bakın, bu dönem, basın özgürlüğü başta olmak üzere bütün özgürlükler için karanlık bir dönemdir ve emin olun her karanlık çağ gibi nihayetinde bitecektir ve emin olun gelecek kuşaklar bu karanlık çağı, bu karartmayı, bu baskıyı hiç de hayırla yâd etmeyecektir. Gerçekleri gizleyerek, doğruların üstünü örterek bir dönem insanları yanıltabilirsiniz. Bakın, Lincoln yüz elli yıl önce ne demiş? "Bazı kimseleri her zaman, herkesi bazen aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız."
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meselemiz sadece basın özgürlüğü meselesi değildir, meselemiz demokrasidir ama gerçek demokrasidir; meselemiz insan haklarıdır ama herkes için ayrım gözetmeden uygulanacak insan haklarıdır; meselemiz konuşan, tartışan bir Türkiye'dir ama her istediğini özgürce, baskı görme korkusu olmadan konuşan bir Türkiye'dir, gençlerinin sokaklarda sürüklenmediği bir Türkiye'dir.
Basını özgür, medyası bağımsız olmayan bir ülkenin eninde sonunda her baskıcı rejimin arzuladığı bir suskunlar toplumuna dönüşeceğini, bunun da kimse için hayırlara vesile olmayacağını hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)