| Konu: | İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞÇİ GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 22.05.2014 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşam hakkı, en kutsal haktır. Özellikle son aylarda Hükûmet emri ve polis uygulamalarıyla yurttaşlarımızın yaşam hakkı ciddi bir tehdit altındadır. Bugün gerçekten İstanbul Okmeydanı'nda şu anda yaşam mücadelesi veren Uğur Kurt adlı yurttaşımıza eğer yaşamını yitirmemişse ben de acil şifalar diliyorum, yaşam mücadelesini kazanmasını diliyorum.
Aynı şekilde bugün Mengen Gökçesu'da işe giderken trafik kazasında yaralanan 21 madencimize de yine acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, on günden bu yana Soma'yı konuşuyoruz, Soma'da yaşadığımız "iş cinayeti" dediğimiz bir katliamın nedenini, niçinini tartışıyoruz, bunun için komisyon kurduk, kurulacak.
Değerli arkadaşlar, esasında, gerçekten, bu Soma'daki facia karşısında bütün yurttaşlarımız gibi hepimiz ezildik, hepimiz üzüldük ama üzülmeyenlerimiz var aramızda, o belli oluyor, kendini her ortamda gösteriyor; biraz sonra değineceğim. Ama bu katliamın organize bir suç olduğu yavaş yavaş açığa çıkıyor. Bu katliam, madenlerin sorumsuzca özel sektöre devredilmesi, özelleştirme uygulamalarının doğal sonucu olarak gelişen ve AKP iktidarıyla birlikte büyüyen taşeron uygulaması ve bir politika tercihinin, denetimden sorumlu kurumların görevlerini yapmayışının ve de işverenlerin ihmal ve ihlallerinin doğal sonucudur, durduk yerde gelinmedi buraya. Gerçekten devletin denetime ilişkin zafiyet ve aymazlığı gün gibi ortada.
Şimdi, Enerji Bakanlığının madenleri denetim konusunda teknik nezaretçi atama yetkisi var. Bu ocak açığa çıktı ki redevans anlaşmasıyla devredilmiş değil, hizmet alımı yöntemiyle üretim yaptırılan bir işletme, Soma AŞ'nin yapmış olduğu iş. Dolayısıyla, Enerji Bakanlığı teknik nezaretçi atamamış, işverenin atadığı nezaretçi de ne yazık ki yaşamını yitiren 301 yurttaşımız, emekçimiz gibi yaşamını yitirmiş. Doğaldır ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da büyük sorumlulukları var, denetim yetkilerini tam olarak kullanmamış.
Bütün bunları yan yana getirdiğimizde bunlar on iki yıllık bir birikimin sonucu. Esasında AKP iktidarının 2002 3 Kasımında iktidar olduğunda, ilk defa Hükûmet kurduğunda işe İş Güvencesi Yasası'nı öteleyip etkisizleştirmesiyle başlayan, İş Kanunu'nu değiştirmekle devam eden, belki Türkiye'deki tüzüklerden Avrupa Birliği normlarına en yatkın, en uygun olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nü on bir yıl uygulamadan, fiilen uygulamadan uzak tutan bir anlayışın iş yerlerinde teftiş ve denetimi ortadan kaldırması sonucu ölümcül olaylar önce tersanelerde, madenlerde başladı, ülke sathına yayıldı. İş kazalarında dünyada 3'üncü, Avrupa'da 1'inciliğe AKP iktidarlarıyla erişmenin onursuzluğunu yaşadı bu ülke.
Değerli arkadaşlar, gerçekten ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü demokratik bir tüzüktü. Bunu yürürlükten kaldırdılar. Yerine yapılan tüzüğü Danıştay iptal etti. Bilahare onun yerine de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası'nı yürürlüğe koydular. "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" adından rahatsız olan AKP adına "İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası" dedi. O yasadaki teftişe yetkili kişiler A belgeli iş sağlığı ve güvenliği uzmanlık sertifikalarını aldılar, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından özel sektöre yüksek ücretlerle transferleri gerçekleştirildi, rant amaçlı olarak kullandırıldı. Şimdi de yine aynı şekilde Bakanlığın özü boşaltıldı, Teftiş Kurulu Başkanlığı da görev yapamaz konuma geldi. Burada kısaca söylemek gerekirse hem Enerji Bakanlığının hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hem işverenin sorumlulukları var. Bunlardan daha önemlisi Başbakanın büyük sorumluğu var. Her fırsatta maden kazalarını ciddiye almadığı için, verilen önergeleri burada zamanında görüştürüp komisyonları kurdurmadığı için Başbakan da sorumludur. Bakanlarıyla birlikte istifa etmesi Türkiye'nin yüreğini hafifletecektir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)