| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BASIN VE ENFORMASYON ALANLARINDA İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 07.05.2014 |
CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; huzurunuza, Azerbaycan Cumhuriyeti ile aramızda basın ve enformasyon alanlarında iş birliği yapılması amacıyla imzalanan anlaşmanın onaylanması için getirilen yasa tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için çıktım. Ancak, izninizle, usul hakkında bir noktaya değinip konuya daha sonra gireceğim.
Sevgili arkadaşlarım, bu tasarıyla ilgili konuşma görevi bendenize altı ay önce arkadaşlarım tarafından tevdi edildi çünkü bu tasarı o tarihte Genel Kurulun gündemine girmişti. Aradan geçen altı ay boyunca, tasarı muhtelif zamanlarda geldi, gitti; niye geldiğini anlamak mümkün değildi, niye gündemden çıktığını anlamak mümkün değildi.
Dostlarım, dünyanın hiçbir yerinde, böyle "parlamento gündemi" diye bir şey yok. Buraya katılan, her gün Genel Kurula gelen arkadaşlarımıza bir vesileyle gönderdiğim anketten çıkan sonucu anımsatmak istiyorum: 550 milletvekilinin dörtte 3'ü buraya gündemin ne olduğunu bilmeden geliyor. Nitekim, bendeniz de altı aydan beri bu meselenin ne zaman gündeme geleceğini takiple meşguldüm, en nihayet bugün, bu saatte huzurunuza çıkabildim. Böyle bir tablo, doğrudan doğruya, Meclisteki grup başkan vekillerinin gündemle istedikleri gibi oynamalarından doğan bir tablo. Bunun Parlamentonun itibarıyla, bunun Parlamentonun normal bir Parlamento olarak çalışma anlayışıyla ne alakası var ne de bu Parlamentoya bu hâliyle, üzgünüm ama "Parlamento" diye hitap etmek, anımsamak doğru değil. Burası saygıdeğer bir kanun yapıcı Anayasa organı. Hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak, milleti temsil gibi son derece onurlu bir durumumuz, konumumuz var fakat buradaki işleyiş, maalesef, o konumla, o durumla uyumlu değil. Sebebi, sevgili dostlarım, milletvekili görevlerinin nasıl yapılacağına ilişkin, maalesef, grup başkan vekillerinin bir Parlamento adabı ve kuralına dair ne niyetlerinin ne ilgilerinin -hatta bazıları için izin verirseniz söyleyeyim- bilgilerinin olmaması.
Dostlarım, ben, huzurunuza çıktığım bu anlaşma vesilesiyle dikkatinize sunmak isterim ki Türkiye Cumhuriyeti'nin Azerbaycan Cumhuriyeti'yle ilişkileri ne kadar yakın ve ne kadar güçlü olursa Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bundan mutluluk duyarız ve o yöndeki tüm çabaları destekleriz. O nedenle, şu anda görüşmekte olduğumuz anlaşmaya da destek vereceğiz.
Aslında, iki ülke arasında buna benzer bir iş birliği yapılmasını amaçlayan iki anlaşma daha var saygıdeğer milletvekilleri, ikisi de 1993 yılında, iki ay arayla imzalanmış. Bunların ikisinin de 9'uncu maddesi "Taraflar basın, radyo ve televizyon alanlarında iş birliğini, her türlü haber, bilgi ve yayın değişimi ve dağıtımını destekleyeceklerdir." diyor. Gördüğünüz gibi, iki ülkenin bilgi, yayın, kültür değişimi ve iş birliğine uygun hukuki zemin var. Peki, uygulamadaki durum ne, önce dikkatinize sunmak isterim.
İş birliğini geliştirme amacıyla, iki ülkenin kamu kaynakları "Dostlar alışverişte görsün." türü toplantılar için harcanmış ama asıl önemli gerçek başka. Taraflar bilgi ve yayın değişimi ve dağıtımını desteklemeyi taahhüt etmelerine rağmen, Azerbaycan Millî Radyo ve Televizyon Şûrası 1 Mayıs 2012 tarihinden itibaren, yani demek ki iki yıl öncesinden itibaren, Türkiye'de üretilen televizyon dizilerinin ve Türk filmlerinin kendi ulusal kanallarında gösterimini yasaklamış. Geçenlerde, bir Azeri parlamentere sordum, lafı uzattı ama sözlerinden yasağın hâlâ devam ettiği sonucuna ulaştım. Ama, evinize gidip televizyon kanallarını tararsanız Azer TV'yi karşınızda hemen bulursunuz.
Şimdi, huzurunuzda Hükûmete soruyorum: Türk dizilerinin ve Türk filmlerinin yasaklanmasının aramızdaki iki anlaşmaya da aykırı olduğu gerekçesiyle Azerbaycan Hükûmeti nezdinde ne yapılmış, ne sonuç alınmıştır?
Saygıdeğer arkadaşlarım, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler bağlamında sözünü edeceğimiz ilginç bir etkinlik var: Bunlardan, 21-22 Aralık 2010 tarihinde yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu'na katılan tüm ülkeler, ifade ve basın özgürlüğüne en az yaşam hakkı kadar önem atfettiklerini, medyanın hukuk devletinin hâkim olduğu demokrasiler üzerinde yadsınamaz bir etkiye sahip bulunduğuna inandıklarını açıklamışlar. Kâğıt üstünde güzel şeyler söylemişler ama pratik hiç de öyle olmamış. Keşke öyle olmamakla kalsaydı da daha kötü şeyler olmasaydı sevgili dostlarım. Nitekim, Türkiye'de basının inanılmaz ağırlıkta baskı altında bulunduğunu ispat eden sayısız kanıt var. Artık, ülkemizde "Alo Fatih" diye isimlendirilen -izninizle söyleyeyim- "Alo Fatih" diyen için de telefonun öteki ucundaki Fatihler için de doğrusu şu ki demokrasiden söz eden bizler için de utanç verici bir dönemi yaşamaktayız.
Vergi cezalarıyla kapısına kilit vurulmak istenen medya grupları, siyasi iktidarın baskısıyla işinden atılan yüzlerce gazeteci, Türkiye'nin adını dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine çıkaran mahkûm ve tutuklu gazeteciler gerçeği, tüm bunlar ortada. Diyeceksiniz ki "Bunlar gazetecilik eylemleri nedeniyle değil, terör örgütlerine üye oldukları için veya birtakım adi suçlara katıldıkları için hapse atılan kişiler." Saygıdeğer Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım, bu sözleri size nur topu gibi bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hediye eden eski Adalet Bakanınız çok söyledi, siz de inanmış göründünüz. Oysa, bunlara artık, söyleyenin kendisi de inanmıyor, siz de eminim ki inanmıyorsunuz. Zaten, söyleyen dün de alay konusu oluyordu. Nitekim, sizin burada gazetecileri hapse atmak için kullandığınız "terörist" suçlamasının bir benzeri de Azerbaycan'da var. Yalnız, onlar henüz "terörist" suçlamasını keşfedememiş olmalılar ki gazetecileri "Üzerinde uyuşturucu madde bulundu." diyerek, "Halkı galeyana getirmek istedi." diyerek, "Yağmacılık yaptı." diyerek, "Ruhsatsız silah taşıdı." diyerek hapse atıyorlar.
Nitekim, biz, 2013 yılında, basınımızın ne kadar özgür olduğunu gösteren sıralamada 154'üncü olduk, bir önceki yıl 148'inci idik. Azerbaycan'ın aynı listedeki yeri, 2011-2012 yıllarında 179 ülke arasında 162'ncilikti, 2013'te durumlarını biraz düzelttiler ama ancak 156'ncı oldular. Bütün bunlar gösteriyor ki Azerbaycan'daki gazeteciler Türkiye'dekilerden çok da rahat değil.
Sevgili dostlarım, iki ülkenin, gazetecileri tedirgin etme konusunda çok başarılı bir konumda olduklarını hepimiz görmekteyiz. Nitekim, bu ülkenin Başbakanı, 30 Martın hemen ardından Azerbaycan'a yaptığı gezide, oradaki bir kısım gazetecinin baskı altına alınmasını talep edince, sizin "paralel yapı" dediğiniz kesime mensup gazeteciler gözaltına alındı, akıbetleri ne oldu bilmiyorum ama özgürlüğün yanında olmadığınızı görerek üzülüyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)