| Konu: | 30 MART YEREL SEÇİMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUK İDDİALARINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.04.2014 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Evet, hepinizin bildiği üzere, on yedi gün öncesinde, 30 Mart 2014 yerel yönetimler seçimini geçirmiş bulunmaktayız. Seçimin, öncelikle, az devlet çok toplumun, katı merkeziyetçi devletten ademimerkeziyetçi devlete dünyanın evrildiği bir süreçte yapılıyor olması anlamlı ve değerliydi. Anlamlı ve değerliydi çünkü yereller, yerindenlik ilkesiyle kendi kendisini yönetebilme olanağına, imkânına kavuşabileceği bir dünya geçiş noktasında yapılıyordu. Ancak, seçimin bu tarihselliğine uygun düşen bir yaklaşım ve zihniyetle yerel seçime yaklaşılmadı. Yerel seçimlerin başarısından beklenen sadece ve tek başına iktidara hizmet etmesiydi. İktidar odaklarına, egemenlikçi anlayışına hizmet etmesi yönüyle seçim önemsenmişti. Bu nedenle de seçimden beklenen adalet, seçimden beklenen eşit temsiliyet, eşitlikçi temsiliyet tescil edilememiştir, tecellisine yol açılmamıştır.
Evet, seçim, her şeyden önce, demokratik hukuk devletinde önemli bir parametredir, halk iradesinin kendi temsilcileriyle kendisini yönetmesine fırsat veriyor olması anlamıyla önemsenmesi gereken önemli bir siyasal aksiyondur ancak siyasal vesayetten kurtaramadığımız, siyasal vesayetin altında egemenlikçi ve iktidarcı anlayışa hizmet etsin diye organize edip örgütlediğimiz seçim, bu özelliklerinden yoksun olması nedeniyle de kendisinden beklenen siyasal, toplumsal bir başarıyı da sağlayabilme olanağından, imkânından yoksun bırakılmıştır.
Her seçimde olduğu gibi 30 Mart 2014 seçimleri de siyasi vesayeti aşamadığından, kaymakamlar iktidarın ilçe başkanları, valiler iktidarın il başkanları gibi çalışmış, kendilerine bağlı sivil ve askerî bürokrasiyi bu manada birer yönetici militan gibi çalıştırmayı hak görmüşlerdir. Yoksulun, mağdurun, ezilenin ve yönetilenin hak sahibi olduğu sosyal yardımlaşma vakıfları da âdeta oy devşirmenin, oy satın almanın mekanizmalarına dönüştürülmüş, bununla da yetinilmemiştir, halkın iradesini çelmeye, halkın iradesini değiştirip dönüştürmeye yönelik siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel operasyonlar düzenlenmiştir. Yetinilmemiştir, sandığa giren halk iradesi gasbedilmek istenmiştir.
Arkası mühürlü yüzlerce, binlerce oy pusulasının çöplüklerde, vahşi çöp toplama alanlarında bulunuyor olması Ceylanpınar'da somut bir delil olarak açığa çıkmışken Ceylanpınar seçimlerinin iptal edilme ihtiyacı bile duyulmamıştır.
17 zihinsel engellinin ıslak imzayla oy kullandığı tespit edilen Taşlıçay'da 11 oy farkla seçimi kazanan iktidar partisi olunca Yüksek Seçim Kurulu Taşlıçay seçimlerini iptal etme ihtiyacı duymamıştır. Hangi somut delil istenir ki, hangi somut delilden hareketle bu seçimler iptal edilemez? Ölülerin imza kullandığı, ölen insanların yerine oyun kullanıldığı bir seçimden daha kati bir delil, daha somut bir delil olabilir mi? Olamaz. Ama sorun Türkiye olunca, somut ve kati delilden çok kaygıların, kuşkuların, korkuların belirleyici olduğu, bu manada da siyasi vesayet içerisinde yargının, hukukun biçimlendirildiği bir Türkiye'de maalesef seçim adil olmamıştır.
Bakınız, Ağrı'da İl Seçim Kuruluna emanet edilen oy torbaları yırtılmış, oy torbaları içerisinden iktidar partisine çıkması gerekenden fazla oy çıkmış; muhalefet partisi konumundaki BDP'de olması gereken oyun altında bir oy; bağımsıza çıkması gereken oy da buharlaşmıştı. Kim yapar, nasıl yapar, nasıl ulaşır soruları yanıtsız kalmıştır, yanıtsızlıkla birlikte yangından mal kaçırırcasına halk iradesi maalesef gasbedilmiştir. Seçim adilane olmamıştır, eşitlikçi olmamıştır; demokratik olmadığı için de günlerce, aylarca, yıllarca tartışmaya açık bir konu olmaya, gündemi işgal etmeye devam edecektir diyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)